sunkissed

193 14 7
                                    

sunkissed
/sʌnkɪst/

adjective • touched by the sun


1

Her şey Hogwarts Treni'nde başladı.

Çapulcular yeni bir Eylül'de, her yıl oturdukları bölüme yerleşmişlerdi. Altıncı yıllarına başlayacaklardı ama hâlâ Çapulcu'ydular - kim en az ceza alacak üzerine iddiaya girmişler, yolun yarısına gelmeden çikolata stoklarının çoğunu bitirmişlerdi.

Çaprazında oturan Peter'ın saman rengindeki saçlarını incelemeye dalmışken ilgisi bölümlerinin kapısına yöneldi. Gözlüklerininin kıvrımında, saçlarının karışıklığında gezdi gözleri - ve sonra camın diğer tarafında onu gördü.

Lily Evans.

Güneş, trenin pencerelerinden içeriye sızmakla kalmıyor, kızıl saçlı kızın teninde geziniyordu: yanaklarına usulca dokunuyor, kollarındaki çilleri göz önüne çıkartıyor ve yeşil gözlerini aydınlatıyordu.

James, iç çekti. Hayatında daha güzel birini görmediğine yemin edebilirdi.

2

Eylül boyunca Hogwarts'da olmak, bir peri masalında yaşamaya benzerdi. Ağaçlardan düşen yapraklar toplanmaz, elfler sürekli olarak çay veya kahve ikram etmek için suyu sıcak tutar ve Kara Göl'deki balıklardan bazıları yeni öğrencileri eğlendirmek için çeşitli akrobatik hareketler ve su oyunları yaparlardı.

Bir pazar sabahı kendisini bu resmin köşesinde buldu Lily Evans. Güneş yeni doğmaya başlamışken dışarıya çıkmanın saçma olduğunu ve bir bakıma grip olmak için yalvarıyor olduğunun farkındaydı fakat önceki gece yarım bıraktığı kitabı ona fısıldamıştı ve Ortak Salon'da okumak istememişti.

James Potter'ın aklı pek yerinde değildi. Tek hatırladığı battaniyesine sarılıp mutfağa doğru ilerlemeye başladığıydı. O yüzden Lily'yi ince pijamalarıyla dışarda, bu saatte, bu havada görünce ilk önce rüya gördüğünü sandı.

Ayakları, düşüncelerini toparlamasına izin vermeden harekete geçti ve James, kendisini Lily'nin yanına oturmak için izin isterken buldu.

"Tabii," dedi kızıl kız hafifçe titrerken, "ama sormazsam çatlayabilirim, bu saatte ne yapıyorsun?"

James, omuz silkti. Bir kolunu battaniyesinin içerisinden çıkarıp sözü geçen kalın ve sıcacık örtüyü Lily'ninde etrafına sararken "Aynı soruyu ben de sana soracaktım." dedi, "Erken uyandım sadece, mutfağa gidiyordum."

Lily, itiraz etmeden örtüyü kabul etti ve James'in sıcaklık yayan bedenine yaklaştı. "Marlene horluyordu," dedi burnunu çektikten sonra, "ve bu görüntüye karşı koyamadım."

Saçları normalden daha da karışık olan oğlan kolunu titreyen kızın omuzlarına koydu, "Lils," dedi eli soğuk kumaşla buluşurken, "buz tutmuş olmalısın. Neden üstüne bir şeyler almadın?"

"Bilmiyorum James." İlk defa James'in kendisine taktığı lakaba bir tepki vermemişti. Ya James bir rüyadaydı, ya da Lily soğuk yüzünden kafayı yemişti.

Lily, iç çekti. Kollarını oğlanın beline sararken "Sıcacıksın." dedi. James, kendini cimdiklememek için zor duruyordu.

Vücudunu biraz hareket ettirdikten sonra kendisi de kollarını kızın etrafına sardı. Karşılığında Lily, başının James'in göğsüne düşmesine izin verdi.

Sakin ol şampiyon, diye düşündü James, hızlı hızlı atmanın hiç zamanı değil.

Uykuya dalmadan önce Lily'nin en son hatırladığı şey, James'in gözlerinde parıldayan güneşin yansıması, oğlanın teninin sıcaklığının davetkârlığı ve atan kalbinin sesini duyabiliyor olduğuydu.

3

Lily Evans'ın kar yağışıyla ilginç bir ilişkisi vardı. Elinde sıcak bir bardak içecek varken kar yağışını izlemeyi çok severdi - ama eğer bu doğal olay Hogsmeade gezisi sırasında oluyorsa sakinleşmek için birkaç dakikaya ihtiyaç duyuyordu. Karların eridikten sonra bıraktığı ıslaklıktan, saçlarının arasında kepek gibi durmasından hiç ama hiç hoşlanmıyordu.

Fakat şu an, kar yağışının ortasında durmuş James Potter'ın ilgiyle bulutları incelemesini izliyordu.

Bulutların arasından sızan güneş ışığı Lily'nin günler önce etrafına sarılı kollarında geziniyor, dalgalı saçlarının koyuluğunu kırıyordu. Lily iç çekti. Son zamanlarda bunu çok fazla yapıyordu.

Karların arasında bordo kazağı, siyah montu ve parıldayan ela gözleriyle James Potter, Lily Evans'ın gördüğü en güzel sahnenin tam ortasındaydı.

4

James Potter, hayatı boyunca bu sahneyi unutamayacaktı.

Bir bahar sabahı, sol eli kızılının eline sıkı sıkı tutunmuş. Güneş bulutların ardında saklanbaç oynarken kızılın ısınmış yanağına boş elini koymuştu.

Gözlerini kapatmadan önce James'in en son gördüğü şey, güneşin Lily'nin yeşil gözlerinde doğuyor olmasıydı.

Happy birthday mon petite bébé Faemelle, love you love you love you.

Umarım bu garip ama nedensizce hoşuma giden Jily denememi beğenmişsindir/mişsinizdir.

Sihirli Günler 🌟

sunkissed || jilyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin