Hale içeri girip hakimin karşısında dikilene kadar kimse onun gerçekten Murat'ın nişanlısı olduğuna inanamamıştı...
Serkan: ama sen...
Hale, bir an Serkan'a bakar, sonra da hakimin sorduğu her soruyu cevaplandırırken Serkan artık pek şansı olmadığını anlamıştı...
Murat : gördüğünüz gibi hakim bey, nişanlım da son derece düzgün, başarılı bir kadın. Oğluma en iyi anneliği yapacağından da hiç şüphem yok...
Hale : Rüzgar'a annelik yapma konusunda hiç sıkıntım yok. Benim çocuğum olmuyor ve bu yüzden Rüzgar benim için çok büyük bir şans. Ben bu çocuğun annesi olmak istiyorum. Bakımı için işimi bile bırakmaya hazırım...
Serkan, Hale'nin bu ciddi tavrını gördükçe kendini zor tutmaya başlamıştı... iki eli de masanın altında yumruk olmuş, sıkmaktan bembeyaz haldeydi... Hale'nin şuan onun Serkanı savunması gerekiyordu, aleyhine yer alması değil... Serkan ihanetlerin en büyüğünü yaşamıştı...
Serkan mahkemeden büyük bir yenilgiyle çıkmıştı. Eylül de o da berbat bir haldeydi...
Eylül: Hale gelene kadar bu davayı alacağımızdan öyle emindim ki... ama o...
Arkalarından onlar da gelmişti... Murat otuz iki diş sırıtırken Hale'nin boynu eğikti,üzgün gibi bir hali var ...
Eylül : sana güvenmiştik biz be! Sen nasıl bir insansın! Yarı yolda bıraktın, sırtımızdan bıçakladın bizi! Şimdi başın öne eğik tabii... bizimle olup da kaybetseydin en azından kaybetmene rağmen başın dik çıkardın burdan! Kaybettim ama savaştım, uğraştım derdin, arkadaşının yanında olurdun, üzüntüsünü paylaşırdın. Şimdi kimsenin yüzüne bakmaya cesaretin yok!
Murat : hey hey hey... sakin ol...
Eylül: sen hele sen... kes sesini! Çekilin gidin burdan... o kadar iğrençsiniz ki... tencere kapak... tüm o evlilik yalanını gerçeğe dönüştürebilirsiniz, ikiniz de tam birbirinize göresiniz...
Murat : ben bel altı vurmayı senden öğrendim Duru... o hatırlarsan ben de seninle özel bir konuşma yapmıştım, özel olmalıydı ve senin konuşmayı kaydetmen adilikti. Şimdi sen de kaybettin Duru...
Hale : Serkan ben...
Serkan : Eylül... gidelim mi artık?
Hale : Serkan... ben bunu yapmayacaktım... ama...
Serkan : seni dinlemek istemiyorum... bir daha karşıma çıkma Hale. Hiç bir şekilde....
Eylül, Serkan'ın belinden tutarak onu adliyeden çıkardı... ikisi de çok kötüydü. Eve gittiklerinde de Mesude de Nazan da sonucu yüz ifadelerinden anlamış oldular. Nazan kucağındaki Rüzgar'a bakar...
Nazan : peki ne zaman gelirler?
Serkan : her an gelebilirler.. gecikeceklerini sanmam...
Serkan da Eylül de Rüzgar'ı son kez kucaklarına alıp sevip öperler...
Serkan: umarım mutlu olursun oğlum... sen iyi ol bana yeter...
Eylül: ama tamamen ayıramaz dimi? Sonuçta bir şekilde görürüz...
Serkan: ben bir yolunu bulurum...
Eylül: birlikte buluruz...
Serkan: evet...
Eylül: onun en ufak bir açığını bulduğum an... işte o zaman tekrar kavuşuruz oğlumuza
Serkan: artık bitti Eylül... hırsla bir yere varamayız. Bu sefer onu iyice kışkırtmış oluruz, iyice cesaretlenip Yağmur'u almaya falan kalkabilir...
Eylül : pes mi ediyorsun?
Serkan: hayır... hayır tabii ki, o benim oğlum, vazgeçtiğim falan yok. Ben sadece zamanını bekliyorum. Hem eminim ki Rüzgar iyi olucak. İyi şartlarda, konforlu bir evde büyüyecek. Eğer bizle kalsaydı onunla yaşayabileceği hiç bir olanağa sahip olamazdı. Bunu söylemekten nefret ediyorum ama Rüzgar orda kalmalı... en azından şimdilik. Bir gün ben ona kavuşucam... nasıl bilmiyorum ama bir gün alıcaz onu..
Kapı çaldığında bir sessizlik olmuştu. Eylül çanta hazırlama ve emzirme bahanesiyle Serkanın Rüzgar'a vedası için biraz daha zaman kazanır...
Serkan: al... al Eylül götür artık...
Eylül: sen gelmeyecek misin?
Serkan: hayır... çok zor... ben veremem, sen hallet ne olur.. böylesi daha kolay. Onu son görüşüm annesinin kollarında olsun, bir başkasının kollarında değil...
Serkan, Eylül'ün kucağındaki oğluna bakıp el sallarken, Rüzgar'ın ona gülümsediğini farketmişti. Odanın kapısı kapandığında da o son anı hafızasına kazımıştı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Savrulan Yapraklar ?
Teen Fiction2000 yılında gizemli bir şekilde kaybolan 7 yaşında bir kız çocuğu ve geride bıraktıkları hakkında...