Barış'tan
Otobüsten indiğimde etrafıma bakındım. Sıcağını bile özlemiştim bu şehrin. Merkeze giden otobüslerden birine bindim. Aslında aklımın bir kenarında "Ya evde yoklarsa?" gibi bir düşünce vardı, sonuçta habersiz gelmiştim. Bu ihtimal beni ne kadar korkutsa da tatlı bir heyecanla Yaprakların evine doğru yol aldım.
***
Yaklaştığımda korku yerini iyice heyecana bırakmıştı. Utanmasam 1.92'lik boyumla tir tir titreyecektim sokak ortasında. Kapıyı çalmadan önce üstümü düzelttim. Hem Yaprak'a hem de Oya Teyze'ye aldığım çiçekleri kokladım, derin nefes aldım. Kapıyı tüm neşesiyle Oya Teyze açtı:
-Barışcığımm! Gel içeri gel! Hoş geldin evladım! Ay ne mutlu ettin beni bir bilsen! Ne gerek vardı bu çiçeklere yahu! Salona geç şöyle rahatça.
Sarılma faslından sonra koltuğa oturdum. Hemen sonra Oya Teyze bir çiçeği vazoya koydu diğerini geri getirdi:
-Bunu Yaprak'a sen kendi istediğin şekilde ver.
Göz kırpıp çiçekleri elime tutuşturdu. İzin isteyip Yaprak'ın odasına çıktım. Buraya gelince tekrar eski Sırık ruhu yüklendiğinden midir nedir, elim hemen sarı post-itlere gitti. Masadan bir kalem alıp "Umarım bu gece her zaman olduğundan daha mutlu uyursun Amazon Kızım." yazdım ve çiçeklerin üstüne yapıştırıp çiçekleri de yatağının içine yerleştirdim. Aşağı indiğimde ise zil çaldı ve Oya Teyze beni kapıyı açmaya yolladı. Kapıyı açtığımda uzun zamandır hasret kaldığım o manzarayla karşı karşıyaydım.
Yaprak'tan
Karşımda kanlı canlı Barış'ı görmemin şokunu atlatamamışken beni kolumdan çekip içeri soktu. Elini kolumdan çekmeden diğer eliyle kapıyı kapatıp bana sarıldı. Ben hala şaşkın şaşkın iki elim bacaklarımda kaskatı dururken kulağıma doğru eğilip "HOŞ GELDİNN!" diye bağırdı. Ben yerimden sıçrarken o kahkahalara boğuldu. O sırada annem de mutfaktan çıkıp yanımıza geldi:
-Hoş geldin kuzuşum.
Ben daha hoş bulduk demeden bir kolunu benim koluma diğer kolunu da Barış'ın koluna atıp bizi salona yöneltti. Üçlü koltuğa oturduğumuzda babam gelene kadar böyle sohbet edeceğimizi anlamıştım.
***
Yarım saat sonra ana kraliçenin sorgusundan nasıl daha az yalanla kaçarım diye düşünmeye başlamıştım. Çünkü konuşma başladığından beri hiç iletişimi koparmamışız izlenimini devam ettirmek için yalan söylemekten göbeğim çatlamıştı. En sonunda dayanamayıp:
-Anne biz odama çıksak olur mu? Malum, epeydir yüz yüze sohbet etmiyoruz, çok konu birikti konuşacak.
Sırıtmaktan otuz iki diş olmuşken Sırık'a kaş göz yaptım. O da beni anlayıp onaylayan şeyler söyleyince annem "Tabii canım çıkın odana" adlı kısa konuşmasını yaparken ben merdivenleri yarılamıştım, Sarı kafa da arkamdaydı. Odama girdiğimde derin bir nefes alıp seslice dışarı verdim. Arkamı döndüğümde gülümseyerek bana bakan Barış vardı.
-Yüz kasların yorulmadı mı yaa? Sabahtan beri sırıtıyorsun durmadan.
-Seni görmediğim zamanlarda bol bol dinlendiler Amazon. Bırak da bugün çalışsınlar.
Duyduklarım yüzümde hafif bir tebessüm oluşturdu. Anlaşılan bu akşam utanmaktan kıpkırmızı olacaktım.
-Eeee? Neymiş bakalım o birikenler?
-Ali'yle ayrıldık.
-NE?! NE ZAMAN?
-Bu sabah.
-NASIL YA? NEDEN? SEN Mİ AYRILDIN O MU? ANLATSANA YAPRAK YAA ÇATLATMA İNSANI!
-Bir nefes al Sırık. Anlatacağım işte, sakin ol. Birkaç haftadır ayrılmayı düşünüyordum zaten, dün de buluşalım dedim. Buluştuk bu sabah, o da benim gibi düşünüyormuş. Anlaştık, konuştuk, arkadaşça ayrıldık. Bu geceye Londra bileti almış zaten, vedalaşmaya gelecekmiş bana, ben erken davranmışım. Böyle işte, nasıl? Serin hikaye değil mi?
-Ne hissetmem gerektiğini bilemedim şu an.
-Kalbinden ne geçiyorsa onu.
-Yalan söyleyemeyeceğim, düz adamım ben. Sevindim açıkçası. Mutlu hissetsem olur mu?
-Olur. Hatta.. Mutlu hissetmek için geç bile kaldın...
Yorumlar ve oylar beni çoookk mutlu ediyor, her bildirim geldiğinde telefon başında deliriyorum, cidden çok seviyorum sizi kalpkalpkalp <3