Yurdun arka tarafına arabayı park ettiğinde anlamsız gözlerle Harry'e döndüm. Soru işaretlerinin cirit atmaya başladığı yüzümü görmüyordu çünkü bu sanki dünyanın en önemli olayıymış gibi yurt mutfağının artık yemekleriyle beslenen kedileri seyrediyordu. Ona gerçekten mi? diye adlandırabileceğim bir yüz ifadesiyle bakmaya bir son verdim. Çünkü yüzüme bakmıyordu.
Şuradan şuraya arabayı sürmüştü ve maksimum on dakika diyebileceğimiz bu mesafede fikri nasıl hemencecik değişmiş olabilirdi ki?
Başımı iki yana salladım. Belki de ona her şeyin özetini tek celsede ifade etmek düşündüğüm kadar iyi bir fikir değildi. Başlarda beni bozmamak için öyle şeyler saçmalamış olabilirdi. Alkol kokusu falan almamıştım, yoksa sarhoş olduğunu ileri sürebilirdim. Belki de buraya gelmeden önce kafasına darbe falan almıştı ve ne saçmaladığını farkında bile değildi.
Nereden bileyim ben. Kafamın içi bir anda allak bullak olmuştu.
Seslice genzimi temizledim. Kaşlarımı çatıp bana bakması için beklenti dolu bakışlarımı bir an olsun beni etkileyen yüzünden ayırmazken, kalbimin içinde çok büyük bir çırpıntı vardı. Sanki içindeki bazı şeyler yüzeye çıkmak için var gücüyle olduğu yeri zorluyor gibiydi. Harry bakışlarını bana çevirdiğinde bunu çok daha yoğun bir şekilde hissetmeye başlamıştım. Sanki içimde, kalbimde varoluşlarıyla beni zorlayan şeyler bileklerimin etrafına sarılan zincirlerimi kırmaya çalışarak beni Harry için serbest bırakmayı deniyorlardı.
İşe yarayacak mıydı bilmiyordum. Ama hafif çatık kaşlarıyla, kenarını ısırıp bıraktığı dudaklarıyla, yeşil gözlerinde beni süzdüğü ifadesiyle... bu en fazla ne kadar zor olabilirdi ki?
Bazen Harry konusunda çok çelişkili hareketlerde bulunuyordum. Ona karşı bir şey hissetmiyormuşum gibi davranmaya çalışarak kendimi zorluyordum. Etrafımdaki herkesin, en başta da kendisinin, bunun kocaman bir düzmeceden ibaret olduğunu bildiğinin de farkındaydım. İşte asıl çelişki burada devreye giriyordu çünkü... ben de bunun aptalca bir davranış olduğunu biliyordum.
Buna rağmen, korkularım benim için geri adım atmama neden olacak kadar geçerli sayılırlardı. Şimdiye kadar bana ve diğer kadınlara olan davranışlarına baktığım zaman, Harry'nin öylesine bir adam olmadığını fark etmek mümkündü. Üstelik bana karşı çok iyiydi. En az Clara kadar ılımlı yaklaşıyordu.
Tabii, ikisinin hayatımdaki yeri biraz daha farklıydı.
"Bunu... bir yere bağlayabildik mi?"
Sorum üzerine Harry'nin kaşları biraz daha fazla çatıldı. İki kaşının ortasında derin bir çizgi oluşurken, bana kızacağını düşündüm. Çünkü çok ciddi bakıyordu. Sanki her an söylediklerimden sonra beni pişman etmek üzereymiş gibiydi. Bu yüzden gergin bir şekilde koltuğumda kıpırdandım.
"İstiyorum," dedi kararlı bir ses tonuyla. "Gerçekten çok istiyorum Amber."
"O zaman neden sessizdin? Yani... birazcık— sessizdin az önce. Ona dayanarak—"
"Benim yanımdayken nasıl rahat hissetmeni sağlayabileceğimi düşünmeye çalışıyorum. Bu önemli."
Kirpiklerimi kırpıştırarak onu seyretmeye devam ettim bu kez. Bazen öyle şeyler söylüyordu ki ağzımı açıp da iki kelime bile edemiyordum. Donup kalıyordum yalnızca. Hazırcevap bir insan ya da fazla mendebur bir kız olduğumu söylerlerdi bölümdekiler. Ki bunun en büyük sebebi çoğundan hoşlanmıyor oluşumdu. Ben not tutabilmek için çabalarken arkada yan gelip yatarak vize haftası geldiğinde benden not istemeleri hoşuma gitmiyordu.
Hatta şöyle söyleyeyim; ukala bir tavırla bunu yapmaları hoşuma gitmiyordu.
Böyle birinden Harry'nin yanına geldiğimde apayrı bir insana dönüşmek beni ürkütüyordu. Kendi gerçekliğimden uzaklaşıyormuş gibi hissediyordum. Bir daha asla kendim olamamaktan korkuyordum. Will bu korkularımı bilmezdi, çünkü hiçbir zaman beni dinlememişti. Ama Harry dinlemek istiyordu, beni tanımak istiyordu. Ne yaparsa bana iyi geleceğini ve nasıl onun yanındayken güvende hissedeceğimi bile düşünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
From The Dining Table || styles
FanficBelki bir gün beni ararsın ve bana senin de üzgün olduğunu söylersin.