"Bir konuda anlaşalım istiyorum," diyen Jimin, kolunu omzuma atmış ve etrafı izliyordu. Gözlerini bana çevirdi. "Asla ve asla ikinci adam olamam."
Ağzımı açtığım sırada parmağını ağzımın üzerine kapatmıştı. "Sana aşık değilim, Jennie. Ya da senden hoşlanmıyorum. İlk başlarda seninle uğraşıyor, hoşlanıyor gibi davranıyordum çünkü Kai'nin sevgilisiydin ve onu sinir etmem gerekiyordu. Şu an sevgili falan değilsiniz, belki barışacaksınız ancak bilmeni istediğim şey, sana arkadaşlıktan başka bir şey hissetmediğim. Yanlış anlaşılmak falan hissetmiyorum, benim gözümde küçük kız kardeş gibisin."
"Ah," diyerek alaya aldım. "Bu beni üzdü, Jimin-ssi. Senin için kız kardeş konumunda olmak istemezdim."
Jimin de güldüğünde gülerek gözlerimi bahçede gezdirmeye başladım. Yanımıza gelen Sehun'u gördüğümde ise kaşlarımı kaldırmıştım.
Yeni mi geliyordu cidden?
Bana benden on-on beş dakika sonra geleceğini söylemişti fakat neredeyse bir saat olmuştu. O yaklaştıkça suratındaki morluklar belli olmaya başladığında gözlerimi irice açarak Jimin'in kolunun altından çıktım ve koşarak yanına ilerledim.
"Aptal! Ne oldu sana?"
Suratı çürük içindeydi, dudağı patlamıştı. "Yok bir şey," diyerek kafasını çevirdiğinde sert bir nefes verdim.
"Sehun..."
"Yok bir şey dedim."
O sırada biraz ileriden geçen ve suratı yara içindeki Jongin'i görerek gözlerimi tekrar Sehun'a çevirdim. "Aptal, kavga ettiniz değil mi?"
"Jennie, tamam. Önemli bir şey değildi. Birkaç yumruk sadece."
"Onun tekmelerinin daha güçlü olduğunu biliyorum," diyerek elimi Sehun'un üzerindeki tişörte attım. Tişörtü havaya kaldıracağım sırada ellerimi tutmuş ve bunu engellemişti.
"Jennie, yeter."
"Kaldır tişörtünü."
"Jennie."
"Sehun gerizekâlı gibi davranmayı bırak da karnına bakayım. Onun tekmelerinin ne kadar sert olduğunu biliyorum."
"Jennie, bırak."
Sinir içinde tişörtünü bıraktım ve arkamı dönerek ilerlemeye başladım. Jongin'in yanına geldiğimde yanındaki Chanyeol ve Chanyeol'ün yanındaki kızın bakışları bana dönmüştü.
"Ne yapmaya çalışıyorsun?"
Kaşlarını çattığında gözlerimi kaşından akan kana çevirerek tekrar gözlerine bakmaya başladım.
"Gel benimle," diyerek elimi eline attım ve onu çekiştirmeye başladım. Gülerek beni takip ediyordu, gelmek istemeseydi onu böyle sürüklememe imkan yoktu.
Boş bir odaya girerek kapıyı kapattıktan sonra Jongin'e bakmaya başladın. "Ne yapıyorsun? Ne yapmaya çalışıyorsun?"
"Sadece birkaç yumruk," diyerek omuz silkti.
"Sorun kavga etmeniz değil, aptal," diyerek dudaklarımı ısırdım. Çok kötü hissediyordum. "Bana, benim çevremdekilere zarar veriyor olman. Ne yaptım ben sana?"
Yutkundu ve, "Tutmadın," diyerek gözlerini kaçırdı. "Elimi."
"Sorun bu mu?" diyerek eline uzandım ve elini tuttum. "Bu mu? O gün elini uzattığında tutmamam mı sorun?"
"Sorun ne halde olduğumu biliyor olmana rağmen elimi tutmamandı, Jennie. Sorunun bu olduğunu biliyor olman gerekirdi."
Derin bir nefes alarak elini bıraktım. Bu yakınlıktan kokusu geliyordu, üzerine bira döktüğüm tişörtü değiştirmişti.
Ve ben onu çok özlemiştim.
"Sikeyim," diyerek gözlerini dudaklarıma indirdikten hemen sonra üzerime eğilmiş ve dudaklarını dudaklarımla buluşturmuştu. Kollarını belime sardığında ben de kollarımı boynuna dolamıştım. Tek elim ensesindeki saçları okşamaya başlamıştı.
Yapmamam gerekiyordu, ona bu kadar çabuk kanmamam gerekiyordu. Bu kadar çabuk yenilmemem gerekiyordu.
Başka birisini öpmüştü.
Bir anda kollarımı çekerek Jongin'i ittirdim ve kapıyı açarak hızlıca oradan kaçtım.
•