"İngiltere"♐

7.3K 250 8
                                    

Yağız

Sonunda İngiltere' deydik. En azından burada kafamı dinleyebilecektim. Bu kadar yolu zaten sırf bunun için çekmiştim. Yaklaşık iki gün boyunca uyuyacaktım. Bu kadar şey benim için fazla zaten sorumlulukları sevmeyen biriyim. Birde başıma evlilik diye bir dert almıştım. Yan tarafıma dönünce kafasını taksinin camına yaslamış şekilde uyuyan kimyayı gördüm. Uçakta hiç uyumazsa böyle olur işte her neyse bugünlük dinlensin çocuk işini sonraya da erteleyebiliriz.

Kalacağımız ev biraz şehir dışında olduğu için yol bayağı bir zaman aldı. Sonunda ağaçların arasında kocaman bir evin önünde durdu taksi. Ev iki katlı mavi boyalı bir evdi. İngiliz tarzında bir evdi. Yani aynısından her yerde görebileceğiniz bir evdi. Buranın en sevmediğim özelliğiydi bu. Daha önce okyanus, ben ve fırat bir kaçamak yapıp bir ay kimseye haber vermeden bu evde kalmıştık. Tabi sonra demir amcayla babam bizi bulunca sonu kötü bitmişti. Ev fıratın babasınındı. Ailesiyle pek içli dışlı olmadığı için fıratın kızanı da yoktu.

Annesi ve babası aile isteği üzerine evlenmiş ve sonunda mutsuz bir evlilik hayatına mahkum olmuşlardı. Sonra yine aile isteği üzerine fıratı yapmış ve kendi başına bırakmışlardı. Durum bize çok benziyor. Belki de karşı çıkmasının bir nedeni de budur. Her neyse fırat çok iyi çocuktur onu dedeleri ve neneleri yetiştirmiş. Sonra onlarda birer birer vefat edince yalnız kalmış. Ayrıca çok zengindir dedeleri bütün mirasını ona bıraktığı için. Bizde kolejde tanıştık aslında daha doğrusu bir tesadüf eseri. O gün bugündür okyanusla benden ayrılamaz.

Taksi şoförünün bana bakmasıyla kendime geldim. İngilizce olarak adamla biraz konuşup parasını ödedikten sonra taksiden indim. Şoför valizi indirirken bende diğer tarafa geçip uyuyan prensesi kucağıma aldım. Taksi evden uzaklaşırken ben kucağımda kimyayla kapıdan geçiyordum. Evin bahçesinde büyük bir havuz vardı. Daha çok parti havuzu diyelim. Evin tenha ağaçlar arasında olması da partiye insanların gelmesini engellemiyordu.

Özellikle kızlar için gizemli bir hava oluyordu. Her neyse havuzun yanından geçip kapıya doğru yürüdüm. Fırattan aldığım anahtarla kapıyı açıp içeri girdim. Işıkları açıp direk merdivenleri çıkmaya başladım. Kimyayı daha sıkı kavradım. Bu evi adım gibi ezbere bilirim gerçi hayatımda pek bir şey unuttuğum görülmez. Direk yatak odasına doğru yürüdüm bu evde en iyi bildiğim yer orasıydı. Odaya girip yavaşça lambayı açıp kimyayı yatağın üstüne bıraktım. Anlaşılan kimyanın uykusu bayağı ağırdı. Yoksa diğer ihtimali düşünmek bile istemiyorum. Hızlıca tekrar aşağı inip valizi aldım. Bu sefer odaya girdiğimde kimyanın pozisyonu değişmişti.

Gerçekten hayatımda bu kadar yayılarak yatan bir kız daha görmedim. Bu boydaki bir kız normal yataklardan iki kat büyük bir yatakta nasıl olurda bu kadar yer kaplar inanamıyorum. Sanırım onunla uyurken iki kez düşünmeliyim ve ya en iyisi evdeki yatağı daha büyüğüyle değiştirmek diğer türlüsü her ikimizin sağlığı içinde iyi değil. Valizi kapının yanına bıraktım. Aslında valize ihtiyaç yoktu. Zaten burada yeterince kıyafet vardı. Ve kimyanın yanında hiç kıyafet yoktu. Aslında gelirken yolda almayı düşünüyordum ama yorgunluktan aklıma gelmedi.

Gerçi buraya gelen kızların bıraktıkları kıyafetler var ama bedeninin uyacağından şüpheliyim ki zaten ona da öyle kıyafetler giydirecek değilim. Artık benimkilerle idare edecek gerçi zaten hiç öyle kız gibi giyindiğini de görmüşlüğüm yok bence sıkıntı olacağını sanmıyorum. Hemen üstümdeki tişörtü çıkartıp yatağı prensesin yanına uzandım. Tabi önce onu doğru pozisyona soktum. Artık uyanacak mı diye dikkatli davranmıyorum nasıl olsa uyanmıyor.

Onu kendime iyice çekip sarıldım. Gerçekten hoş bir duyguydu ona sarılmak her ne kadar itiraf etmekten kaçınsam da. Ona daha fazla sarıldım. Işığı kapatmıyordum çünkü okyanustan bildiğim kadarıyla karanlıktan korkuyordu. Bu daha küçük bir kızken hala büyüyememişken nasıl olurda içinde bir çocuk taşıyacaktı anlayamıyorum. Daha doğrusu ben ona nasıl bunu yapacaktım. Bir kadına bu kadar merhamet göstermemeliyim ne de olsa onların hepsi kendilerine bir yaşam bulacak bir erkeği kurban edebilecek kadar zekiler. Gözlerimi kapatıp sadece anı yaşamaya karar verdim.

Kimya

Sabah gözlerimi kuş cıvıltılarıyla açtım. Normalde olsa bu bana huzur verirdi ama şu an bu etkiyi yapmıyordu. Özellikle yağızın kolları beni böyle sıkı sararken. Yavaşça kollarından kurtulup yataktan kalktım. Üstünde tişörtten ser yoktu ve ben onu ilk defa böyle görüyordum. Baklavalara öl. Yok artık ben bu çocuğa neden önceden aşık olduğumu şimdi anlıyorum.

Daha fazla böyle çocuğa ağzım açık bakarsam herhalde kalpten filan gideceğim. Hemen arkamı dönüp odadaki lavaboya gittim. Hemen suyu açıp elimi yüzümü yıkadım. Aynada kendime baktım. Üstümde yağızın aşırı bol gelen tişörtü. Tişört siyah üstünde aslan baskılıydı. Yani klişe bir erkek tişörtü. Gerçi benim burcumda aslan ama yine de üstünde hayvanlı olan tişörtleri sevmiyorum. Her ne kadar hayvanları sevsem de. Saçlarımı tepeden yüksek bir topuz yapıp banyodan çıktım. Odadaki yatağa bakmamaya çalışarak hemen odadan çıktım.

Evi hiç bilmediğimden tereddütle ilerliyordum. Allah bilir nereye geldik. Korksam mı korkmasam mı bilemiyorum. Gerçi artık kocam olduğu için sorun yok ama yine de malum biraz öfke sorunu var. Koridor boyunca ilerledikten sonra merdivenlerden inmeye başladım. Gerçekten çok büyük bir ev. Salon evin ne kadar büyük olduğunun bir göstergesiydi adeta.

Ama şimdi salonla ilgilenecek durumda değilim. Karnım aç hem de çok fazla en son uçakta yemiştim o da kaç saat önceydi. Salonu geçer geçmez geniş bir mutfağa girdim. En azından mutfağı harikaydı. Mutfakta muslukta dahil her şey beyazdı. Yağızın evinin aksine burada her şey beyazdı. Anlaşılan burası onun evlerinden biri değildi. Yoksa siyah olmalıydı. Daha fazla mutfağı incelemekten vazgeçip hızlıca dolabı açıp içindeki kahvaltılıkları boşaltmaya başladım.

Yağız

Gözlerimi açtığımda kollarım boştu. İyi en azından uyanmış ve beni onu uyandırmak çilesinden kurtarmıştı. O kadar ağır uykulu birini kaldırmak benim için kesinlikle işkence olurdu. Cebimden telefon sesiyle gerçek hayata dönmüş bulunuyorum. Hızlıca telefonu çıkarıp arayana baktım. Arayan nazlıydı. Şu anda hiç ona dert anlatacak halim yoktu.

Telefonu kökünden kapayıp yataktan kalktım. Direk mutfağa indim. Sonuçta çok açtım ve kimyayı daha sonra arayabilirim. Ne de olsa bizden başka ev yok ve gitse gitse nereye gidebilir ki. Mutfağa girmemle kimyayı aramama gerek kalmadığını anlamam bir oldu. En azından yemek yapabiliyordu. Benim aksime. Harika bir masa kurmuş şimdide yumurta kırıyordu. İşine o kadar konsantre olmuştu ki. Saçlarını tepeden topuz yapmış üstünde benim tişörtüm vardı.

"Prenses yemek yapmayı da biliyor muymuş."

Bir sıçradıktan sonra kendini toparladı. Tavanın altını kapatıp elinde bir bezle tavayı tutup masanın üstüne koydu. Sonra bana döndü. Aslında benden çok çıplak göğsüme bakıyordu. Anlaşılan prenses daha önce hiç çıplak göğüs görmemiş. Ama önemli değildi yakında bu görüntüye fazlasıyla alışacaktı.

Şimdiden bölüm kısalığı için üzgünüm umarım beğenirsiniz :)

Serseri ve Çirkin (2)♐Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin