Onu ilk kez gördüğüm yeri seçmiştim bu teklifi yapmak için. Doğrusu bu teklifi yapabilmek için, daha iyi bir yer de, aklıma gelmemişti. Güzeller güzeli Adana’nın, en kadim, en eski yapısı şahitlik etmeliydi kavuşmamıza. Taşköprü… Birden, Adana kadar güzel sevdiğim göründü, nehrin öte yakasında. Kızcağız iyice yanıma yaklaşıp, yüzümdeki garip gülümsemeye, gözlerimdeki şaşkın bakışlara anlam vermeye çalışırken; ben onun önünde diz çöküverdim. Arkamda sakladığım çiçek demetini ona doğru uzatıp, sonsuz derinliğinde yitip gidebileceğiniz gözlerinin içine bakmaya çalıştım. Dudaklarımın mühürlendiğini, dilimin lal olduğunu sandığım birkaç uzun saniye boyunca hiçbir şey söyleyemedim. Ama sonun- da titreyen, ürkek birkaç kelime dudaklarımdan dışarı çıkabildi: “Seni seviyorum!…” Zavallı Aşkım… Ne olduğunu bile anlayamamıştı. Güzel gözlerine üşüşen şaşkınlık, zarif göz bebeklerinin büyümesine neden olmuş, ağzı gülümsemekle kızmak arasında kalıp, çarpılmıştı. Sonunda: “Ama, dedi, ben seni tanımıyorum ki!” Beklediğimden çok daha olumlu bir tepkiydi bu. Gülümseyerek ayağa kalktım. Tam ona kendimi anlatıp, onu ne zamandan beri sevdiğimi anlatacaktım ki yaşlı bir adam yanımıza yaklaştı “Aşk ve Taşköprü” diye fısıldadı. Sen bu adama bir şans ver kızım. Sana böyle bir yerde ilan-ı aşk ettiğine göre, bu işte bir hayır vardır.
“Ama ben onu tanımı…”
“Haklısın”, diye sevdiğimin lafını kesti yaşlı adam.
“Fakat bu köprünün bilinmeyen bir öyküsü vardır; Dinleyince bana hak vereceksin.”
Yaşlı adam Taşköprü’nün engin duvarlarına yaslanıp anlatmaya başladı: “ Zavallı Prenses, istemeden de olsa bir erkek yılanın ölümüne sebep olur. Aşk, sadece insanlar için değildir. Ölen yılanın da, onu çok seven bir dişisi vardır. İntikam için sokuveriyor prensesi, dişi yılan. İşte öykünün bilinmeyen kısmı da, burada başlıyor. Prenses ölünce, gözleri yaşlı bir genç peyda oluyor Seyhan Nehri kıyılarında. Prenses’in aşkından öyle çok gözyaşı döküyor ki, dişi yılan pişman oluyor yaptığına. Çok geçmeden Prenses’e sevdalı genç adam da, sevdiğini kaybeden dişi yılan da, üzüntüden, sır olup kayboluyorlar. Sonra, Prenses’in babası, bu güzel köprüyü yaptırıyor kızının anısına. İşte, o günden sonra, hem Prenses ile gencin, hem de birbirini sevenyılanların, bu köprü üstünde kavuştuğunu rivayet ederler.”
Gözlerim, yaşlı adamı büyülenmiş gibi dinleyen sevdiğime kaydı. Adam susunca, bir süre, öylece durdu. Güzel yüzünde bir ifade yakalamak umuduyla, yüzünün her milimetrekaresini tarayan gözlerim, sonunda onun gözlerine takılıp kaldı. Kız, nihayet başını kaldırdı ve bana gülümsedi. Sonra çantasından bir kart çıkartıp bana uzattı:
“Aşka şans vermek için her zaman geçerli bir sebep vardır”, dedi gülümseyerek…