Hisler

30 2 1
                                    

Pencereyi uzun ince parmaklarıyla araladığı zaman Beyoğlu'nun sesi evinin içerisine doluşmuştu.Pencere kenarındaki mor menekşelerine uzandı.Elindeki yarıladığı bir bardak suyu diplerine gezdirdi.Çiçeklerine çok değer veren biriydi.Hatta yediği içtiği ayrı gitmezdi onlarla.Her birinin ismi vardı.Her saksının da kendine özel bir çiçeği.Mesela kahverengi saksıdaki minik çiçeğin adı "Violet"di, onu bir bahçıvandan hediye olarak almıştı.Türünü sorduğunda bahçıvan ona bu şekilde hitap edildiğini söylemişti.Güzel ve iyi hissettiren bir isimdi.Siyah saksıdaki çiçeğin adı ise "Lavinia" diğer bir ismi ile "Ölüm çiçeği" idi. Shakespear'in "Titus Andronicus" isimli eserinde rastlamıştı bu matem kokan çiçeğe.Kitapta anlatıldığına göre; roma kralı Titus'un güzeller güzeli kızıdır Lavinia. Tamora'nın iki oğlu tarafından da tecavüze uğrayıp babası Titus tarafından ölüme mahkum edilir.İçler acısı bu hikayeye ve bir de Özdemir Asaf'ın aşkına sahip olan Laviniayı derinlerinde bir yerler de hissettiği zaman, ona meftun kalmıştı. Beyaz saksıdaki bir diğer çiçek ise seslere duyarlı olarak dans ediyordu.Yaprakları ahenkle sallandığı zaman dudaklarına konan tebessüm ile bütün mizacı aydınlanıyordu Bergüzar'ın.Ona da "Balerin Emily" diye hitap ediyordu.Şu hayattaki iyi ve kötü gün dostlarıydı her biri.Dertlerine, düşüncelerine, sevincine ve üzüntüsüne ortak olurlardı.Hepsinin yeri ayrıydı ona göre, her çiçek başka bir gezegendi. Kızlarını sulayıp sevdikten sonra portmantodaki anahtarlarını ve çantasını alıp dışarı çıktı.Kalabalığın gürültüsü ile karşı karşıya kaldığında yüzünü buruşturmuştu.İnsanlar dip dibe yürüyor ve sanki dünyadaki bütün oksijeni yok ediyor gibiydiler.Telefonla konuşanlar, topuklu ayakkabı ile yeri döverek geçenler, bağıran simitçiler ve daha niceleri.En iyisi dış dünyaya sağır olmaktı.Bileğindeki tokayı yokladı.Minibüsü kaçırmamak adına acele ettiği için saçları dağınık kalmıştı.Ve günlük hayatta asla dağınık bir saç tercih etmezdi.Bileğinde mutlaka her zaman bulunan tokayı parmak uçlarında sabitleyerek koyu kestane rengindeki saçını gelişi güzel topladı.Böylesi daha iyiydi onun için, çok daha iyi.Adımlarını olduklarından daha büyük ve hızlı atarken kol saatine baktı.Henüz akrep ve yelkovan 8:30'u gösteriyordu.Bunun anlamı da 5 dakika içerisinde bir dünya rekorunu kırması gerekecekti.Hızlı yürümeyi bırakıp artık koşmaya başlamıştı.Önüne çıkan her insan bedenine çarptığının gayet farkındaydı ama yapabileceği bir şey yoktu.Kendi kendine söylenenlere kulak vermemek dışında.Sıkı sıkıya kavradığı çantası artık omzundaki ağırlığını hissettiriyordu.Sonunda minibüs durağı görüş alanına girdiğinde derin bir oh çekti. Yetişmişti.Önündeki düzensiz ilerleyen insan topluluğunu aşıp durağa vardı ve banka oturdu.Gözleri bir süre reklam pankartlarında oyalandı.Ardından minibüsün sesini duymasıyla başını soluna doğru çevirdi.Kucağındaki çantanın içinden akbilini bulup fermuarını kapattıktan sonra hızla ilerleyip minibüs merdivenlerini adımladı. Akbili okuttuğu zaman artık kulağının aşina olduğu o "dııt" sesine maruz kalıp koltuklar arasında ilerlemeye başladı.Ve tam istediği gibi arka sıradaki koltuk boştu.Bugün biraz şanslı olduğunu düşündü.Koltuğa yerleştiğinde acele ederek çantasının içindeki siyah deri ile kaplı olan günlüğünü ve dolma kalemini çıkardı.Bir anı bile kaçırmak istemiyordu.Gözleri ile insanları süzüyor, kişiliklerini tanımlamaya çalışıyordu.Tam önündeki koltukta oturan çocuğa baktı. 16 yaşlarında sivilceli bir gençti ve büyük ihtimalle de bu yaşta bir bağımlı.Ayakları ile tuttuğu ritim kendini ele veriyordu.Dizi sürekli seğiriyor, bol bol da tırnak yiyordu.Dolma parmaklarındaki tırnak etleri fazla tükürüğün etkisiyle buruşmuş ve kanamıştı.Ruhsal durumu pek iyi görünmüyordu.Sanki canı bir şeye sıkkındı fakat bunu belli etmemek adına göz bebeklerini hızla olduğu konumdan başka bir konuma aktarıyordu.Sarı saçları yataktan kalktığı gibi geldiğini söylerken, altındaki kot pantolonun üzerine giydiği beyaz gömlek fazlasıyla resmi gözüküyordu. Nostalji kokan kalın kahverengi sayfalarını araladığı günlük, biraz antika rüzgarı estirmesine rağmen genç kızın vazgeçilmez manzarası haline gelmişti.Ve gördüklerini bir bir yazmaya başladı.

Sevgili günlük;                                                                                                                                 01/07/2018

Yine toplu taşıma araçlarından birindeyim ve insanlardan olabildiğince uzağım.Herkes kendi derdi ile meşgulken bende onların hareketlerini ve ruh hallerini çözümlemeye çalışıyorum.Yıllar boyu süregelen çalışmaların bile bir kanıt olamayacağı şekilde Dünyanın her insanoğlu için farklı döndüğünü düşünüyorum.Biliyorum ispatı zor fakat kimine göre tersine dönen, kimine göre de her şey oldukça yolunda giden bir dünya içerisindeydik.İnsanlar arkasına saklandıkları kapıyı kilitleyip anahtarını pencereden aşağı atabiliyorlardı.Sanki gizledikleri acıları zayıf yönleri olarak kabul ediliyordu.Halbuki duygularımız bizi biz yapan şeylerdi.İnsan olmanın en önemli hüneri buydu oysaki, hissettiklerimiz.Anahtarı pencereden atabilen bizler, neden duygularımızı da beraberinde dışarı savuramıyorduk?Bir su damlası kadar küçük olmamıza rağmen, neden onun cüretkârlığı gibi derin okyanuslara karışamıyorduk?Bizler umut etmeyi sevip peşinden asla koşamayan, içimizdeki sürekli konuşan doğruları susturan, ölüm yokmuş gibi yaşayan ve insan olduğumuzu hep unutan zavallılardık.Bazen nefes alırken tükendiğimi hissediyorum biliyor musun?İçime dolan hava beni demir zincirlerle boğarken, kimi zamanda yaşadığımın farkına varıyorum.Fakat bir ölünün yerine yaşadığımın, günlerce evde oturup yelkovan ve akrebi seyrettiğimin, çiçeklerimle konuşurken ne kadar yalnız olduğumun, balkondaki okuduğum kitabın saatlerce aynı sayfasında durakladığımın, karanlıkta kaldığımda küçük bir çocuk gibi ağladığımın ve yıldızları seyre dalarken her birini teker teker sayıp, onlara aklıma gelen isimleri verdiğimin, hatta boş bir çerçeveyle uykuya daldığımın farkına varıyorum.Dünya da gittikçe yok olan küçük bir kum tanesi değerinde işliyor zaman, usulca ve sessiz.Şimdi saklandığımız o kapının ardını aralama vaktiydi.Mutluluklarımızı, üzüntülerimizi, hayallerimizi ve acılarımızı kapının dışına süpürme vaktiydi.Gözyaşlarımızı tebessümler ile karşılama vaktiydi.Çünkü hiç birimiz bir gün anahtarı atabileceğimiz o pencerenin yerinde olamayacağını hayal etmemiştik.."

Genç kız gözünden düşen bir damla yaş ile yutkundu.Boğazına düğümlenen o acıyı defalarca kez yutkunarak geçirmek istese de ne canının acısı geçiyordu, ne de ağrısı.Yıllanmış olan o yara her seferinde yeniden kanıyordu.Kirpikleri yeniden ıslanıyor, kalbinin kuşu kafesinde esaretiyle yeniden çırpınıyordu.Sevmek kolaydı belki ama unutmak hep zor olarak kalacaktı.Elinin tersi ile yanağından boynuna süzülen damlayı sertçe silip attı.Aşk da zafer ona göre değildi.Yenilgilerinin eseriydi o zaten.Aşka olan inancını da kaybettirmişti özlemi.Ölüm sevenleri ayıran en kötü mahlukattı ona göre. Ve hiç bir insanoğlu tıpkı bir anka kuşu misali küllerinden yeniden doğamıyordu. Kavuşmanın tek yolu bir rüzgarın esip senin küllerini de alıp götürmesini beklemekti..

Yepyeni sulara yelken açtım. Bergüzar'ın hayatı oldukça farklı, hiç bir şeyin düşünceleriniz doğrultusunda ilerlemeyeceğine emin olabilirsiniz diyebilirim.

O zaman YELKENLER FORA.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 04, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

YEİSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin