Aklımdaki karmakarışık düşünceleri kovalamaya çalıştım. Fakat dünden beri sürekli kafamda soru işaretleri oluşturan düşünceler peşimi bırakmıyordu. Badeyi tanıyalı bir ay kadar bir zaman oluyordu. Ancak hakkında çok az şey biliyordum. Gizemli bir yanı var çözemediğim. Bir sır saklıyor gibi hissediyorum. Ondan gizli birşey yapmak istemiyorum ama biraz araştırmalıyım. Mesela kim bu Lale abla? Ailesi öldükten sonra Bade ne yaptı? Nerede kaldı?
Biraz kendisine sorarak aldığım bilgileri yorumlamalı birazda dedektif yönümü ortaya çıkarmalıyım. Bunları yaparken umarım kalbimin sesini duymazdan gelebilirim. Çünkü o zaten bu kıza körü körüne bağlanmak yolunda ilerliyor. Şıpsevdi değilim ama bir kere sevdim mi önümde ne engel varsa hepsini yıkar geçerim.
Dünden beri hiç konuşmadık. Onu ne kadar da özlemiştim. Kokusu burnumun ucunda duruyor, nefesi sanki sakallarıma dokunuyordu. Yeşil gözleri yüreğimde yeni filizlenmiş ağaçların kök salmasına yardımcı oluyor ve sanki mümkünmüş gibi bakışları daha bir içime işliyordu. Daldığım rüyadan kendimi uyandırmaya çalışırken, Onu özlemenin bile ne kadar güzel olduğunu düşünmeden edemedim.
Her yiğidin harcı değildi, ateşle barutun yan yana etkileşmeden durması. Ona daha fazla dokunamamak, vücudunun her bir zerresini keşfedememek içimdeki yangını söndürmüyordu. Ben ateştim o su. Suyun ateşi söndürdüğü gibi söndürmeliydi yangınımı. Ben topraktım o yağmur. Toprak nasılda yağmura hasret kalmışsa kavrulurken, toprakta yaşamı barındıran her bir canlıya hayat vermeliydi yağmur, tıp kı benim ruhumun içinde barındığım duygulardan bir haber olan Bade'nin yağmurum olup yağmasını istediğim gibi. Nehirim olmalıydı belki her zaman bana akmalıydı. Güneşim olmalıydı yalnız benim gökyüzümde açmalıydı. Ve gök kuşağım olmalıydı, en fırtınalı anlarımdan hemen sonra durulup güneşim olarak göz kırparken bana tüm renklerini sunabilmeliydi. Aşk kapıma böylesine gelmişken onu geri çevirmek olmazdı dimi?
Düşlerimin kadınına bir mesaj gönderdim. Cevap için sabırsızca bekledim. "Akşam sinemaya gitmeye ne dersin?" Uzun süre beklemeden cevap geldi. "Olabilir ama bu kez ben seçeceğim filmi." " Tamam anlaştık. Saat 20.00'de alırım seni." "Tamamdır. Görüşürüz."
Heyecanım az sonra istediği şekeri alacak olan çocuğunki ile eş değerdi. Sevinç çığlıkları atmak istiyordum. Yüreğim dört nala koşarken hareketsiz kalmak tezat oluşturuyordu. Akşama kadar uyumak yerine içimdeki kıpırtıyı azaltmak için biraz yürüyüş yapmaya kara verdim. Sahil boyunca her gün gördüğüm hayatlardan kesitler görerek yürütüşüme devam ettim. Paten kayan genç bir kız, annesine naz yapan bir oğlan çocuğu, martılara simit atam gözlüklü yaşlı bir amca, bankta el el oturan taze aşıklar... hayat olduğu gibiydi. Değişen yalnızca benim yaşamamın sıradanlığıydı. Her gün hemen hemen aynı hayatlar görür fakat sonrasını düşünmezdim. Mesela iki sevgilinin birbirlerine dokunurken hissettiklerini ya da yaşlı bir amcanın martıya attığı simidin midesine gitmeyen kısmı için paylaşmışlığın verdiği gönül rahatlığı.
Ben ben değildim sanki ruhumun gizli yaraları iyileşmişti. Gizemin açtığı yaralardan küçük bir iz dahi kalmamıştı. İyileşiyordu kalbim yeni bir aşka hazırlanıyordu. Bade bana bambaşka hissettiriyordu.Yürüyüşten sonra derin bir uyku çektim. Sonrasında hazırlanıp Bade'yi almak için evden ayrıldım. Mahalledeki tatlı teyzeler mutluluğumun sebebini öğrenmek için gözümün içine bakıyordu. Malum onlardan bir çoğu için kaybedilen bir damat adayı olacaktım. Onların kızları için üzgündüm çünkü ben gelinimi zaten bulmuştum.
Ayaklarım yere basmadan adeta uçar gibi sevdiğim kadının evinin önüne geldim. Gözlerimi pencereye çevirdiğimde güneş gibi parlayan, yolumu gözlemekte olan güzel kızı gördüm. Yüreğim hopladı. El sallayıp aşağı ineceğini işaret etti. Yanıma gelmesine bir kaç adım varken önce çiçeksi kokusu burnumu doldurdu. Ardından tebessümünü gizleyemediği yüzünü yüzüme yaklaştırıp, rujla renklendirdiği dudakları ile yanağıma tüy hafifliğinde bir öpücük kondurdu. Bunun yetersiz olduğunu düşündüğümden onu kollarımın arasına alıp şaşkın suratına sırıtarak, nerede olduğumuzu umursamadan dudaklarına uzun bir öpücük bıraktım. Anında yanakları kızardı ve utancını saklayamadığı gözlerini yere indirip "Gidelim mi?" Dedi. Pürüzsüz elini elime hapsettikten sonra "gidebiliriz" dedim.
Bade "Bambaşka" adında bir film seçmişti.
Filmde, Fethiye de geçirdiği kaza sonrasında sakat kalan, dermanı yine kazayı geçirdiği yerde ararken aşka tutulan genç bir kızın dram dolu hikayesini anlatıyor.
Filmi el ele izlerken bazı sahnelerde ikimizinde gözleri dolmuştu. Sinema sonrası sahilde yürüyüş yaptık. Gecenin karanlığında parlayan yıldızların gösterisine, denizi ışıklandıran yakamozlar eşlik ediyorlardı.
Sessizliği ben bozdum.
"Yakamozu, ay ışığının denizde oluşturduğu yansıma sonucunda meydana gelen doğal ışıklandırma olarak biliriz hepimiz. Peki aslında yakamozun bir canlı olduğunu söylesem sana"
"Nasıl yani" dedi şaşkınlıkla.
"Ateş böceklerini bilir misin? Gece olunca ışıklandırır olduğu yeri. İşte bu yakamozlarda ateş böceğinin denizde yaşayan versiyonu."
"Gerçekten bilmiyordum, çok şaşırdım. Canlıların doğayla etkileşimi hep etkilemiştir beni."
Bu kızın içindeki merhamet duygusunu bakışlarındaki masumluğuyla hissedebiliyordum.
"Filmi beğendin mi?"
"Evet. Biraz üzdü beni fakat çok doğru bir tercih olmuş"
"Peki. O kızın yerinde olduğumu düşün. Yine de benimle evlenmek ister miydin?"
Düşünmeme gerek yoktu. Çünkü aşk fedakarlık ister değil mi?
İnsan bir dakika sonra ne durumda olacağını bilebiliyor mu sanki? Hayat süprizlerle dolu.
Sonra o büyülü cümleler döküldü ağızımdan;
" Eğer birini sevdiysem, elbette önce görüntüsü ile etkilemiştir beni, sonra hayata bakış açısı, içinde insan sevgisi oluşu, merhameti, ruhunun temizliği. Ve eğer ki ona kalbimi verdiysem her ne durumda olursa olsun 'ihaneti ayırıyorum çünkü bende affı yok' her zaman kalbimin tamamı ona ait olacaktır."Gözleri doldu, elimi sıktı ve sanki birşeyler söylemek isteyip de söyleyemeyince sakladığı her neyse sıkıca kucakladı beni. Bu anı bozmamak adına sesimi çıkartmadım bende.
"Teşekkür ederim" dedi fısıltıyla. Teşekkürü bana mıydı yaratıcıya mı bilemezken huzurla gözlerimi kapattım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADER ÇIKMAZI
Ficção AdolescenteKIRIK BİR KALP, ÇAĞRI; HAYATI HEP ÇABALAMAKLA GEÇMİŞ GENÇ BİR PARAMEDİK... YALNIZ BİR KALP, BADE; ANNE VE BABASINI TRAFİK KAZASINDA KAYBETMİŞ, DOKUZ YAŞINDAN BERİ PORFİRİA HASTALIĞI İLE BAŞ ETMEYE ÇALIŞAN GENÇ VE GÜZEL İÇ MİMAR... PEKİ TALİHSİZ BİR...