"Gerçeklik sadece bizim görebildiklerimizden ibarettir."
Evdeki çığlıklarla bir anda uyandım. Kolumdaki çok da pahalı olmayan biraz da eskimiş saatimi uykusuz bir şekilde yüzümün ortasına getirip çığlığı basmam bir olmuştu. Saat çoktan dokuz olmuştu ve ben işime ilk günden bir saat geç kalmıştım. Çığlıklara gelince, sadece evdeki küçücük bir böcek yüzünden çocukların bağırışıydı ama zaten bir yurtta kaldığım için böyle bağırışlara alışıktım.
Hızlıca hazırlanıp daha dün aldığım işin patronundan özür dilemek üzere yola koyuldum. Kazı alanına geldiğimde ortalıkta patron falan yoktu ve ben de kimseye çaktırmadan işim olan kazılara başladım. İlk günden bir kazı vermeleri şaşırtıcıydı ama zaten öyle "Dinozor Fosili" falan değildi sadece 300 yıl öncesinden kalan bir porselendi. Kazı alanımız diğer kazılara göre oldukça dardı ve eğer gerçekten bir porselen varsa bulma ihtimalimiz oldukça yüksekti -ki bu da işin ilk gününden gayet güzel bir başarı olurdu-. Ben tüm bu düşüncelere dalmışken arkamdan gelen bir sesle irkildim: "Vay vay vay, birileri işe gelmeye karar vermiş." bu kalın ve vurgulu ses tonundan da anlaşılacağı gibi bu patrondu ve ben daha ağzımı açamadan sözlerine devam etti: "Sanırım işini bir saat geç gelecek kadar önemsiz görüyorsan belki öğle yemeği saatinde kazıya devam etmen işini daha önemli göremene yardımcı olabilir." Aslında bu benim için bir sorun değildi çünkü yolda gelirken birkaç şey atıştırmıştım -e tabii ilk günüm olduğu için de hiç arkadaşım yoktu- ve ben de istemeyerek de olsa öğle arası burada kalacaktım.
Birkaç yorucu iş saatinin ardından herkes öğle yemeği molasına çıktı ve ben tek başıma "küçük" kazı yerinde kalmaya devam ettim. On beş dakikada yaklaşık yarım metre kazdıktan sonra toprağın altından gelen bir ışık süzmesi fark etmemle heyecan içinde küçük fırçama koşmam bir oldu. Toprağı biraz daha eşeledikten sonra bu ışığı yayanın avuç büyüklüğünde bir taş olduğunu fark ettiğimde yüzümde oluşan şaşkınlık uçan bir fil görmekle eşdeğerdi. Bu taştan çıkan yeşil ve göz kamaştırıcı ışık birden taşla birlikte yükselmeye başladı ve şaşkınlığımı giderek arttırmaya devam etti. Taş havada süzülüyordu ve adeta beni süzercesine etrafımda hızla dönüyordu. Ben tam çığlığı basmak üzereyken taş bir anda durdu ve... Aslında tam olarak sonrasını hatırlamıyorum ama uyandığımda tüm kazı ekibi başımdaydı. Sesleri duyabiliyordum: "İlk günden işi batırmış", "Acaba durumu iyi midir?"... Duyduklarım normaldi ama -havada uçan taş hariç- garip olan bir şey vardı: Hiçkimsenin dudağı oynamıyordu. Baygınlığın etkisiyle