Güney : kırmıyor şu inadını... baksana Serkanla Eylülün kızı da var oğlu da... yakında üçüncü de gelir zaten...
Eylül öksürmeye başlar...
Serkan: Eylül iyi misin?
Eylül: şey... evet evet... çay.. sıcakmış..
Songül : herhalde sıcak olucak kızım, çay sonuçta.. te Allahım yarabbim
Songülle Güney gülerken Eylül Serkan'a bakıyordu...
Güney: ee hadi pasta yiyin... kutluyoruz ya hani...
Eylül iştahla pastaya saldırır...
Eylül: ben başlıyorum o zaman...
Songül : al kardeşim al...
Eylül büyük bir keyifle pastasını yerken Serkan da memnuniyetle onu izliyordu...
Serkan: senin bu kadar iştahla yediğini ilk defa görüyorum..
Eylül : mutluyum canım... mutlu ama aç. Ayrıca pastayı da çok severim...
Serkan: evet, annem söylemişti. Yani biz Berenle gittiğimizde sürekli telefonda konuşuyorduk. Seni hiç yalnız bırakmamış. Ve sen hamileyken öyle çok istemişsin ki sana birkaç kez pasta yapmış...
Eylül: evet... birkaç kez yaptı.
Yağmur ağlamaya başlayınca Eylül kalkıp ona bakacaktı ki Güney onu durdurdu...
Güney: bir dakika.. durun. Ben bakarım
Songül : ulan sen nerden anlayacaksın ne derdi var? Emzirecek misin?
Serkan güldü...
Eylül : daha yeni emzirdim. Acıkmasına imkan yok.
Güney : gördün mü bak? Sorun çözüldü. Siz oturun ben bakarım. Hem babalık nedir biz de öğreniriz biraz
Songül : yine laf sokuyo... te Allahım yarabbim... dur sen anlamazsın şimdi, ben de geleyim...
Onlar gidince Eylül, yanındaki Serkana döner...
Eylül: Sen o zamanlar burda değildin ki.. gitmiştin... nasıl öğrendin?
Serkan: annem...
Eylül: nasıl yani? her anı öğrenmiş miydin?
Serkan: evet... beni resmen kovduktan sonra ben gittim ama kalbimi burda bıraktım. Hiç istemiyordum gitmeyi. Uzaktan da olsa öyle her gün görsem yeter diyordum. Yine de sen mutlu ol diye gittim. Ama seni görememek çok zordu. Neyse ki annem bir şeyler anlatıyordu. En ufak ayrıntılar, en sıradan şeyler bile bana öyle güzel geliyordu ki... sanki dünyanın en güzel, en ilginç şeyiymiş gibi..
Eylül, Serkan'a sımsıkı sarılır... Güney yapmacık bir şekilde öksürdüğünde ikisi de yalnız olmadıklarını farkederler...
Güney : aile var burda aile
Serkan: sanki ne yapıyoruz, karıma sarılıyorum, ne var bunda?
Songül : sen ona bakma Serkan, zevzeklik ediyor işte. Hala büyüyemedi. Boyu arttı ama yaşı hala 7...
Güney : ama benimle evlendin.. zaten senin gibi inatçı huysuzu benden başka kimse almazdı...
Songül : demek öyle... huysuz demek....
Güney: şey ben...
Serkan: oo bu olay büyür. Neyse konuyu değiştirelim mi? Mesela... Rüzgar. Muratla ilgili bir şey bulmam lazım. Onu kötüleyecek bir şey. Ne bulabilirim sizce?
Eylül: biz her pisliğini biliyoruz da kanıtlayamıyoruz işte... evet Yağmur engelli diye istemedi, bunu da ağzıyla iftira etti zaten ama Rüzgar sağlıklı, sapasağlam. Hem de erkek. Onu istememesi için hiç bir sebep yok. Hem de ilk aşkının çocuğu...
Serkan: adam haklı... benim senden bir çocuğum olsa... ve sen olmasan... isterdim onu, ne pahasına olursa olsun hem de...
Eylül: ama ondan baba olmaz
Serkan : hakim bunu bilmiyor... o zengin, iyi bir adam...
Songül : takıldığı kadınlardan biriyle fotoğraf falan bulsanız...
Eylül : evet, belki işe yarayabilir. Ama daha işe yarar bir şey bulmamız lazım...
Eylül ve Serkan arkadaşlarıyla güzel vakit geçirdikten sonra eve dönerler...
Eylül: özlemişim...
Serkan: bir daha gitmezsen özlemek zorunda kalmazsın...
Eylül: evimi de özledim de özlediğim bu değil. Burda seninle, çocuklarla birlikte olmak...
Serkan: biz de seni özledik, Rüzgar da seni çok özledi
Eylül: yoruldum... uyuyalım mı?
Serkan: olur... ama önce şu yarım kalan meseleyi konuşalım... bana ne diyecektin sen?
Eylül: Serkan, ben...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Savrulan Yapraklar ?
Genç Kurgu2000 yılında gizemli bir şekilde kaybolan 7 yaşında bir kız çocuğu ve geride bıraktıkları hakkında...