Pinhani - Beni Sen İnandır
------
İlkbahar gittikçe ılık havasını her yere yayıyordu fakat soğuk tamamen şehrin üstünden kalkmış değildi. Çiçekler açmaya hazırlanıyor, güneş tepemizde iyi bir arkadaş gibi parlarken gözlerimizi yakıyordu. Yine de sert rüzgarları ağırladığımız anlar oluyordu.
Antikacıya bugün fazla gelen yoktu. Bana annesinden hayranlık ve parıltılar barındıran gözleriyle bakarken bahsettiği, veda ederken ise güneşin gülüşüne vurduğu o güzel günden iki ya da üç gün sonrasıydı. Şu sıralar uzun süren pratiklerim yüzünden zaman algısına pek sahip değildim. Bu pratikler parmaklarımda yaralar oluşmasına sebep oluyor, yara bantlarıyla dolaşmamı sağlıyordu. Uzun süredir keman çaldığım için bu artık o kadar sorun etmiyordum.
Saat bire geliyordu. Yoongi bugün yine parlak bir gülümsemeye ve sevimli bir simaya sahipti; elbette bugün de kalbimi patlayacak kadar hızlı attırıyordu. Hâlâ soğuktan izler taşıyan havaya inat üstüne mavi bir gömlek giymişti. Altında ise beyaz bir pantolon vardı. Kendini tatilde hissediyormuş gibi rahat bir ifadeyle karşımda oturuyordu.
"Bir şeyler yemek veya içmek ister misin?" Sorusundan sonra ellerini önünde birleştirmiş, bana ilgiyle bakmıştı. Çekingence dudaklarımı dişledim ve arkama yaslanıp gözlerimi başka yerlerde gezdirmeye başladım. Benim çekindiğimi anlayınca sevimlice gülümsemiş ve, "Dondurma yiyebiliriz bence." demişti. Kafamı onaylarcasına salladım ve saçlarımı düzelttim. Hemen sonra bilmediğim bir yerleri aramış, ikimiz için birer tane vanilyalı paket dondurma istemişti. Yine antikacının arkasında olan koltuklarda oturuyorduk.
"Bugün nasılsın?" diye sordum öne eğilerek. Onu her bir hareketini yakalamak ister gibi seyrediyordum ve fark etmemesi için dua etmeden duramıyordum. Buraya her geldiğimde ona nasıl olduğunu soruyordum, o ise sanki bunu sormam hoşuna gitmiş gibi gülümseyerek cevaplıyordu. Belki de ben sadece uyduruyor, içten içe öyle olmasını es geçilemeyecek kadar güçlü bir şekilde istediğim için öyle görmeye çalışıyordum.
"Olabildiği kadar iyiyim," diye mırıldandı. Yüzünde durgun bir ifade vardı: Bir anda endişeyle dolup taştım ve kendimi patlamak üzere olan volkanlar gibi hissettim. "Neyin var?" Ses tonumu telaştan uzak tutmaya çalışsamda altında yatan endişe apaçık bir şekilde belli oluyor ve beni ele veriyordu. Dudaklarımı dişledim ve gelecek cevabı beklemeye başladım sakin kalmaya çalışarak. Onun mutsuz olduğu anlar istemiyordum. Bunun düşüncesi beni şimdiden oldukça kızdırıp hırçınlaştırırken, ileride Min Yoongi'ye daha çok bağlanırsam ne yapacaktım bilmiyordum.
"Annemin radyosu," dedi sıkıntılı bir nefes vermeden hemen önce. "Bozulmuş."
Yoongi o cümleyi kurana kadar çalmayan müziği hiç fark etmemiştim. Sonrasında ise müziğin çalmaması beni çok fazla rahatsız etmişti tuhaf bir şekilde. "Neden?" diye sordum tekrar arkama yaslanırken. Bilmiyorum, der gibi omuzlarını yukarı kaldırarak dudaklarını büzdü. Birkaç dakika hiçbir şey konuşmadan durmuştuk öylece. Ardından dondurmalarımız gelmişti ve yine hiç ses çıkarmadan yemeye başlamıştık.
Fakat birkaç dakika sonra Yoongi sessizliği bozup, "Senin için fotoğraflar getirdim," dedi. Bu benim ilgimi çekmesi için gayet yeterli bir cümleydi. Hoş, aslında ilgimi çekmesi için bu cümleye ihtiyacı bile yoktu. "Ne fotoğrafları?"
Dondurma damaklarımın buz gibi olmasına ve dişlerimin sızlamasına sebep olsa bile erimesini beklemeden yiyordum. Bir dakika kadar sessiz kalarak bakışlarını etrafta gezdirdi. Dondurma erisin diye kaşığıyla birlikte büyük bir mücadele veriyordu ve bu görüntü o kadar tatlıydı ki bir an aklımı yitirecek gibi oldum; yerimden kalkıp yanaklarını sıkarak ne kadar sevimli olduğunu söylememek için zor tutmuştum kendimi. Sanki yaptığı her şey ile beni kendine çekiyordu. Bu sefer perdeler olduğu için güneş güzel yüzüne uğramıyordu. Fakat yine de parlıyordu sanki o kadar şeyin arasında. O kadar ses, o kadar hüzün ve o kadar insan arasında parlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
his smile +yoonmin+
RomanceBu gülümseme belki sana aittir şimdi, Belki de kafamda yarattığım sana Belki sen seviyorsundur beni Belki de kafamdaki sen Sen mi tutuyorsun ellerimi? Yoksa ben mi hayal ettim bunların hepsini? Söyle sevgilim, Beni seviyor musun? Ağladığım gecelerde...