20. Bölüm

639 37 0
                                    


Son zamanlarda pek çok ilki yaşıyordum. İlk kez arkadaş edinmiştim, ilk kez kalabalık bir grup ile pikniğe gitmiştim, ilk kez geniş bir aile sofrasına oturmuştum, ilk kez bir erkeğin dizlerime yatmasına izin vermiştim, ilk kez bir erkek bana çok güzel olduğumu söylemişti. İlk kez bir arkadaşımın evinde yatıya kalacaktım. İlk kez bir arkadaşımın doğum gününe katılacaktım. Kötü günler son bulmuş gibiydi. Önümde güzel günler uzanıyordu.

"Neden daha önce hiç arkadaşın olmadı?" diye soran Baran ile bir an eski günlere gittim. O günler bir gölge misali peşimdeydi nefes aldığım her an. Ben her ne kadar kaçmak ve o günlerin hayaletinden kurtulmak istesem de kurtulamıyordum. Bu durumdan kurtulabilmem için bütün anılarımdan kurtulmam gerekiyordu.

"Biliyorsun ki annemlerle aramızda sadece on üç yaş var. Bu yüzden diğer aileler çocuklarının değil benimle arkadaş olmak konuşmalarına bile izin vermezlerdi. Ailelerinin bu uyarıları yüzünden cocuklar bana bir ucube, bir canavarmışım gibi davranırlardı. Hatta çoğu zaman bana eziyet ederlerdi. Sonra liseye başlayınca Arda ile tanıştım. Annesi bizim kafede işe başlamıştı. Arda beni korumaya başladı. Hatta bana böyle dövüşmeyi de o öğretti. Kendimi her zaman koruyabilmem için. Tabii bu arada ben etrafıma kalın duvarlar örmüş ve insanları kendimden uzak tutmaya başlamıştım. Tabii bu duvarlar Balın ve Yağız'ı durdurmaya yetmedi. Onlar benim duvarlarımınım üzerinden atladı resmen." dedim. Son sözlerimi gülümseyerek söylemiştim. O ikisine çok şey borçluydum. Bana unuttuğum yaşamayı yeniden hatırlamışlardı.

"Gerçekten çok zor zamanlar geçirmişsin ama bunların hepsi geride kaldı. Artık yalnız değilsin ve çevrende seni koruyacak insanlar var. Ben bir daha aynı şeyleri yaşamana izin vermem." dedi. Onun yanında kendimi güvende hissetmem bir yana bana hep yanımda olup beni koruyacağının vaadini vermesi kalbimde öyle bir yere dokunmuştu ki anlatamam. Bu his anlatılmaz. Baba sevgisinden uzak kalmış, babası bildiği adamın annesine sahip çıkmış biri olduğunu öğrenen ve bu konuda büyük hayal kırıklığı yaşayan benim için önün bu tavırları kalbimdeki o boşluğu dolduruyordu.

"Teşekkür ederim,bunları duymak bana gerçekten çok iyi geldi. Korkuyla geçen onca yıldan sonra sırtını dayayabileceğin birinin olması çok güzel." dedim. O sanki omuzlarimdaki tüm yükü almak için gönderilmişti.

"Önemli değil. Sen ailemizin bir parasısın, Asel'den bir farkın yok. Nasıl ki onu koruyup gözetiyorsak seni de koruyup gözetmek görevimiz." dedi. Onun bu sozleri ile içimde bir kırıklık oluştu. Aradığım sevgi bu değildi. Ben beni tüm kalbiyle sevecek birini arıyordum.

"Haklısın. Neyse benim annemlerin yanına gitmem gerek. Yalaz birazdan beni almaya gelir." diyerek yerimden kalktım. Bir şey söylemesine izin vermeden hızla içeri geçtim. Annemler salonda oturuyordu. Annemin yanına oturup kollarını etrafıma sarmasını sağladım.

"Annecim birazdan Yalaz gelip beni alacak. Haberin varmış zaten. Bugün onlarda kalacağım." dedim. Annem saçlarımdan öptü ve:

"Evet kızım haberim var ama ben kabul etmezsin sanıyordum. Yalaz seni nasıl ikna etti?" diye sordu.

"Aslına bakarsan annecim hiç zor olmadı. Eğer bugün gitmezsem yarın tüm gün Balın'ın çenesi ile uğraşmam gerekecek ve bu göze alamayacağım bir şeydi." dedim. O da bu sözüme güldü. Piknikte Balın'ın çenesinden o da nasibini almıştı. Bu sözüme gülen annem başını iki yana salladı ve sonra dayımlara Balın'ın çenesinden bahsetmeye başladı. Ben ise gülerek onları izliyordum. Telefonuma gelen mesaj ile onu dinlemeyi bıraktım. Mesaj Yalaz'dan gelmişti. Kapıda olduğunu söylüyordu.

"Annecim Yalaz gelmiş, beni bekliyor kapıda." dedim yerimden kalkarak. Annem de benimle birlikte kalkmıştı.

"Ben de gelip bir merhaba diyeyim çocuğa, ayıp olmasın." dedi. Ancak biliyordum ki asıl niyeti ona beni emanet edip tembihlerde bulunmaktı. Aklınca beni kandıracaktı. Ben bu güzel kadının ciğerini bilirdim yahu. Çantamı alıp çıktım. Diğerleri bahçedeydi, onlara veda edip çıkışa yöneldim. Tabii annem de peşimden geliyordu. Bahçe kapısından arabanın kaputuna yaşlanmış gözünde gözlük olan oldukça havalı bir Yalaz karşıladı beni. Beni görünce doğruldu ve gözündeki gözlüğü çıkardı. Yanına gelince:

"Annem sana selam verme bahanesiyle benimle ilgili uyarı ve tembihlerde bulunacak. Ben arabada bekliyorum." diyerek ön koltuğa yöneldim. Yalaz yanından geçerken saçlarımı karıştırdı. Ben çığlık atıp eline vururken o sadece güldü ve:

"Anlaşıldı güzellik. Ben annenle konuşup geliyorum." dedi. Allah aşkına bunların benim saçlarımla derdi neydi. Önüne gelen benim saçlarımı karıştırıyordu. Derin bir of çekip saçlarımı düzelttim ve arabaya geçtim. Annem ve Yalaz bana bakarak konuşuyorlardı. Bir süre konuştuktan sonra annem bana el sallayıp içeri geçerken Yalaz arabaya doğru yürümeye başladı. Şöför koltuğuna oturup emniyet kemerini taktı ve bana bakmaya başladı. Tek kaşımı kaldırıp ona ne var der gibisinden baktım:

"Emniyet kemerini tak güzellik." dedi. Normalde takmazdım ama ben o kemeri takmadan yola çıkmayacağımızı bakışları ile belli ediyordu. Oflayarak kemerimi taktığımda bu durumdan memnun olan Yalaz yola koyuldu. Başımı camdan dışarıya çevirdim ve Baran ile aramızda geçen o konuşmayı düşünmeye başladım. Baran ile bugüne kadar aramızda geçenler ve bana olan tavrı içimdeki boşluğu doldurmaya başlamıştı. Ancak bugünkü sözleri tüm o davranışlarını yanlış yorumladığımı göstermiş ve tüm umutlarımın boşa olduğunu göstermişti. Eksik yanım hep sevgi bekliyordu ama o sevgi hiç gelmiyordu. Bense aptal gibi kendimi kandırıyordum. Bu kaldırışların sonu hep hayal kırıklığı oluyordu ve bu hayal kırıklığı kalbimdeki boşluğu daha da büyütüyordu. Bu boşluk her geçen gun daha da büyüyor ve karanlığa bulanıyordu ve ben o karanlıkta boğuluyordum.

"Muhabbetine de doyum olmuyor doğrusu." diyen Yalaz ile bir anda irkildim ve beni boğan o düşüncelerden sıyrılıp çıktım. İrkilmemle kaşları çatılan Yalaz:

"İyi misin?" diye sordu. Derin bir nefes aldım ve kendime gelmek için başımı iki yana salladım.

"İyiyim, dalmışım sadece." diye cevap verdim ama iyi değildim, hiç iyi değildim. Görünmez bir el kalbimi avucuna almış sıktıkça sıkıyordu ve ben nefes alamıyordum. En kötüsü ben çırpındıkça o daha çok sıkıyordu. Kimse bunu görmüyordu. Belki de ben göstermek istemiyordum.

"Yalan söylemeyi beceremiyorsun güzellik ama seni zorlamayacağım. Sorun dayinlarla ya da onlardan herhangi biri ile ilgili belliki. Eğer anlatmak istersen anlatırsın." dedi. Şaşkınca ona bakıyordum, nasıl anlamıştı bunu. Sanki içimi okuyormuş gibiydi. Korktum. O an gerçekten hiçbir şeyden kokladığım kadar çok korktum. Kalbimdeki o boşluğu, içimdeki sevgiye muhtaç küçük çocuğu görmesinden ölesiye korktum. O boşluktan kurtulmayı deli gibi istesemde kimseye gösteremezdim bu yanımı. Anneme bile göstermemiştim ben o küçük çocuğu. Birinin bu zayıf yanımı görmesine izin veremezdim asla!

Mazinin GölgesindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin