İki araba da hazır ve kızları bekliyordu. Bülent'in yanına Betül oturdu. Diğerleri de diğer arabaya doluştular. Bülent önden hareket ederek onlara kendi evlerinin yolunda önderlik ediyor, yol gösteriyordu. Macit'lerin arabada herkes merakla takip ediyordu. Bu çocuğun evinin de arabası kadar afili olmasını bekliyorlardı. Öyle de oldu. Yollarını tamamladıktan sonra çok güzel bir villa önünde durdular. Kenarda köşede tek başına takılan bu binanın kendine ait büyük bir bahçesi de vardı. Ayrıca bahçenin güzel bir tarafında her daim duran belki sekiz kişilik masa, sandalye ve barbekü bile vardı. Kapıda onları orta yaşlarda bir kadın ve yine aynı yaşlarda bir adam karşıladı. Bülent onlara önceden talimat vermişti. Hazırlıklarını bitiren hizmetlileri de onları karşıladıktan sonra evden ayrıldılar. Normalde böyle olmasa da artık evin sadece onlara kalması gerektiğini düşünen Bülent istemişti onların gitmesini. Bundan sonra da belirli zamanlarda, o çağırdıkça geleceklerdi. Bülent bu yeni macerasına Macit'in evinde başlamış olmasından memnun olsa da, gece yatacakları yerlerin bile onlara yeterli gelmediğinin farkındaydı. Sırasıyla önce Bülent içeri girdi ve tarif etmeye başladı bu evin bütün kısımlarını. Kapıdan geçerken bile farkı anlayabiliyorlardı. Kapı haddinden fazla geniş ve uzun olduğu için aynı anda üç kişi geçebiliyordu içinden. İçeri girenlerin ilk karşılaştığı şey de havuz şeklinde, neredeyse Macit'in bütün evi kadar büyük duran salonuydu. Altı yüz metrekare diye açıklık getirdi bu büyüklüğe Bülent. Bu salonun ortası tamamen boş duruyordu. Ama kenarlarında yerden çok yüksek olmayan ve oturunca içine göçen rahatlıkta bir salon oturma gurubu duruyordu. Üstelik ayrı değil birbirine yapışık gibi duran büyük bir takımdı ve tahminen de yirmi kişiyi üstünde oturtabilirdi. Duvarlar yoktu, yerlerine yerden göğe kadar cam kaplıydı. Pencere denemeyecek kadar büyük olan bunları görüp şaşırınca diğerleri, Bülent onlara bu camların tek taraflı olduğunu ve öbür taraflarından içerisinin görünemeyeceğini anlattı. İşte tam bu camların orta kısmında kocaman bir şömine vardı. Betül, salondaki koltuğa gömdü vücudunu ve orada kaldı. Daha önce çok kereler yaşadığı tura katılmadı. Bülent, sonra salonun sol yanında açık haliyle duran ada tipli mutfağı ve yemek masasını gösterdi. "Burada yemek yapmak ile uğraşmayacaksınız. Onun için Aynur Hanım var ve yemekleri de iyidir. Hatta birkaç çeşit yemek hazırlamasını istemiştim bizim için" dedi Bülent. En çok da Merve sevinmişti bu habere. Daha sonra mutfağın ilerisine doğru holden geçilerek gidilen bir odaya doğru götürdü Bülent onları. Vardıklarında buranın aslında bir oda değil banyo görünümünde olduğunu gördüler. Ortasında çok büyük bir jakuzi olan bir banyoydu bu oda. Bülent, "üzücü olan tek şey buraya ancak dört kişi sığabiliyor" dedi. Diğerleri de dalga geçtiğini düşünüp gülüştü. Sonra ciddi olduğunu anladığında da "hep beraber mi gireceğiz canım sırayla banyo yapsak olmuyor mu?" diyerek cevap vermek zorunda kaldı Merve. Daha sonra tura devam eden Bülent, aşağıda bir tuvalet ve büyükçe bir kiler odası dışında bir şey kalmadığını söyledi. Odaların yukarı katta olduğunu anlatarak, onları merdivenlere yöneltti. Merdiven salonun sağ kısmında kalıyordu. Yukarı çıkarken "kaç tane oda var" diye soran Hale'yi "beş" diyerek yanıtlayınca Bülent, hepsi şaşkınlıktan tek kelime bile etmeden tamamladı bu tur gezisini. Odalar hep gezildi ve hiçbiri ne dardı ne de yataksız. Üstelik hepsinde çift kişilik yatak ve şifoniyer bile vardı. Misafirleri olmamasına rağmen burası için her şeyi düşünmüşlerdi. Bülent evde kiralık olarak oturmuyordu. Ailesi, burada uzun süre kalacağını düşündüğü için evi satın almıştı. Betül varlıklarının bir sınırı olmadığını düşünürdü hep. Çünkü çocuğunun ailesine ait uçakları olduğunu bile biliyordu. İki kardeşti ve diğeri kız olduğu için de, genellikle bütün yatırım bu çocuğun üstüne yapılıyordu. Aşiret reisi olan babasının sadece toprakları bir şehir kadardı. Çalışan sayısı on binlerin üstündeydi. Bülent sadece Betül bu şehirde okuyor diyerek buraya gelmişti. Yoksa herhangi bir büyük şehirde, istediği üniversiteye gidebilirdi. Odaları bitirdikten sonra yukarı katta bulunan üç tuvalet ve iki banyoyu da hızlıca gezdirdi çocuk. Evin gösterilecek bir yanı kalmadığına inandığı için tekrar salona döndüler. Buzdolabını göstererek "içecek ister misiniz?" dedi Bülent. "Ben alırım" diye dolaba yaklaştığında Hale, aslında buzdolabından bile üç tane olduğunu gördü. Bir tanesi yemekler, diğeri malzemeler içindi. Üçüncü ise daha çok aradığınız her türlü içkiyi bulacağınızı düşündüren bir mahzeni andırıyordu. Hepsi birden içecekler seçip salona yerleştiler. Hale biraz daha salonu inceledikten sonra "koca evde televizyonun yok mu yani!" diye küçümsercesine bir çıkış yaptı Bülent'e. Betül eline bir kumanda geçirip, o büyük camlardan birine doğru tutup düğmesine bastı. Cam yana doğru kaydı ve çok büyük bir ekran TV açığa çıktı. Hale, "yuh, görgüsüz bu ne" diye altta kalmamak için şakalaştı Bülent ile. Her şey çok güzel ve alışılmadık görünüyordu onlara. Aralarında Hale maddi durumu en iyi olandı belki ama bu seviyede değildi bu zenginliği. Bu onun bile düşünemeyeceği bir boyuttu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben, Sen Ve Hepimiz
Romanceİnsanların kendilerine bile söyleyemedikleri arzularını veya yaşadıklarını yazdım. Belki ikinci kitabımda daha da siz olacağım. Bunu bu kitaba karşı duygularınız belirleyecek demiştim. Kitabın yayınlandığı zamandan, şu zamana kadar verilen oy sayısı...