Sonsuz ve Huzurlu Karanlık

54 4 4
                                    

8.7.18
Genç bir kadın adımladığı sokakta dağınık kafasıyla kendini bırakmıştı öylece rutubetli duvarlara. Kendini sürükleyerek bırakıyordu adımlarını. Tüm hisleri birbirine karışmıştı. Mavi saçları beyaz teninde bir öpücük misali dokunuşlar bırakırken o yalnızca yaşayıp gittiği bu dünyada onu hayatta tutan tek şeyi düşünüyordu. Umudunu...

Gözleri karanlık caddenin tenha bir köşesine birbiri ardınca dizilmiş barlar sokağına takıldı. Barların dışarı asılmış tabelalarındaki mavi ışıklar onda ütopik bir his uyandırıyordu. Tıpkı aslında en derinlerinde tuttuğu sadece orası için nefeslerini çektiği iç dünyası gibi. Öylesine karanlık, öylesine ıssız ve sonsuz. Yıldızların en devasa yeri kapladığı, güneşin asla doğmadığı ve dolunayın asla sönmediği iç dünyası. Bu karanlık, acı barındıran, melankolik dünyayı o kadar çok seviyordu ki ona kavuşamadığı her dakika için ölmeyi diliyordu. Ama umudu vardı ki bunca zaman ölmek için adımını atmamıştı. Ve bu gece adımını attığı bu şehrin en karanlık sayılabilecek barıyla beraber iyi ki diyecekti. İyi ki ölümü seçmemişim.

Mavi siyah bir aurası vardı barın. Ama o ışıltılı ılık maviden değil. İnsana bir uçurumdan atladığı sonsuz bir karanlığa karıştığı hissini veren bir mavi. Bu bara bilerek girmişti. Yalnızca tek bir hedefi vardı.

Yerinde öylece sallanan insan ordusunun arasından geçtikten sonra tarif edilen yerde barın en köşe bölümündeki gözleri oyulmuş kadın tablosunun altındaki bölümde siyah saçlı adamı buldu. Adam anlatanlar tarafından yüzündeki truva atı dövmesiyle tasfir edilmişti. Adam ona yaklaşan mavi saçlı kızı görünce hafifçe gülümsedi. Ondan ne istediğini anlamıştı. Çünkü o da diğerleri gibiydi. Solmuş ve hasta bir ten, ruhsuz bakan gözler, bıkkınlıkla atılan ama yine de direnen adımlar, ürkek bakışlar. Cebi hafifçe kabarmıştı. Muhtemelen malı hemen alacaktı ondan.

Kız adama hafifçe, "Merhaba," diye mırıldandı. Sesi oldukça cılızdı. Adam onu gülen gözleriyle süzdü. Bacakları her an kırılacakmış gibi, giydiği şortun altından görünüyordu. Çok zayıftı. Siyah tişörtü kendi aurası gibi dağınıktı. O da kıza selam verdi ve bir şey içer mi diye sordu. Kız aceleyle başını iki yana sallarken bir yandan da tedirginlikle etrafı süzüyordu. Bir süre sonra elini cebine atarak bir tomar para çıkardı. Elleri onları tutarkan titriyordu. Adam bir şey söylemeden paraya uzandı ve bir sey söylemesini beklercesine kıza baktı. Kız çok gençti, en fazla yirmi iki diye düşündü.

"İ-ilaç," diye mırıldandı yine kız. Adam onun hangi malı kastettiğini biliyordu. Zaten sadece tek bir malı satıyordu. Ama kızın onu ilaç diye ifade ettiğini duyunca bir kahkaha koptu dudaklarının arasından. Kız ise yalnızca gözlerini yere dikmişti. O uyuşturucu kullanmazdı, yalnızca o ilaca muhtaçtı. Nefes alabilmesi için, daha fazla yaşayabilmesi için.

"Biraz bekle, getireceğim sana," diyerek barın arkasındaki bir kapıya yönelen adamı biraz izledikten sonra kirli duvara yaslandı. Birkaç saniye gözlerini kapattı. Korkuyordu, belki de bugünden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Ama ruhu artık can çekişiyordu. İhtiyacı vardı. Kafayı yemek üzereydi. Kendini bildi bileli onu düşunmekten delirecekti. Bu o kadar hastalıklı bir durumdu ki! Herkeste onu aramıştı hem de herkeste. Ama ona ulaşması imkansızdı. Dünya böyle bir yer olamaz illaki ben de buraya aitim, diye düşünmüştü önce. Ama geç de olsa anlamıştı. Burada yaşıyor olmamız buraya ait olduğumuz anlamına gelmez.

Adam geldi yine. Eline uzattı kutuyu. Titreyerek aldı o da. Siyah karton bir kutuydu. Kapağını titreyerek açtı ve içindeki filmi çıkardı. Bir deste kadar siyah hap vardı. Bedeni ürpermişti. Hayalini parmakları arasında tutuyor olmak, bu karanlık ve kasfetli yerde öylesine tuhaftı ki.

SUGALATAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin