7 | benim oyunum

3.6K 398 1K
                                    

şimdi şöyle bir şey var arkadaşlar, kitap adı üstünde yoonminkook değil mi? o yüzden kitaptan farklı bir ship beklemeyin, vkook yorumları alıyorum sürekli ama hayır, olmayacak. bangtan içinden gold shiplediğim tek ship var o da vhope'tur fakat buna da hayır, kitapta vhope da olmayacak. sadece dediğim gibi yoonminkook.

iyi okumalar, sizi seviyorum ve geçen bölüme gelen yorum sayısı beni mutluluktan ağlattı (":

...

Min Yoongi en çok sararmış kağıtları, en çok yıllanmış şarapları severdi. 90ların başında doğan biri olarak en çok 60ları severdi, savaşların yeni yeni bittiği ve ülkelerinin kendilerini toplamayı mecbur bırakıldığı, tarihi içinde barındıran ve acının soyutluktan somutluğa geçişine severdi. Min Yoongi acıyı severdi, çünkü acı gerçekti. Acı koca bir tarihti ya da acı koca bir yakar toptu. Değdiği yere alev sarıyordu işte acının, alev alan kendisi olmadığı gibi koca bir milleti belki de yakıyordu, tarih sayfalarını yakıyordu, ateşin karartmaya yetemediği ama sararttığı sayfalar vardı ya, işte onlar Min Yoongi'nin favorisiydi çünkü ilik ilik acı barındırıyordu. Zaten öyle ya, Min Yoongi kendini en büyük acısına hazırlıyordu.

"Kahven." demişti Seokjin elindeki bir kupa eşliğinde koltukta sızan çocuğa.

Jeon Jungkook aptalın tekiydi. Bir gece yarısı aile gibi hissettiren arkadaş topluluğuna yüzündeki utanç, kalbindeki baskı yüzünden gidemediği o an da kendini barlara atarken sadece unutmak vardı aklında. Min Yoongi'ye yaptığı ihaneti unutmak istiyordu, o arkadaş ortamının asla eskisi gibi olamayacağını unutmak istiyordu, kendisinin nasıl bu kadar alçak olup hala devam ediyor oluşunu unutmak istiyordu ve bir şey daha vardı. Jeon Jungkook o gece tüm bunları unutmak için içip kafayı bulduğunda bir şey daha unutmak istemişti, onu unutmayı çok istemişti.

"İstemiyorum." Jungkook koltukta sırtını o tarafa dönüp yastığa sarıldığında fark etti olup biteni. Birden doğrulup şaşkınlık ile etrafa bakarken unutamadığı yasağına baktı, unutamadığı onun yanındaki eşinin omzundaki kolunu izledi. Baktı öylece boş boş, çevirdi sonra bakışlarını Hoseok ile Namjoon'un muhabbet edişine ve kulağına ulaştı bulanık görüş alanı gibi bulanık olan sesleri. Sonra elindeki kahve ile kahveyi almasını bekleyen Seokjin'i izledi, kahkül tutamları kirpiklere yük olurken ilişti gözleri koltuğa. O koltuğa, her şeyin başladığı o koltuğa baktı öyle ve o günde aynı böyle sarhoş olduğu geldi aklına. Bu koltuk bir cinayet silahıydı, Min Yoongi'yi öldüren en büyük darbenin, en büyük hasarın fitiliydi ve Jeon Jungkook yine o cinayet silahının üzerine, abisinin ölü bedeninin üstüne sırt üstü yatmıştı. Kanlar akıyordu Jungkook'un bedeninden ama bilmiyordu ki daha kötüsü vardı, Min Yoongi'nin içi kan ağlıyordu ve bunu kimse görmüyordu bile.

"Günaydın." dedi Yoongi ve Jungkook suçlu gibi ona bakarken yutkundu, Seokjin'den kahveyi alırken küçük bir teşekkür mırıldanıp bakışlarını buharı tüten kahveye iliştirmiş ve öylece başını önüne eğik tutmuştu. O tarafa bakmak istemiyordu, abisinin yüzüne bakmayı utanıyordu ve abisinin yanındaki o bedenin hiçbir şey olmamış gibi rahatlığını görmek istemiyordu.

"Neden bu kadar çok içtin?" demişti Hoseok kucağına yastığı alıp sarılırken.

"Fark edemedim miktarını." diye küçük bir itiraf kaçırmış ve ağır kokan alkol oranını masadaki çeşitli içkiler de eklenip burunu yakan baş döndürücü, asitli bir koku oluşturmuştu. "Siz de mi içiyordunuz?"

Jungkook üzerindeki bakışlardan sıkılıp konuşurken Min Yoongi ona delici şekilde bakmaya devam ediyordu. "Senin aksini nasıl içki içileceğini bilerekten girişiyoruz alkol almaya."

marriage | myg'nin çaresizliği Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin