Para, bulunduğu tarihten beri hayatımızda büyük bir yer edinmiştir. Tarih boyunca fakir ve zengin aileler arasında ayrım yapılmış, fakirler köleleştirilmiştir. Varlıklı ailede doğan insanların şanslı olduğu ve hayatları boyunca refah içinde yaşayacakları düşünülmüştür. Böyle bir genelleme yapılması yanlış olsa da kısmen doğruydu ve Lauren da onlardan biriydi. Lauren, ülkenin en zengin ailelerinden birinin ilk çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Toplumun düşüncesine göre kendini şanslı saymalıydı, sayıyordu da. Ta ki 21. yaş gününe kadar.
Doğum gününden birkaç gün önce ailesi Lauren'ın evlenmek için uygun olan yaşı geçtiğini ve artık evlenmesi gerektiğini söylemişti. Bu konuyu uzun zamandır düşünüyorlardı ve dile getirmek için o günü beklemişlerdi.
Lauren evlenmek istemiyordu ama ailesine karşı gelemeyeceğini de biliyordu. Evlenmeyi kabul etti ve ailesinin onun için uygun olan kişiyi bulmasını bekledi. Kendileri gibi zengin olan aile dostlarının, şımarık oğullarından biriyle evleneceğini düşünüyordu.
Evleneceği kişinin varlıklı bir aileden geldiği doğruydu ama tanıdığı biri olacağı konusunda yanılıyordu.
21. yaş günü yaklaştığında ailesi kızları için bir parti vermeye karar verdi ve ülkedeki tüm soylu ailelere davetiye gönderdi. Partinin verildiği akşam geldiğinde Lauren hem heyecanlı hem de mutsuz hissediyordu.
Bu partinin sadece doğum günü olduğu için verilmediğinin farkındaydı. Hiç tanımadığı bir insanla evlenmek istemiyordu ama ailesinin, özellikle de babasının onu dinlemeyeceğini biliyordu.
Yıllardır süren bir gelenekleri vardı; kız çocukları, evlenecek yaşa geldiğinde ailelerinin uygun gördüğü kişilerle, erkekler ise kendi seçtikleri kişilerle evlenirdi.
Lauren bunun haksızlık olduğunu düşünse de, herkes tarafından kabul edilmiş bir geleneği değiştiremezdi. Parti için getirtilen orkestranın çalmaya başladığını fark ettiğinde düşüncelerinden uzaklaşıp odasından çıktı.
Kapıda bekleyen erkek kardeşinin koluna girdi ve onu yönlendirmesine izin verdi.
"Heyecanlı mısın?"
Ablasının istemediği biriyle evlenmesini istemiyor ve onun için üzülüyordu.
"Evet, heyecanlıyım."
Kardeşiyle rahatça konuşabileceğini biliyor ama onu da üzmek istemiyordu. Kalabalığın beklediği avluya inen merdivenlere geldiklerinde ikisi de gülmek için kendini zorladı.
Ne kadar üzgün olurlarsa olsunlar, saygı gereği misafirlere gülümsemek zorunda olduklarını biliyorlardı. Onların geldiğini gören misafirler alkışlamaya başlamıştı.
Lauren, kardeşinden ayrılıp elbisesinin etek kısmını zarif bir şekilde tuttu ve adım atabilmek için hafifçe kaldırdı.
Gözleriyle aynı renkteki zümrütlerle süslenmiş olan siyah elbisesi ve iki omzundan sarkan siyah, dalgalı saçlarıyla muhteşem görünüyordu. Onun merdivenlerden inişi hayranlıkla izleyen insanların akıllarından da aynı şey geçiyordu.
Merdivenlerin bitişinde onu bekleyen babasının elini tutmadan önce durdu ve gülümseyerek etrafa baktı. Gördüğü erkeklerin çoğunu tanıyordu ve ne yazık ki hiçbiri evlenmek isteyeceği türde insanlar değildi.
Yaşadığı hayal kırıklığıyla önüne dönecekken kalabalıktan uzak bir köşede durmuş onu izleyen adamı gördü. Sarı saçları, aralarındaki mesafeye rağmen kendini belli eden mavi gözleri, parlayan beyaz teni ve yüzündeki tebessümle genç kızın kalbini çalmayı başarmıştı.
Hemen yanında duran ve en az kardeşi Poseidon kadar yakışıklı olan kardeşi Hades ise dikkatini bile çekememişti. Lauren'ın Poseidon'a olan bakışları Hades'in de dikkatini çekmişti ama bunu önemsememeye karar vermişti.
Babasının sesiyle irkilen genç kız, bakışlarını diğer tarafa doğru çevirdi.
"Misafirlere selam verdikten sonra seni biriyle tanıştıracağım."
Kalan son basamakları da inip babasıyla birlikte, annesinin de yanlarında bulunduğu masaya gitti. Annesi ve babası yanlarına gittikleri ailenin büyük oğluyla sohbet ederken Lauren, gördüğü adamla nasıl tanışacağını düşünüyordu.
Genç kız sohbet bitene kadar sabırla beklesede erkekler aralarında iş konuşmaya başladığında daha fazla dayanamayacağını anladı ve annesinden izin isteyerek masadan kalktı. Babasının ona attığı ters bakışları görmüş ama umursamamıştı.
Gözlerini etrafındaki insanların üzerinde gezdirip o yakışıklı adamı aradı ama hiçbir yerde yoktu. Sanki yer yarılmış da yerin dibine girmiş gibiydi.
Ümitsizliğe kapılarak bakışlarını yere indirdi. Dalgın bir şekilde yürürken tanımadığı bir yabancıya çarptı. Bir adım geri çekildiğinde adamın simasını fark etti. Merdivenlerde gördüğü adama çok benziyordu.
Bir an için onu bulduğunu zannetti fakat bir sorun vardı; bu adamın gözleri vahşice bakıyordu. Yanlış kişiye rastladığını fark edince yüzü düştü. Bu olumsuz tepki karşısında ne yapacağını bilemeyen Hades duygularını belli etmemeye çalışarak çarpık gülüşünü takındı.
"Demek bu partinin prensesi sizsiniz. Tanıştığıma memnun oldum, adım Caine."
Aile ahlakından dolayı karşısındaki eli havada bırakmaması gerektiğini bilen Lauren, istemeyerek de olsa elini uzattı.
"Lauren Jauregui."
Ne kadar da Lauren'a, bakışlarından dolayı kırılsa da sıcacık eli bir anda içindeki buzları eritmişti.
"Size bir içki ısmarlayabilir miyim?"
Lauren karşısındaki adamın teklifini cevaplamadan önce etrafa baktı.
"Sanırım başka bir planınız var."
"Üzgünüm, gerçekten gitmem gerekiyor. Size iyi eğlenceler."
Hızlıca adama cevap verip yanından ayrıldı. Hades hem sinirli hem de hayal kırıklığıyla arkasından baktı.
"Size de iyi eğlenceler."
Lauren, Caine'nin dediklerini duymamıştı çünkü aradığı adam kalabalığın arasından gözlerine çarpmıştı. Bir kuğu edasıyla misafirlerin arasından sıyrılıp adamın yanına gitti.
"Merhaba."
Karşısındaki kızın güzelliğiyle büyülenen Chiron'un cevap vermesi biraz zaman aldı.
"Merhaba, bu şerefi neye borçluyum? "
Adamın gözleri o kadar güzel ve canlı bakıyordu ki Lauren ne diyeceğini bilemedi. Sonunda kendine gelip gülümsedi.
"Lauren Jauregui."
Adam kibarca kızın elini kavradı.
"Chiron Melville."
İkisi de uzun bir süre hiçbir şey söylemeden birbirlerine bakmaya devam etti. Duygu dolu bakışları, kızın babası gelene kadar sürmüştü.
"Demek onur konuğumuzun kardeşiyle tanıştın."
Adam gülümseyerek elini Chiron'un omzuna koydu.
"Kardeşin burada mı?"
Chiron elinde iki bardakla yanlarına gelen kardeşini gösterdi.
"İyi insan da lafın üzerine gelirmiş."
Caine elindeki bardaklardan birini Lauren'a uzattı.
"Artık içki içecek zamanınız vardır."
Lauren zoraki bir gülümsemeyle bardağı elinden alıp yutkundu. Bu durumdan hiç hoşlanmamıştı.
Bölüm aralarında bu şekilde geçmişe dönütler yapıp Lauren'ın nasıl lanetlendiğini anlatacağım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Curse of Medusa // Camren (gxg)
Фэнтези"İleride ne olacağını bilmiyorum ama bildiğim tek şey seni sonsuza kadar seveceğim." "Bir gün öleceğini bilerek yaşadığında bunu söylemek kolay oluyor." "Ama ben ölümsüz olacağımı biliyorum."