artık eminim

3.2K 325 321
                                    

Whenever I'm alone with you
You make me feel like I am home again
Whenever I'm alone with you
You make me feel like I am whole again
——

Bazen bir şeye bakmak ve onu görmek aynı şeyler olmazdı, bazen ne kadar bakarsanız bakın karşınızdaki insanın gözlerinde yatan derin anlamları göremezdiniz. Alışverişten geldikten sonra, sıcaktan terlemiş vücutlarını serinletmek için pervanelerin yanında aldıkları dondurmalarla evin salonuna kendilerini atmışlar ve aldıkları her şeyi yerleştirme görevini küçüklere vermişlerdi. Taeyong dondurmasını didiklerken bakışlarının odanın diğer ucunda koltuğun kenarında oturmuş bir halde Jungwoo ile konuşan Ten'i bulmasına izin veriyordu.

Zoruna gidiyordu, o haricinde herkesle bu kadar yakın olması. Daha düne kadar en çok onun yanından ayrılmazken şimdi gerekmedikçe yanına uğramaması, ve en kötüsü kendisine bakmaması. Ten izlendiğini hissetmiş olmalı ki bakışlarını ona çevirdi ve gözleri buluştuğunda ona küçük bir gülümseme verdi.

Gözlerine ulaşan bir gülümseme değildi, aksine sadece kendisini iyi hissettirmek için yollanmış bir gülümsemeydi. Bu canını yaktı, oturduğu yerden ayaklanıp onlara doğru yürümeye başlamasının sebebi tam olarak da buydu ya zaten.

"Ne konuşuyorsunuz böyle?" dedi yanlarına otururken. İkisi bir araya geldiğinde adı konulmamış bir gerginlik oluşuyordu o yüzden Jungwoo bakışlarını ikisi üzerinde gezdirdi. "Hyung, sence Eunhyuk hyung mu daha yakışıklı, yoksa Donghae hyung mu?"

Tamam, kesinlikle bu konu hakkında konuşmalarını beklemiyordu. Daha ciddi konular beklemişti ama aslında bir yandan da rahatlamış hissediyordu. Ten sırıttı, Taeyong onun gülerken kısılan gözlerini izledi, yaptığı her şey şirindi.

"Kesinlikle Eunhyuk hyung yakışıklı. Harika dans ediyor ayrıca!" dedi Jungwoo bu sefer Taeyong'un konuşmasına fırsat vermeden.

"Ben de harika dans ediyorum hyung!" dedi Lucas birden Jungwoo'nun yanına çöküp ellerini elleri arasına alırken. Ten onları kıskanmadan edemedi, ayrıyken iki parça, elleri birleşince bir bütünü oluşturuyorlardı çünkü. Jungwoo Lucas'a yumuşak bir gülümsemeyle baktı, Lucas'ın kocaman elleri kendi ellerini sardığında sıcacık hissediyordu.

"Ben Donghae hyung diyorum. Aşırı erkeksi, tam benim tipim!" dedi heyecanlı ses tonuyla. Onu küçüklüğünden beri örnek alırdı ve stajyerlik zamanlarından beri Donghae hyungu hep kendisiyle ilgilenmişti. Taeyong onların yakınlıklarını bildiğinden yerinde kıpırdandı, "Senin için çok büyük değil mi o?" dedi umursamıyormuş gibi bir tonda.

Ten gözlerini devirdi, "Aşk yaşa bakmaz hyung. Hem beni sevdiği sürece devam edebilirim o kişiyle bakarsın?"

"Ne yani, senin için tek şart seni sevmesi ve erkeksi olması mı? Bu mu? Bulunca hemen sevgili mi olacaksın?"

Taeyong yükselen sesiyle hesap sorduğunda Ten ona gözlerindeki tüm sinirle baktı, eyvah, yine birbirlerine girmek üzerelerdi. Taeyong'un utandığında ne kadar sevimli olduğuyla ilgili uğraşıp dururlardı ancak hepsi de bilirdi ki sinirli olduğunda daha korkutucu duruyordu.

"Niye önemsiyorsun ki hyung? Benim için sadece bir hyungsun, fazlası değil. Senin için dikkat etmen gereken bir kardeşinim, fazlası değil."

Taeyong sessizleşti bir an, gerçekten öyle miydi? Fazlası yok muydu aralarında? O halde neden bunları ondan duymak onu bu denli rahatsız ediyordu?

friends // nominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin