Üniversite yeni bitmişti. Uzun ve çetrefilli kararlar verip,hayata bir ucundan başlamam gerekiyordu. Herkes gibi yaşamak istemiyordum. Sabah altıda kalkıp,traş olup,insanlara kölelik etmek istemiyordum. Buna mecburdum. İnsanların,özellikle ailemin beklentilerini karşılamak zorundaydım. İzmire çok alışmıştım,buradan gidemezdim. Ailem ise onların dizinin dibinde oturup,sabah işe gidip, akşam eve gelmemi istiyordu. Yapamazdım,bu eziyeti kendime çektiremezdim. Onlarla konuşup İzmir'e yerleşmek istediğimi söyledim. Çok karşı çıktılar,istemediler. Buna o kadar kararlıydım ki; önüme ne çıkarsa çıksın ezip geçmeye,haykırmaya ve çemkirmeye hazırdım. Peki İzmir her şeyin başlangıcı mıydı? Veya sonu?
Ne olduğu umurumda değildi. Aileme umarsız bir rest çekip,binip geldim bu umut şehrine. Belki de kimse için yapmıyacağım bir restti bu. Cebimde bin lira para vardı. Bu parayla bir eve çıkmam gerekiyordu. Bir hafta başımı sokacak bir yer buldum ve hiç vakit kaybetmeden ev arayışına başladım. Başladım ama.. Benim için belki de en zorlu süreç bu zaman zarfında geçti. Kimsem yoktu, derdimi anlatacağım hiç kimse yoktu çevremde. Geceleri saatlerce düşünüyor,bir sigara yakıp diğerini söndürüyordum. Bir kaç araştırma sonucu internet üzerinden bir kaç tane ev buldum. Açıkca söylemek gerekirse kimle eve çıktığım değil,kaç paraya çıktığımdı tüm olay. Çünkü iş bulana kadar o paranın beni idare etmesi gerekiyordu. Babamın; "Bu evden çıkıp gidersen,bizden maddi anlamda hiç bir şey bekleme" sözü zaten olaya son noktayı koymuştu. Onlar sanıyordu ki, ben onların cebindeki paraya güvenip İzmir'e yerleşmek istiyorum. Ama öyle değildi o işler. Ben sorumlulukların asılı olduğu ipleri bir an da kesip kendi omuzlarıma yükledim.Belki de haklıydılar, bu zamana kadar ağır bir işte çalışmışlığım yoktu ama bu çalışmayacağım,yan gelip yatacağım anlamına gelmiyordu. Çok yükseklerde gözüm hiç bir zaman olmadı. Kendimi idare edebileceğim parayı kazanmak beni mutlu ederdi zaten. Ankara'dan bir arkadaşımın yönlendirmesiyle bir işe başladım. 8 aydır bir fiil uzattığım sakallarımı kesmek elbette ki çok üzüyordu ama hayallerim için bişeylerden vazgeçmem gerekiyordu.
İş çok basit ve zevkliydi. Sürekli insanlarla iletişim halindeydim. Çabuk öğrendim. Hatta o kadar çabuk öğrendim ki proje müdürlüğüne kadar yükseldim bir anda. Evet kendi mesleğimi yapmıyordum. Çok da sevmiyordum zaten. Ailem hâlâ yapamayacağıma inanıyordu. Her aradıklarında;
"Dön artık, ora sana göre değil. Hem burda yemeğin önüne geliyor,çamaşırın yıkanıyor,sen daha ne istiyorsun?" Diyorlardı. Olayın yemek,bulaşık ve çamaşırdan ibaret olduğunu düşünüyorlardı hâlâ. Annem benimle tek kelime etmiyordu. 1 ay boyunca da etmedi. Hatta olay öyle pisişik bir hal aldı ki, beni arayıp sesimi dinleyip kapatıyordu. Bu duruma çok içerliyordum. Ama elimden bir şey gelmiyordu. Yanlarında rahat değildim. Sürekli diken üzerinde hissediyordum. Benim için en doğru kararın bu olduğunu biliyordum.Aradan 2 ay geçti. Ailemle aramı düzelttim. Artık annem de benimle konuşuyordu. Kendi paramı kazanıyor, istediğim gibi harcıyordum. Ev arkadaşlarımla da çok iyi geçiniyordum. İşten eve,evden işe geliyordum. Herşeyin mükemmel gittiğini düşünürken,bi anda kasvete kapıldım. Benim tüm hayatım para kazanma üzerine mi geçicekti? Çevremde kimse yoktu. Sadece robot gibi çalışmaya odaklanmıştım. Hiç bir sosyal aktivitem yoktu. Bu durumdan şikâyetletlenirken bi yandan da sürdürmekten başka çarem yoktu. İşde mutluydum,en azından öyle hissediyordum. Ailemden kuruş para istemeden herşeyimi kendim hallediyordum. Bu durum kadar güzel başka bişey olamazdı. Babam "Oğlum var mı bişeye ihtiyacın?" dediğinde, "Hayır baba. Eğer sizin bir şeye ihtiyacınız varsa ben yollayım?" Dediğimde ki mutluluk benim için pahabiçilemez bir mutlulukdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soyları Tükenmiş Umutlar
Non-FictionYaşadığım bu rezilden bozma krallığın ve aziz yanlızlığın, yüce hatıratı.