Yeni bir defter açılır mı, bir defteri kapatmadan? -SANSAR SALVO
Hayatımızı değiştirmek, kendimize yeni bir defter açmak, her şeyi unutmak bunlar zor şeyler...
Özellikle de intikam ateşiyle yanan biri, nasıl geçmişi bırakıp geleceğe baştan bir sayfa açabilir ki?
Saat 11:30
Saatlerdir kirden rengi sararmış olan tavanı izliyordum. Bir yandan sigaramı içip bir yandan düşünüyordum. Neydi benim hayatım? Haftanın yarısı evde yarısı dışarda, dışardayken de işe gitmek ve başı boş yürümek...
Sahiden. Benim almam gereken bir intikam vardı, öyle değil mi? Kundaktaki kız kardeşim, babam, annem, ağabeyim. Ailemi öldüren kişiler şu an ellerini kollarını sallayarak geziyor ve bu beni gerçekten delirtiyordu. Ne yapmalıydım? Düşünüyor, düşünüyor fakat bir sonuça varamıyordum. Onur? Allah aşkına onun bana ne gibi bir yardımı dokunabilirdi ki? Kim bilir ağabeyimin arkadaşı filan da değildir. Artık kimseye inancım filan kalmamıştı. Hiç bir söze, cümleye inanamaz hale gelmiştim.Acaba ilk önce hayatımı mı düzeltmem gerekiyordu? Çevre yapıp, ufak ufak araştırıp sonuça mı varmam gerekiyordu? Çok zamanımı alıcağı kesindi fakat diğer türlüde hiç sonuça varamazdım. Aynen. Bu yoldan gitmeliyim dedim kendi kendime. Yapabilirdim. Başarabilirdim. En azından hayatım biraz canlanmış olurdu ha?
Saatin 12'ye yaklaşmasıyla birlikte kapının arkasına astığım, içinde spor kıyafetlerimin bulunduğu çantayı alıp omzuma attım. Masanın üzerinde ki telefonu da alıp odadan çıktım. Hava çok soğuk değildi fakat ben yine de girişteki askıdan deri ceketimi alıp giydim. Beyaz spor ayakkabılarımıda giyindikten sonra çıktım evden. Fitness salonu çok uzakta değildi, yaklaşık on beş dakikaya orda olurdum. Çalıştığım kafenin az ilerisiydi. Hava kapalıydı, güneş yoktu. Tam istediğim gibiydi. Sıcak havaları sevmezdim çünkü çok çabuk terler, bunalırdım. Sanırım daha agresif oluyordum sıcak havalarda.
Yolu yarıladığımda aklıma Engin geldi. Lise zamanlarında sigara ve alkol paramı çıkarmak için çalıştığım bir emlakçının sahibiydi. Çok yaşlı değildi aslında, benden en fazla beş altı yaş büyüktür. Severdim onu kafa biriydi. Spordan çıktıktan sonra onun yanına gitmeye karar verdim. Bana güzel, güvenli bir ev ayarlayabilirdi.
Salona uzun zaman sonra gelmiştim. Gitmeyeli üç dört ay olmuştur belkide, onun yerine sabahları ormana doğru yürüyüş yapardım. Daha iyi hissettirirdi.
Derin bir nefes alıp salona girdim. Yavşayan çok olurdu. Öyle bir durumda kantinde çalışan bir ağabeyim devreye girerdi. O olmasaydı gitmezdim zaten. Bir bakıma güvende hissettiriyordu.Danışmanın olduğu bölüme doğru yürüdüm. Üyeliğimi yenilemem gerekiyordu. "Ooo, hoş geldin Asel, uzun zamandır yoktun ortalıkta." Tebessüm ettim. "Öyle gerekti Elif, üyeliğimi yenilermisin?" Kafasını aşağı yukarı salladı. "Tamamdır, sen geç içeri ben hallederim. Ücretide hallederiz sıkıntı olmaz. Al anahtarını." Severdim Elif'i çok muhabbetimiz olmasa da konuşma tarzından, yaklaşımından samimi olduğu anlaşılıyordu. Uzattığı anahtarı alıp "Peki, kolay gelsin." dedim. Gülümsedi.
İlk olarak üstümü değişmem gerekiyordu, sonra Cem ağabeyin yanına uğrar, spora başlardım. Soyunma odasına girip dolabımı açtım. Çantamdan çıkardığım yarım, beyaz sporcu atletini ve siyah şortumu giyindim. Üzerimde olanlarıda gelişi güzel dolaba tıktım. Ayakkabı bağcıklarımı çözüp, tekar sağlam bağladım. Kafamı da yere eğip, iflah olmaz saçlarımı sıkı bir at kuyruğu yaptım. Halen belime değiyorlardı. Omuz silkerek kapıyı açtım. Tam o an da kapı bir adama adama çarptı ve adam yere düştü. "Hay ben senin yapacağın işi..." devamını getiremeden eli gözünde bir süre gözlerimin içine baktı. Siyah şort ve gri bedenini saran bir sporcu atleti giyiyordu. Saçları kahverenginin ne koyu ne de açık tonu, gözleri siyah gibi fakat koyu kahverengi, kirli sakalları, hokka burnu, uzun kirpikleri... Bir erkeğe göre çok güzeldi. Kendimi toparlayıp "Eeeee yapacağım işi ne yaparsın?" kollarımı göğsümde bağladım "Biraz daha nazik olsana kızım ne ayı gibi kapıyı açıyorsun?" kendi kendine inledi sanırım gözü kötü durumdaydı. "Kapı olan yerlerden uzak yürülür, öğretmediler mi sana? Hani biri kapıyı açıp böyle düşmeyesin diye." İç çekti. "Hey Allah'ım ya. Bir akıllı sensin zaten dimi hanfendi?" Kalkması için elimi uzattım. "Aynen öyle beyfendi." Elimi tuttuğunda tam kaldıracakken bakışlarını takip ettim ve baktığı yer kalçalarımdı. Şortum fazla kısaydı, farkındaydım ama bakmasını gerektirmiyordu. O an da birden elini bırakıp "Önüne bak önüne." Dedim ve yanından geçip kantine doğru yürüdüm. Cidden bu erkeklerin derdi neydi? Biz istediğimiz kıyafeti, sırf o bakışlara maruz kalmamak adına giymemek zorundamıydık? Bakmayın kardeşim ya! Söylene söylene Cem ağabeyin yanına gittim, ve sandalyelerden birini çekip oturdum. Ortalıkta yoktu. Etrafa göz gezdirdim. Değişen bir şey yoktu. Her şey aynıydı. On, on beş dakika bekledikten sonra omuzumda bir el hissettim ve arkamı döndüm. Gözlerim irileşti, tabiki Onur'u görmek aklımın ucundan dahi geçmezdi. "Sen? Senin ne işin var burada?" Kaşlarım çatılı bir şekilde ona bakıyordum. "Hiç geçiyordum bir uğrayayım dedim." Her zaman ki gibi yine sırıttı. "Ne işim olucak? Spor yapmaya geldim belli olmuyormu?" Baygın bakışlarımı göndererek elimi anlıma götürüp ovuşturdum. "İyi, işine bak o zaman uza." Yalandan üzülmüş gibi yaptı. "Kalbimi kırıyorsun Aselciğim." Gözlerimi devirdim. "Kırılsın diye söylüyorum ya zaten Onurcuğum." Tekrar eski haline dönüp sırıtmaya başladı. "Tamam tamam." Güldü. "Sen teklifimi düşündün mü?" Ah, yine başladık anlaşılan. "Bak Onur." Yerimde kıpırdanıp, dik oturdum. "Senin sandığın gibi paraya filan ihtiyacım yok benim. Sen çok yanlış anlamışsın." Bir süre baktı gözlerime, şaşırmış gibiydi. "O yaşadığın ev hiç öyle söylemiyordu ama?" Kocaman bir iç çektim. "O zaman şöyle düşün, ben hangi parayla geldim o kulübe? Pahalı bir yer değil mi, kafede çalıştığım parayla oraya girebilirmiydim?" Ayağa kalktım. Bir adım yaklaştım. "Ben cevap veriyim giremezdim. Demek ki kenarda köşede param var. Eğer istersem kendim yeni bir eve çıkar, yeni bir iş bulabilirim öyle değil mi? Şimdi daha açık olmuştur umarım." Yerinde dahi kıpırdamadan sessizce beni dinledi. Ciddiydi. Yani şu anlık. "Anladım." Elini uzattı. "Peki baştan tanışıp arkadaş olabilirmiyiz?" Bir süre uzattığı eliyle gözleri arasında gidip geldi bakışlarım. Amacı neydi? Gerçekten arkadaş olmak mı? Çabuk inanmazdım insanlara fakat içimden bir ses Onur'a güvenebileceğimi söylüyordu. Uzattığı elini sıktım. "Ben Asel memnun oldum." İçten bir şekilde tebessüm etti. "Ben de Onur memnun oldum Asel hanım." Bende gülümsedim. O ara Cem ağabeyin sesini duydum. "Ooooo benim küçük kız kardeşim gelmiş." Kollarını açtı. Garip bir şekilde güvenip seviyordum onu. Lisede de tanıyordum. O zamanlar param yoktu. O koruyup kollar, maddi anlamda da yardımcı olurdu. İki üç adım ilerleyip sımsıkı sarıldım ona, özlemiştim. "Evet ağabey geldim sonunda." Sarılmamız bittikten sonra Cem tip tip Onur'a baktı. "Kim bu pezevenk? Ne konuşuyordunuz, rahatsız mı etti?" Onur'un duyamacağı şekilde konuşmuştu. "Hayır ağabey, arkadaşım sadece seni beklerken muhabbet ettik." İfadesi yumuşadı. "Hmm anladım, sıkıntı yok o zaman?" Gülümsedim. "Yok, sıkıntı olsa ilk sen bilirsin zaten." Vücudunu şişirip "E tabi bana söyleyeceksin" dedi, ikimizde sesli bir şekilde güldük. Elimle arkayı işaret ederek "O zaman ben biraz spor yapayım. Paslanmış durumdayım." Gerçekten paslanmıştım, kendimi açmam gerekiyordu. "Tamam güzellik keyfine bak, ben şimdi çıkıyorum işim var bir sıkıntı olursa bir telefonuna bakar biliyorsun." Gerçekten seviyordum onu. "Biliyorum ağabey" Elimi sallayıp koşu bandına doğru ilerledim, biraz koşmak iyi gelirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIKTIR YALNIZLIK
Novela JuvenilCennet...Cehennem...Sadece bu iki seçenekten birine layık olmak için yaşıyordum. Yoksa yaşamam için hiçbir sebep yoktu. Sanki bütün günahların acısı benden çıkarılıyordu. Hepte böyle düşünürüz ya zaten... -ASEL ERDEM Asel Erdem ve Atak Poyraz'ın h...