BÖLÜM - 8

196 15 8
                                    

Güneşin batışı gözümü aldığından saçlarımı tutması için kafama taktığım güneş gözlüğümü gözlerime indirdim. İtiraflarımdan sonra Can'la yemek yemeye karar vermiştik ancak bir haftadır dışarılarda sürterken evimle ilgilenmeyi unutmuştum. Bu yüzden yiyecek hiç bir şey yoktu. Bir haftadır evi boşlamıştım.

Taksi durduğunda geldiğimizi anladım. Can, şoföre parayı uzatırken taksiden indim. Onunla her zaman gittiğimiz yerlerden değildi. Zaten onunla takıldığım zamanlarda sağlıklı beslenirdik. Ama burası sağlıklı beslenmekten çok uzaktı. bu çocuğun kafasına saksı mı düşmüştü acaba?

Düşüncelerimi okumuş gibi "Güzel bir ziyafet çekmeliyiz diye düşündüm şişko." dedi. Hayretler içinde kalsam da buna hayır diyemezdim çünkü gerçekten acıkmıştım. Garsonun gösterdiği masaya oturup adını telaffuz edemediğim fransız makarnasından söyledim. Garson masadan uzaklaşırken Can dikkatimi çekmek için boğazını temizledi.

Bakışlarımı ona çevirdiğimde "Bu gün seni zorlamak istemezdim. Ama seni gerçekten merak etmiştim. Özür dilerim." dedi. Masada duran elini tuttum. "Saçmalama. Haklısın tabiki. Suç bende, sana baştan söylemeliydim." dedim. Boşta kalan elini alnını götürdü. Düşünceliydi. Belki de gerçekten üzülmüştü bu duruma. Ama onu tanıyordum. Ağzındaki baklayı çıkaramamıştı bir türlü.

Bir süre sessiz kaldı. Sıkıntılı gözlerle masaya bakıyordu. Sonunda derin bir iç çekerek "Anlamadığım şeyler var." dedi. "Ne gibi ?" diye sorarken bende endişelenmiştim. Lanet olsun neden bu kadar zorluyordu beni? "O çocuk seni bırakıp gideli sanırım iki yıl oldu. Peki neden seni şu sıralar terk etmiş gibi davranıyorsun?" dedi. Kabul ediyorum ki bu soruyu beklemiyordum. Gözlerine bakamıyordum. Ona Alaz'ı anlatamazdım ki. Yani aslında anlatabilirdim ama o zaman Aslı üzülürdü. Her ne kadar ona sinirlensem de o benim yakın arkadaşımdı. Üzülmesine dayanamazdım.

Tam konuşmaya başlayacaktım ki telefonum çalmaya başladı. İçine dünyaları koyduğum çantamı kurcalarken son anda telefonu buldum. "Alo?" diyerek telefonu kulağıma götürdüm. "Ah, hele şükür! Neden telefonlarıma cevap vermiyorsun küçük hanım?" Cidden mi ? Neden telefonu açmadan önce ismine bakmadım ki. "Sadece kafa dinlemek istedim anne." dediğimde annem cırlamaya başladı.

"Kafanı mı ağrıtıyorum yani. Hesap ver bana Derin Hanım. Nerelerdeydin kaç gündür? O telefonu süs olsun diye mi taşıyorsun?" diye sorduğu zaman gözlerimi devirdim. Kesinlikle Can ile aralarında bir bağ vardı. Yoksa bu kadar benzerlik imkansızdı.

"Saçma sapan triplere girme anne. Sadece vizeler bitti ve bende kendimi alışverişe verdim. Büyütülecek bir şey yok." dedim. "Vizelerin bitti ama sen anneciğini görmeye gelmiyorsun. Halbuki sana anlatacak çok şeyim var." diyerek homurdandı.

Can'a hesap verdiğim yetmezmiş gibi bir de başıma annem çıkmıştı. Her ne kadar zengin iş adamlarıyla ilişkiler müdürü olsa da, ki babamın kim olduğunu onun bile bildiğinden şüpheliyim; sonuçta beni büyütmüş, istediğim her şeyi almıştı. Genç yaşta beni doğurduğu için onunla daha çok arkadaş gibiydik. Pek iyi anlaşamazdık ama yinede söz konusu özel hayata gelince birbirimize karışmıyor fakat sevgililerimizi birbirimize anlatıyorduk.

"Şey, anne sanırım benimde sana anlatmam gereken şeyler var." dedim. Kısık ve üzgün bir sesle söylemem annemi endişelendirmişti. Tek solukta " Ne oldu Derin? Ay yoksa evine hırsız mı girdi? Polise gittin mi kızım? Bütün paranı aldı mı? Ah be kızım ben sana demiştim evine bir kasa al diye. Neyse ben sana gönderirim. Üç bin yeter mi? Daha fazlasını da gönderebilirim." dedi.

Annemin dinlemeden endişelenip bu kadar cümle kurmasına kızsam mı yoksa ekstra para göndermesine sevinsem mi bilemedim. Aslında bir şey çaktırmayıp parayı almak güzel olabilirdi ama anneme Alaz'ı anlatmak istiyordum. En yakın arkadaşımla çıkıp bana nasıl nispet yaptığını anlatmak istiyordum. Dizine koyduğum başımı okşasın istiyordum.

"Hırsız falan girmedi merak etme anne. İyiyim ben ve ayrıca param var. Ama istersen gönderebilirsin tabiki." diyerek gülümsedim. "Çok korkuttun beni Derin. Bana zorla aldırdığın ve bir servet yatırdığım o saçma tablo çalındı diye aklım çıktı. Hayır yani milletin kızı parasını kozmetiğe harcar, kıyafetine harcar. Ama benim kızım aptal bir tabloya harcıyor." diyerek kafamı kemirmeye başladı.

"Anne o sadece bir tablo değil. Basit bir tabloya bir servet verecek kadar salak mıyım? Sadece o tablonun bana hissettirdiği duyguları .." Cümlemi tamamlayamadan annem konuşmaya başladı. "Ne var yani tabloda lavinyalar varsa. Bak Derin, o tabloya her baktığında o aptal çocuğu hatırladığını biliyorum. Ama onu unutmanın vakti gelmedi mi sence? Hayatına devam etmelisin kuzum." dediğinde "İşte seninle konuşmak istediğim mesela bu. O burada anne." dedim.

İşte tam olarak nerde olduğumu unutmuş sadece annemle konuşmaya odaklanmıştım. Gözümden birkaç damla özgürlüğe kavuşurken Can yanıma oturup omzuma kolunu attı. Sanırım o da sorusunun cevabını almıştı.

"İlk uçakla oraya geliyorum." diyerek telefonu kapattı annem. Onun bu halini seviyordum. Bu bana güven veriyordu. Şaşkınlığımla Can'a dönerek "Annem geliyor." dedim. Yüzünde özgüvenli bir gülümsemeyle "Sonunda tanışacağız Derya Sultanla. Acaba annen içmemize kızar mı?" diye sordu. Ah Can bir bilsen. Annem senden daha çok vakit geçiriyor o barlarda.

Sorusunu görmezden geldim çünkü yarın cevabını alacaktı. Ona bir gülümseme yollayıp geldiğini farketmediğim makarnama yöneldim. Büyük bir iştahla yedikten sonra taksiye binip eve gittik. Araba almamın vakti geldiğini düşündüm. Taksilere bir servet harcıyordum çünkü. Biz de bir yere kadar zenginiz. Aslında Can'ın arabası var ama beş ay önce alkollü sürdüğü için yakalanmış ve ehliyetine el konulmuştu. Bir ay sonra kavuşacaktı ehliyetine. Ama onun arabasını kullanmama izin vermezdi ki. Evet karar verilmiştir. En yakın zamanda yeni bir araba almalıydım.

Can beni evime bırakıp aynı taksiyle kendi evine gitti. Aslı'nın evde olmamasını umarak kapıyı açtım. İçerden televizyon sesleri geliyordu. Sessizce ayakkabılarımı çıkarıp odama gittim. Güzel bir duşa ihtiyacım vardı. Odamın banyosunda duş almayı sevmezdim çünkü ana banyoya jakuzi yaptırmıştım. Saten geceliğimi ve iç çamaşırlarımı alıp banyoya gittim. Suyu açıp zambak ve lavantadan oluşan karışımı suya döktüm. Jakuzinin keyfini çıkarırken köpükleri havaya üfleyip şarkı söylemeye başladım.

Dakikalar geçtikçe rahatlamaya başlamıştım. Göz kapaklarım ağırlaşınca gözlerimi kapatıp kendimi huzura teslim ettim. Banyo yapmak benim için farklıydı. Ruhsal olarak da temizleniyordum. Düşüncelerimden kurtuluyordum. Acil çıkış gibiydi.

Boynumda başka bir teni hissettiğim zaman gözümü açmaya çalıştım. Ama o ten beni suyun altına ittiği zaman köpüklü su gözümü yaktığı için sımsıkı kapattım. Boğazımdaki ten baskısını arttırdığında ciğerlerim daha fazla oksijen almam için haykırıyordu. Refleks olarak nefes almaya çalıştım ama bu sadece daha fazla su yutmama sebep oldu. Elim boğazımda ele koyup kendimi kurtarmaya çalıştım.

Ölmekten korkmuyordum. Günahlarımın bedelini ödemeye hazırdım. Hepsini bunu göze alarak yapmıştım ve hiç birinden pişman olmadım. Yine olsa yine yapardım. Sadece bu kadar erken ölmek garip gelmişti bana. Daha yaşayacağım bir sürü hayat, gezeceğim başka tenler, işleyeceğim başka günahlar vardı.

Ölümü düşünürken sırtıma değen el ile boğazımdaki baskı azaldı. Başımın sudan çıktığını hissettiğimde oksijensiz kalan ciğerlerimi doldurmak için nefes aldım. Oksijen ciğerlerimi yakarken öksürmeye başladım. Bir elim boğazımı tutarken diğeri jakuzinin kenarına tutunuyordu. Gözlerimi açtığımda karşımda koyu gözlerle karşılaştım. Alaylı ve bir o kadar da keskin bakışlarıyla beni delip geçiyordu sanki.

"Ölüm bu güzel bedene nasıl da yakışır. Bu tezimi kanıtlamak için mükemmel bir fırsattı." dedi fısıltıyla. Bu kevaşe çocuk yüzünden ölümle yüz yüze gelmiştim. "Ama ölmek için daha genç olduğunu düşünüyorum. Yaşamamız gereken günahlar var Lavinya'm." diyerek banyodan çıktı.

Geriye jakuzide sinirden gözleri dolmuş, boynu muhtemelen moraracak bir Derin bırakmıştı. İsmim gibi derin duygular yaşamaya başladım. Ona hiçbir şey yapmamışken çekip gittiği yetmezmiş gibi, en yakın arkadaşımla çıktığı yetmezmiş gibi, şimdi de beni öldürmeye çalışmıştı. Polise gidip şikayet etmeyi düşündüm ama bunu kanıtlayamazdım ki. Kanıtlasam bile muhtemelen parayla kapatırdı.

Adalet hiç de gözüktüğü gibi adil değildi.

LAVİNYA ❄Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin