Jimin, Jeon Jungkook'un evinde bulunmaktan kesinlikle rahatsız değildi. Jeon Jungkook, Jimin'in evinde ve onun kıyafetleriyle olmasından gayet memnundu. Ama bu şekilde olmasını istemezdi.
"Jimin evime geldikten sonra günlerim daha farklı geçmeye başladı. Bunu nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Yıllar sonra aldığım ilk nefes gibiydi. Doğduğumdan beri uykusuz gecelerden muzdarip ben ilk kez rahat bir uyku çektiğimi hissettim Lucia. Tek sorun onu bana getiren sebepler. Böyle kasvetli olmasına dayanamıyorum.
"Ah, hayır Lucia, kasvetli olan sebepler değil, kendisi. Kimi kandırıyorum, annesinin ölmesi benim için pek bir acı kaynağı olmadı. Onu bana getiren her şey mubah bence. Ne olursa olsun, o şu an benimle ve bu fikir beni çıldırtabilecek kadar güzel. Ama bana ilk geldiği ana tanık olmalıydın. Her zaman ki ifadesiz Park Jimin onun için seçtiğim kıyafetler içinde o kadar güzel ve parlaktı ki... Evet kesinlikle onu tanımlayan kelime parlak. Uzun zamandır gün ışığı girmemiş evime giren Gün Işığı'ydı o.
"Bana geldiği ilk günün akşamı, o unutulmaz anları sana nasıl anlatayım ki Lucia? Aşağı elimdeki kahve bardağı ve terliklerimle inmiştim. Kucağında şişman bir kedi ve gözlerinde kırık bir ifade vardı. Bileğinde sallanan poşeti ona ben vermiştim. Kedi kucağından sıyrıldı ve poşet yeri boyladı. Ona o kadar sıkı sarıldım ki... Renkleri hatırladığını düşün, Lucia. Mavinin en sıcak tonuyla boyandığını. O an aynı öyle hissettim.
"Daha sonra benden onu taşımamı istedi. Yani belki tamamen istediği şey bu değildi ama onu kucağıma aldığımda... Yeni doğmuş bir bebek kadar hafif olduğuna yemin edebilirim. Kediyi ve yerdeki paketi alıp daireme çıktık. Aklını kurcalayan şey barizdi aslında. Yarım saat kadar önce annesini evinde kendisini asmış bir şekilde bulan herkes, Park Jimin bile, tekrar tekrar aynı şeyleri düşünür. Ama benim aklımdan geçen tek şey o an kucağımda ne kadar güzel durduğuydu.
"Akşam olmuştu çoktan ve o fazlasıyla bitkin duruyordu. Şokta olmasından çok korkuyordum aslında. Yemek yemedi, su içmedi ya da herhangi bir yaşamsal belirti göstermedi. Hastaneye gitmeyi düşündüm ve bunu ona söyledim. O ise sadece ona verdiğim sakinleştirici ve suyu içip, kirli hissettiğini söyledi.
"Şimdi yanaklarımın kıpkırmızı olduğu kısma geldik, Lucia. Onu neredeyse tamamen soyup banyo yaptırdım. O anlar yaptığım en iyi seksten bile daha tatmin ediciydi. Yavaş yavaş kıyafetlerini çıkarttığımda beni engellemedi, inanabiliyor musun? Ellerini belime yaslayıp gözlerime bir kez baktı o sırada. Resmen gözleriyle sana güveniyorum, demişti. Beni bırakma.
"Banyoda saçlarını yıkarken ya da vücudunu temizlerken ona sürekli bir şeyler anlattım. Kafasını meşgul etmek amacıya yaptığım şeyler bir süre sonra çığırından çıkmaya başladı ve o ılık suyun altında kıpkırmızı duruyordu. Ettiğim iltifatlar karşısında utanmıştı. Ve ben hayatımda bu kadar tapılası başka tek bir şey görmedim. "
Jeon Jungkook, terapistine son bir bakış atıp sanki her an taşınmaya hazırmış gibi duran bomboş odayı terk etti.
Lucia onun gittiğini anlayamazdı bir süre. Nefes sesleri duyulamaz hale geldiğinde ya da konuşurken hep salladığı ayağının titreşimlerini fark edemediğinde anlardı. Ya da kokusu odanın havasından yavaşça silindiğinde.Görme ve konuşma yetisi olmayan kadın, onun için biçilmiş kaftandı aslında. Onu sadece dinler ve dinlerdi. Jeon Jungkook'un çocukluğundan beri en yakın arkadaşı olan Lucia, Jeon Jungkook onu herkese terapisti olarak tanıttığı için hiç rahatsızlıkta duymazdı zaten. Yalnızca hep onunla kalmak isterdi. Jungkook ona izin vermese de arada karşısına çıkardı yalnızca. Lucia, Jungkook'u çok özlerdi. Sadece Jungkook'u hissetmek, ufak da olsa kalbindeki yangını onunla söndürmek isterdi. Çocuk, Park Jiminle tanışmadan önce onu daha çok ziyaret ederdi. Bu Lucia'nın sessiz kalbinde bazı hareketler oluştururdu. Şimdilerde ise Jeon'un daha farklı şeylere daha çok zaman harcadığını görmek belki biraz kırsa da, kalbinin sessizliğindeki kasveti dindiriyordu.
Jeon Jungkook odadan gittikten sonra Lucia onun arkasından sessizce baktı. Gördüğü boşluk gittikçe aydınlanıyor, çığlıklarla dolu sessizlik güzel bir gülüşle örtünüyordu. Ve Lucia, biliyordu. Bu Jeon'un o odaya son gelişiydi.
Bay Jeon odayı terk ettikten sonra bina çalışanı ürkek adımlarla odaya girdi. Elindeki süpürgeyle yerleri temizledi, koltuğu düzeltip deri kolçaklarını sildi ve uzunca bir serginin üzerindeki fotoğrafların tozunu aldı. Perdeleri düzeltirken bir an önce bu işten ayrılıp, kalabalık ve huzursuzlukla dolu bu şehri arkasında bırakma için kendine söz verdi. Yine. Jeon'un her hafta hiç aksatmadan gelip gittiği bu yer ona hep bu hissi verirdi. Annesinin yanına dönmek istediğini hatırlar ve hüzünlenir, çıktıktan sonra tüm o sözleri ve annesini unuturdu. En son işi bittikten sonra, kapıyı arkasından kapatıp beyaz kapının üstündeki pirinçten yazıyı parlattı.
"Lucia Jeon. 1975 - 2002."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hostage To A Suicide/Kookmin
Fanfiction"Merhaba Bay Jeon. Kedim ve beni evinizde misafir eder misiniz? Annem aynı sizin bebekleriniz gibi tavandan sarkıyordu da."