Korkudan hiçbirimiz konuşmaya cesaret edemiyorduk; çünkü hocamız Osman hocaydı ve O adamın elinden, disipline gitmekten kurtulmak, köpek balığının ağzından avını almakla aynı şeydi.
Size söylüyorum. Elif kimse ya kendisi çıksın, ya da siz gösterin. Ya da bütün sınıfça hep beraber disiplinin yolunu tutarsınız; hiçbirinize acımam."
Anıldan:
Bu tehdit dolu sözler karşısında yüzüm iyice kasılmıştı. Bakışlarım gerginleşmiş, kaşlarım çatılmıştı. Sebebi korku değildi. Korkmuyordum. Sadece çok sinirlenmiştim ve bu iş benim hiç hoşuma gitmemişti.
O kızı tanıyordum; hem de çok iyi tanıyordum. Eşine benzerine az rastlanır, kendi hâlinde okulunu bitirmeye ve üniversiteyi kazanmaya çalışan bir kızdı.
Acaba hoca o defterde ne görmüştü de hiç olmadığı kadar canı bu kadar sıkılmıştı?
"Sorun nedir hocam?"
Osman hoca, sert bakan gözlerini defterden ayırıp bizlere baktı.
İmakâr bir sesle cevap verdi.
"Valla ben ne oldu ne bitti bilmiyorum; Ama Elif hanım tahta önüne gelip de hepimizin önünde bunun anlamını, bütün bunların ne demek olduğunu açıklarsa hepimiz anlayacağız."
Zavallı Elif, bütün bunlardan habersiz kıpkırmızı, korkuyla karışık büyük bir şaşkınlıkla hocanın ne demek istediğini anlamaya çalışıyordu.
Gözlerimi masanın üzerindeki deftere çevirdim.
Az önce hocayla birkaç kişi arasında bir çekişme yaşanmıştı ama gözlerim tahtadaki ders notlarına takılmış, büyük bir dikkatle onları defterime geçirmekle uğraşırken olayı kaçırmıştım.
Bir dakika! Bu defter bana hiç yabancı gelmiyordu. Görünüşüyle adeta "Ben pahalıyım" diyen defter, tahminime göre canın defteri olmalıydı. Bu sınıfta O'ndan başka maddi durumu parlak bir kimse yoktu.
Buraya geleli henüz birkaç ay olmuştu; bütün kızların kalbini çalmayı başarabilen bu herife ben bir türlü ısınamamıştım. En çok şaşırdığım şeydi; O'nun nasıl olup da çevresindeki insanları kendi tesiri altında bıraktığı.
Utanç içinde tahtanın önüne, hocanın yanına kadar yürüdü Elif. Bu iş gerçekten de benim tadımı iyice kaçırmıştı artık. Vardı bu işte bir iş ama anlamlandıramıyordum. Zaten Turhan hoca, sevgilisi vurulduktan sonra birden ortalardan kaybolmuştu. O günden sonra sanki hayatım bir kaset gibi teyibe ters konulmuştu.
"Hepinizin huzurunda Elif hanıma hediyesini taktim ediyorum arkadaşlar."
Hiç beğenmediğim, bütün sinirlerimi tepeme çıkartan lakayıt bir sesle söylemişti bunları. En arka sıralardan keskin bakışlarımla Elif'in gözlerinde birikmiş, her an yanaklarına inecek gibi gözlerinde asılı kalmış gözyaşlarını hafızamın en derinlerine fotoğraf gibi çekip kazıyordum.
"Bu törene takı merasimi de diyebilirsiniz. Ve işte; Elif hanıma, başarılı bir şair arkadaşımız tarafından yazılmış bir şiir!"
Cümlesinin sonuna doğru sesi yükselmişti. Kalp atışlarım, kulaklarım tarafından net duyuluyordu. Artık dayanamıyordum; ve şimdi anlamıştım ortalıkta kokan pis çamaşırları.
Defter canın defteriydi ve orada yazılmış şiir de Elif'e yazılmıştı.
O'na haddini bildirmeliydim ama şimdi insanlığın ne olduğunu hatırlatmam gereken başka biri vardı.
Elif, elleriyle yüzünü kapatmış, hıçkırıklarının bizler tarafından duyulmamasının derdindeydi. Bu olay karşısında hiçkimse hareket etmiyor, en güzel sahnesinde ne olacağı kestirilemeyen bir sinema filmini seyreder gibi izliyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi duvar
Teen FictionNeden yalnız kalır ki insan? neden bu kadar ağırdır yalnızlık? 100 kiloluk dambıldan daha ağır olduğu için mi ağır diyorlar? yoksa aslında 100 kilo ağırlık olarak bile hükümlü değil mi? Bana göre yalnız kalmak sensiz kalmaktır kadınım. Kimse yalnız...