Final ◐

6K 275 31
                                    

Ve bir hikayenin daha sonuna geldim. Bölüm geç geldi evet. Son bölümün vote ve yorumlarını görünce aklımdaki fikirler 180 derece döndü. Finali değiştirdim. Neredeyse 1 ay olmasına rağmen final bölümünün hiç sorulmaması da cabası. Her neyse. Zoraki bir bölüm oldu biraz. Ne alaka dedirtecek şeyler de yazmış olabilirim ama tek isteğim finali yazıp Wattpad defterini kapatmaktı. Ama artık üstümden bir yük kalktı. Yeni bir hikaye için gelecek yazı bekleyeceğim. O zamana kadar da kendimi geliştirmeyi düşünüyorum. Kendinize iyi bakın, hoşça kalın...

Güneş

Gizli grup başkanı Cüneyt meğer gruptaki en pasif çocukmuş. Kim olduğunu hep düşünmüşümdür ama o çocuk olacağını tahmin etmezdim. O geceden sonra öğrendiklerim epey ilginç ve komik gelmişti. Atarlı ergenlerin kavgasından öteye bir olay değil dediğimde Ege nerdeyse trip atacaktı. Defteri kapatıp onları birbirlerinden uzak mutlu bir hayata davet ettim ve başardım da. Artık arkamda her şeyi güzel bırakabilirdim. Başak ve Emre olayını da hallettikten sonra.

Balonun ardından tam üç ay geçmişti ve bu üç ayda bir sürü şey yaşanmıştı. Ben Ege'yi terk etmiştim, gideceğim üniversiteye kaydımı yaptırmıştım. Ege'nin anılarından kurtulmaya çalışıyordum. Amcamın yanından ayrılıp başka bir eve hatta şehre taşınmanın verdiği mutluluk da vardı tabii. Ve yine Ege'nin de aynı üniversitede olacağı haberi bütün mutluluğumu yerle bir etmişti. Ne olursa olsun Ege bana kancasını takmış gibi her yerde peşimdeydi. Benimle mutlu olamayacağını anlamıyor olması beni delirtiyordu. Ben de onsuz şu son üç ayda mutlu olamamıştım ama alışacaktım çünkü başka çarem yoktu.

Onu terk edişim gözümün önüne geldikçe içimde bastırılamaz bir şekilde pişmanlık duygusu boğazıma dayanıyor ve kusma isteği uyandırıyordu. Düşünmemeye çalışmak elde değildi ki! Ege gözlerimin önünde ağlayınca kalbimin nasıl paramparça olduğunu biliyordum ve bunu tekrar görmek bu sefer zamanla bile tamir edilemeyecek bir yara açmıştı bende ve vicdan azabının boyutu bende rekor kırmıştı.

"Böylesi ikimiz için, hatta hepimiz için daha iyi... Bir tek seni değil herkesi, her şeyi terk ediyorum anlasana Ege!"

Kapanmayan bir bavulun kapağına oturmaya çalışır gibi bu cümlenin de beynimin çöp kutusuna hapsolması için kendimi zorluyordum ama unutmaya çalıştığım o kadar şey vardı ki! Hepsi birikmiş beni zorluyordu.

Aynı zamanda son üç ay içinde rehabilitasyon merkezine bile gitmeyi düşündüm. Üniversiteye yeni bir hayata başlamak için giderken kendimi bağımlısı haline geldiğim şeylerden sakınmalıydım. Hala çabalıyordum ve bundan kurtulmaya da kararlıydım.

Başak'la Emre'nin durumunu düşünmüştüm ve Başak'la konuşmaya gitmiştim. Bir de veda etmeye. Onun ilişkisinin de benimkinden aşağı kalır yanı yoktu doğrusu. Bana anlattıklarının yarısı hıçkırık ve göz yaşıydı.

"Biz tartıştık ve...beraber yapamayacağımızı anladık. Hem o başka bir şehre gidiyor ben başka... Uzak mesafe ilişki yapamayacağını söyledi ve ben de direttim, yaparız dedim ama...olmuyor demek ki Güneş beni istemiyor. Biliyorum...ben...belki de sevdiği bir kız vardır ya da içinde ben olmadığım on beş yaş hayalleri...bilirsin işte "üniversitede hayatımı yaşayacağım" türünden."

Ve birkaç çöp cümle daha. Ben terk eden, Başak terk edilen taraf olmuştu. Hangisi daha acıtır bilmiyorum. Seve seve terk eden mi, sevdiği halde terk edilen mi?

Evet, bu üç ay içinde mutlu da oldum üzgün de, sinrili de, gergin de... Her duyguyu en ağır biçimde hissettim. Yabancı dizilerdeki vampirler gibi. Ama en çok üzgün oldum, kahkahalarım hep yarım kaldı, gözyaşlarım elim kolum gibi oldu. Yardımıma koşanlar hep oldu. Dostlarımın olduğunu bilmek güzel doğrusu.

Bir de az da olsa bir şeyler yaşadığım bir çocuk vardı. Ayaz. Onu düşününce garip oluyorum. Yaz tatilinde onu çoğu kez gördüm ve konuştum ve bu benim için çok zordu. Sizi zorla öpen bir çocuk sonra arkadaşınız ve yardımınıza koşan bir dosta dönüşebiliyor. Bundan memnunum ve daha fazlasının olmayacağına eminim.

Günlük yazmaya yeniden başladım. Yani devam ettiriyorum, üç ay aradan sonra. Yazarken içimi boşalttığımı ve rahatladığımı hissediyorum. Bazen en yakınınıza anlatamayacağınız şeyleri oraya yazabiliyorsunuz ve kağıt sizi koşulsuz dinliyor. Yazımın bir süre sonra geliştiğini ve yazmanın insanı daha hızlı ve sağlıklı bir şekilde olgunlaştırdığını da gördüm şu son üçayda. Bu üç ay, hayatımın dönüm noktalarından biri gibiydi.

"Önümüzdeki günlerde Başak, Ege ve ben aynı üniversitenin farklı bölümlerinde okumaya başlayacağız. Herkesi ve her şeyi terk etme planımı başaramamış olsam da içten içe buna memnunum. Ege'nin daha fazla abartıp geleceğini düşünmeden benim bölümüme gelmesini hayal ettim ve bunun olmaması için dualara sığındım. Böyle bir şey olursa kendimi daha çok suçlarım herhalde."

Bu da günlüğümden bir kesit. Birkaç hafta öncesine ait. İnsan büyük konuşmamalıymış gençler. Şimdi mi? Şimdi üniversitenin ortamına alışmaya çalışıyorum. Çimenlerin üstünde kitap okuyan bir entel oldum. Çok bilgili zeki kız oldum evet. Yani hedefim bu şimdilik. Ege... Ege şuan yanımda. Kat kat kestirdiğim saçlarımla oynamakla meşgul. Şuan yazdıklarımı da okuyor büyük ihtimalle. Utandığımı söylesem de dinlemiyor soytarı.

Başak kampüsteki erkekleri incelemekle meşgul. Gözüne kestirdiklerini listeye geçiriyor. Evet bunun için bir liste tutuyor! Yaptığım aptallıktan vaz geçip Ege'ye dönmem için az uğraşmadı. İyi de yapmış. Ben de hep beraber psikoloğa gidelim dedim. E ihtiyacımız var sorunlu gençleriz biz, tek sahip olduğumuz şey aşk!

Sanırım elim yoruldu. Ya da Ege'nin kokusu zihnimi bulanıklaştırdı ve yine düşünemez oldum günlük. Benden bu kadar. Koca bir günlüğe koca bir hikayeyi sığdırdığım için kendimi ayrı bir şanslı hissediyorum.

Hayır gitmem diye tutturduğum okul meselesi şimdi başıma gelen en güzel şey sanırım. Teşekkürler amcacığım.

Artık Ege'yle evlenme, Başak'la çocuklarımızın arkadaş oluşu hayallerini kurabiliriz sanırım.

Mutlu son!

Ay Tozu ◐Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin