Karan'ın gözlerinde kısa bir süreliğine parıldayan o ışık sanki bir uyanış gibiydi. Karşımda durduğunda omuzlarını dikleştirmiş ve donuk bakışlarıyla gözlerimin içine tereddütsüzce bakmaya başlamıştı.
Bir çok sorun arasında unuttuğum şey dudaklarımın arasından bir anda dökülü vermişti. "Kimsin?!" Kelimenin korkutuculuğunu sezen tek kişinin ben olduğum kesindi. Meşe ağacının gösterdiği görünün vahşetinden bile korkunç geliyordu.
Gözlerini yumarak başını bir tık oynatmasıyla gözlerini tekrardan aralamış ve sersemlemiş bir şekilde etrafına bakınmıştı. Şakaklarını ovalayarak "Sana her hangi bir şey söyledim mi?" diye sormuştu. Ona "Tam aksi, ben sana bir soru sordum.." dediğimde ellerini serbestçe iki yanına bırakarak bana öylece bakmaya devam etti. "Kimsin? Karan mı? Yoksa Pars mı?" diye yeniden sordum.
Karan sorduğum soru karşısında bir çıkmaza düşmüşcesine yanıtsız bir şekilde kalmaya devam ediyordu. Sanki gerçekte kim olduğunu kendisi dahi bilmiyor gibiydi. Ruhun söyledikleri doğruysa eğer o adamdan bir parça barındırıyor olmalıydı ve o adam istediği zaman onu yönlendiriyor gibi bir hali vardı. Bana ne söylemekten bu kadar korkmuş olabilirdi ki? Eğer pasaportta gördüğüm isim gerçek adıysa Karan o adamın adı olabilir miydi. Peki ya amcam, o sır gibi sakladığı ismi bilirken bir benzerlikte olsa hayatımızın içine böyle bir adamı alır mıydı? Karan'a güvenmem için beni cesaretlendirir miydi?
Ona en başından beri güvendiğim halde neden ondan korkmam gerektiği izlemine kapılmıştım bilmiyordum. Belkide ağacın gösterdikleri başka birinin görmemi istedikleriydi...
Karan "O küçük çocuk bendim.." dediğinde sağ elimi dudaklarıma götürerek dişlerimi sıktım. "Ben... Size söylediklerim.. Onlar kısmen doğruydu. Mektuplar ve yüzük.." dediğinde cebinden yüzüğü çıkartmış ve masanın üzerine bırakmıştı. Yüzüğe bakarak konuşmasına kaldığı yerden devam etmeye başladı "O kişi.. Benim ailemin utanç kaynağı oldu.. Ama zaman unutturdu herkese hiç kimse adını anmadı. Sadece gizlice fısıldanılan kelimeler dışında.." diyerek duraksamış ve diğer cebinden bir yüzük daha çıkartarak onuda diğer yüzüğün yanına bırakmıştı. Koltuğu oturduğunda işaret parmaklarıyla iki yüzükle birden oynamaya başlamış tekerlek misali çeviriyordu. İlkini bıraktığında yüzük kendi etrafında dönerek düşmüştü. Karan "O da..." duraksayarak ikinci yüzükle oynamaya devam ediyordu. "Ödeyeceği bedele razı olduğu ve aşkına kavuşacağı günü bekleyeceği.." dediğinde gözlerini kaldırmış ve doğrudan gözlerimin içine bakmıştı. İkinci yüzüğü bıraktığında çıkan uzun dönüş sesi gözlerimi masaya doğru çevirmeme sebep olmuştu. Diğer yüzükten daha uzun bir şekilde dolanan yüzük sanki onun bir parçasıymış gibi diğer yüzüğün yanında durmuştu.
"Ben küçük bir çocukken.. O zaman hissettim onun varlığını ve benim bir parçam olduğunu.. Onun adı Karan.." Duyduklarımla kendimi arkamda duran koltuğa bırakmıştım. Artık neye şaşırmam gerektiğini bilmiyordum bile "Amcan en başından beri benim kim olduğumu biliyordu." demişti. İki yüzüğe iyice görmek için yaklaştığımda ise ikisininde içlerinde isimler kazılı olduğunu fark ettim. "Elame.. Lema.." diyerek elime almak istediğimde bileğimden tutarak "Hangisi olduğunu bilmiyorum. Sana yemin ederim ki o da bilmiyor. O gece.. O ağacın altında ölüm yaşanmadan önce duyduklarım Karan'a söyledikleri Onun asla hangisi olduğunu öğrenemeyeceği.." demiş ve elimi serbest bırakmıştı.
Ona "Karan onun sevdiği kişi o hangisiydi?" dediğimde verdiği tepki sanki zihnini karıştıran bir soru ona yönetmişim gibiydi.
Karan "Bundan emin değilim.. Çünkü en puslu yer orası gibi.. Benim düşüncem mektupları ve içinde bahsedilenleri düşünürsem eğer Elame'nin gerçek aşkı olabileceği yönünde. Ama.." dediğinde düşünceli bir şekilde duraksamıştı. "Ama?" diyerek devam etmesi için yüzümü ona daha da yaklaştırdım. Karan "Lema ile olan her ayrıntının silik bir biçimde olması.. Zihnimi allak bullak eden tek şey.." demişti.
Gördüklerimi hatırlayarak "Bağlılık yemini ettiği Lema ve ihanet ettiği kişi de.. Eğer Lema kız kardeşi ve sevdiği adamın arasında geçenleri öğrendiyse bu onun suçlu durumuna düşmesi için gerçek bir sebepti. Bu yüzden onunla ilgili her şey silik olabilir mi? Gerçekten suçlu olan ihanete uğrayan asıl kişi olabilir mi?" demiştim.
Kapının tokmağının vurulmasıyla irkilerek arkama doğru baktığımda Karan da benimle birlikte arkasını dönmüştü. Ayağa kalktığımda benden önce davranarak önüme geçmiş ve kolumdan kavramıştı. Kapıya gittiğinde gelenin kim olduğunu sorarak her hangi bir yanıt beklemişti ama bir ses yoktu. Kaşları bir yay gibi kasılmış ve alnında ufak bir damarın seğirmeye başladığını görmüştüm. Gerginliğini ne kadar belli etmemeye çalışsa da ifadelerinden anlaşılıyordu. Dışarıdan gelen Buray'ın sesiyle rahat bir nefes alarak bıraktığımda Karan'ın hala neden kapıyı açmadığına anlam veremedim. Tek duyduğum kapıdan uzaklaşırken "Yine mi şu serseri." diye mırıldanışı olmuştu. Bu tavrı karşısında istemsizce gülümsemiştim. O ise gülümsememe karşılık zoraki bir gülümseme atmış ve tekrar suratını asmıştı. Kendini koltuklardan birine bıraktığında ufak bir tebessümle kapıyı aralamıştım. Bu sefer başka bir çift çatık kaş ve yüzünde ki bu aptal tebessümde ne bakışını bulmuştum. İçeri doğru başını uzattığında Buray "Yine mi bu herif!" diye söylenerek içeri girmişti. Arkasından yüksek sesle "Tabi içeri gelebilirsin!" demiştim.
Vote vermeyi lütfen unutmayın. Yorum yaparak düşüncelerinizi benimle paylaşa bilirsiniz.
Teşekkürler. :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
XIII Kayıp Ruh
FantasíaBir lanet, ikiz kız kardeş ve yasak bir aşkın hikayesi.. Geçmişin izlerini taşıyan, ihanetin ve sırların yaşandığı meşe ağacının altında yaşamlar ölümle son bulmuşken, lanet herkes için yeni başlamıştı. Azelya'nın ailesinden geriye sahip olduğu tek...