İyi okumalar minnoşlar ♡
Anlam veremediği burukluk taşıyan kalbiyle gecenin bitmesini bekliyordu, o sözler Ilgaz'da tıpkı şu etkiyi yaratmıştı: Elinizi ufacık kestiğinizde, doğru düzgün bir yeriniz kanamadığı halde orası ince ince sızlar, canınızı acıtmaz ama sizi rahatsız eder. Yaralanmış gibi hissetmezsiniz ama eskisi gibi sağlıklı da değilsinizdir, sadece sızlar. İşte Ilgaz da tıpkı böyle hissediyordu, kalbinin üzerindeki anlamsız yükle sadece gecenin bitmesini bekliyordu. Etrafında renk renk elbise giymiş makyajlı ve güzel kızlar, birkaç kız düşürmek için söylenilen kibar sözler vardı ve bu onu o kadar boğuyordu ki, Azra'yı dinleyip buraya geldiği için çok pişmandı, üzerinde durduğu topuklu ayakkabılarını fırlatıp koşarak uzaklaşmak istiyordu.
Daha fazla dayanamayıp Azra'ya gitmek istediğini söylediğinde saat gece yarısını çoktan geçmişti, partiden hep birlikte çıktılar ama Azra ve Barış hararetle bir şey konuşurken Ilgazları arkalarında bırakmışlardı. Onlarsa Azraların aksine oldukça sessizlerdi, kafalarının içindeki gürültü öylesine fazlaydı ki, biri en ufak bir şey kaçırsa ağzından, patlayacaklardı.
"Ee, eğlendin mi?"
Bora'nın sorusuyla düşünceleri dağılırken öylesine başını sallayıverdi. Açıkçası hiçbir şey anlamamıştı bu geceden, aşırı yorgundu ve yürümek bile işkenceydi onun için.
"Güzeldi."
Bora aldığı cevaptan tatmin olmamıştı, bu yüzden partinin konuşmak için iyi bir seçenek olmadığını anladı ve sustu.
Ceren'e söylediği sözlerden dolayı böyle durgun olduğunu biliyordu çünkü aklından geçenleri partiden çıkmak istediğini söylediği an okumuştu. Neden söyledikleri canını sıkmıştı anlamıyordu, onu ilgilendiren hiçbir konuşmamışlardı ama şimdi yanında küçük bir kız çocuğu gibi somurtup yürüyordu. Ama Bora onun aksine mutluydu, Ceren'e ufaktan vurulduğunu hissediyordu ve bunu engellemek için bir şey yapmaması onu endişelendiriyordu çünkü biraz daha kendini kaptırırsa ölebilirdi.
Ama ölmeyecekti, aşık olması gereken kişinin Ceren olmadığını biliyordu ama sadece birkaç saniyeliğine de olsa buna kendisi karar vermek istiyordu, boğulacak bir deniz bulmuştu ve artık etrafında can yeleği görmek istemiyordu.
"Ah!"
Ardından hemen derin bir inleme duyduğunda başını hemen Ilgaz'a çevirdi, ne zamandan beri çıplak ayakla yürüyordu bilmiyordu ama ayağının altına keskin bir şey batmış olacak ki kızın acıyla gözlerini kapattığını gördü.
"İyi misin?"
"Ayağıma cam battı herhalde, çok acıyor."
Ilgaz'ın ayağı keskin bir acıyla kavrulurken Bora daha iyi bakabilmek için kızın öninde diz çöktü ve "Ayağına bakabilir miyim?" diye sordu. Ilgaz başını hızlıca salladığında tutunmak için elini Bora'nın omzuna koydu, Bora nazik olmaya çalışarak Ilgaz'ın ayağını ellerinin arasına aldı ancak kızın ağzından bir inleme daha çıkmıştı.
"Derin bir kesiğe benzemiyor ama üzerine basmasan daha iyi olur."
Ilgaz'ın kararsızlıkla kendisine baktığını görünce "İstersen seni kucağımda taşıyabilirim." dedi.
Bir yanda canı çok yanıyordu, ayağının altı çoktan zonklamaya başlamıştı ama bir yandan da Bora'yı öyle Ceren'e bakarken gördüğü için de kızgın hissediyordu. Evet ona kızgındı, en sevdiği kitabını yırtmış gibi, en sevdiği şekeri yemiş gibi ve hatta en sevdiği şarkıya çirkin demiş gibi kızgındı. Ama buna hakkının olmadığını çok iyi biliyordu, öfkesinin nedenini bilmiyordu bile, böyle yapması haksızlık sayılmaz mıydı?
Başını evet anlamında salladığında az önce ayağını tutan eller belini kavradığında ayakları yerden çoktan kesilmişti, bir anda havalandığını görünce kollarını Bora'nın boynuna sımsıkı sardı, kokusunu hiç bu kadar yakından duymamıştı ve bu onu birkaç saniyeliğine delirtmeye yetmişti bile. Kafasını taşıyamayacağını anlayınca sanki oraya aitmiş gibi hep orda olması gerekiyormuş gibi çocuğun göğsüne yasladı, gözlerini açık tutmak için o kadar zor olmaya başlamıştı ki ayağının acısı bile onu dinç tutmaya yetmemişti. Başını koyduğunda kulağına gelen kalp atışları gayet normal seyrinde devam ediyordu, kulaklarının duvarlarına düzenli ve güçlü bir ses vuruyordu. Ona ninni gibi gelmeye başlayan bu melodiye daha fazla direnemedi, gözleri kapanmadan önce gördüğü son şey, Bora'nın gerilmiş çenesiydi.
***
Ertesi gün uyandığında kendini yatağında, kedicikli gecelikleriyle bulunca bir an sersemledi. En son kendisini Bora'nın kucağında hatırlıyordu, ne ara buraya gelmişti? Hatta ne ara sabah olmuştu? Ayağının sarılı olduğunu fark ettiğinde elini yüzünü yıkamak için yataktan çıkmıştı, büyük bir titizlikle sarılmış sargı bezine baktı, bunu annesinden başkası yapamazdı. Bugünün pazar olmasından dolayı anne babası da evde olmalıydı ama evdeki sessizlik bunun tam aksini söylüyordu, aşağı indiğinde güzelce hazırlanmış bir kahvaltı sofrası görmeyi çok istedi ama masanın üstünde bırakılmış bir nottan başkasını göremedi. Aceleyle yazılmış notta "Yakın bir aile dostumuz hastaneye kaldırılmış, akşama doğru evde oluruz." yazıyordu. Notu okuduktan sonra etrafına bakındı ama aç olmasına rağmen canı bir şey yemek istemiyordu, ayağındaki sargıya dikkat ederek salona doğru ilerledi ve koltuğa kuruldu.
Elime aldığı kumandayla kanalları gezerken telefonuna gelen mesajla irkildi.
"Ayağın nasıl oldu?"
Mesajı gönderen kişi telefonunda kayıtlı değildi ama bu mesajı Bora' dan başka kimsenin atmayacağını düşündü, buna güvenerek mesaja karşılık verdi:
"Daha iyi."
"Seni evine getirdiğimde çoktan uyumuştun, parti çok mu yorucuydu cidden?"
Böyle bir soru beklemediğinden birkaç saniye ekrana baktı, Bora'nın parti hakkında kendi düşüncelerini değiştirmek istediğini düşündü, sanki Ilgaz'ın partide eğlenmemesi onu çok ilgilendirirmiş gibi bir de bu sonucu değiştirmek istiyordu.
"Benim için yorucuydu, sen eğlendin mi peki?"
"Evet, buraya yeni geldiğimden kendimi yabancı gibi hissediyordum ama dün gece birkaç arkadaş edinme fırsatım oldu. Sanırım ortamı sevmeye başladım."
Birkaç arkadaştan kastının Ceren olduğunu gayet iyi biliyordu ve ona göre Bora da bunun farkındaydı. Ama Ilgaz'ın anlamadığı şey neden bunları kendisine anlattığıydı. Belki de dedi kendi kendine, sadece konuşmak istiyordur.
"Senin için iyi bir fırsat olmuş gerçekten ama bir parti ortamında insanları gerçekten ne kadar tanırsın bilemem."
"Kimseyi gerçek anlamda tanıyamazsın. En yakınını bile."
Yüreğindeki ağırlıkla öylece kaldı ekrana bakarken. Evet, Bora haklıydı. Hiç kimseyi gerçek anlamıyla tanıyamayacaktı, çünkü herkesin kalbi kendisine saklıydı ve insan biraz da yalancı bir varlıktı. Ama bu fikir, bir insanı tanıyamama fikri, Ilgaz'ı öyle korkutuyordu ki, bazen herkesten kaçmak istiyor ve çoğu zaman da bunu yapıyordu. Yeni bir insanı tanımak, akabinde hiçbir zaman tanıyamamış olduğunu fark etmek kalbini çok kırıyordu. Ve kırık kalple bir insan kaçmaktan başka ne yapabilirdi?
Mesaja cevap vermek yerine telefonu masaya koydu ve biraz kestirmek için gözlerini kapattı. Kaçmak istediği kişiler arasına Bora'yı da en kısa zamanda ekleyecekti. Bunu biliyordu, hatta bundan emindi çünkü birinden kaçarken her zaman kalbi tıpkı böyle kırık olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EPİLEPSİ
FantasíaEpilepsi hastası olduğu için defalarca kendini öldürmek istemişti. Artık krizin belirtileri olan gül kokusunu, gözünün önünden geçen renkleri, şiddetli sarsıntıları istemiyordu. Evrenin en önemli kadınıydı, Gece'ydi. Ve onu tamamlayan bir Gölge ve g...