%7

474 41 17
                                    

*Lütfen multideki şarkıya bir göz zatın, teşekkürler.*

Orta boyutlarda ve beyaz mermerden oluşan küvet sonuna kadar sıcak suyla doluydu.

Genç adam iri bedenini yavaşça suyla birleştirirken hissettiği rahatlamayla gözlerini hafiften yumdu ve gülümsedi.

Gözlerini tekrardan açtığında karşısında küçüğünü gördü. Yorgun gözleri öyle baygın bakıyordu ki sanki içmiş de sarhoşmuş gibi!

Ama aksine, Park Jimin içmeyi sevmezdi öyle dakka başı. Özel günlerde bir de mutlu olduğunda içerdi ki uzun süre olmuştu içmeyeli.

Kim Namjoon ise içmeye bayılıyordu, hatta eğer Jimin ile kavga etmemiş olsaydı bu güzel küvetin içinde gül rengi şaraplarını yudumluyor olurlardı.

Jimin yavaşça küvetin yanına geldiğinde başını küvetin kenarına koyduğu koluna yasladı ve büyüğüyle göz teması kurmadan sıcak suyun içindeki kırmızı gülleri bir ileri bir geri hareket ettirdi minik elleriyle.

Park Jimin insanlarla tartışmayı sevmezdi hiç hatta öyle ki hatalı bile olsa konuşur ve affettirirdi kendini bir şekilde ama konu bu sefer öyle farklıydı ki ne dese boş!

Kim Namjoon sıkıntıyla iç çekince Jimin yasladığı başını yavaşça kaldırdı ve onu umursamayan büyüğüne baktı. Hemen yanında duruyordu ama özlemişti yine de onu; gülünce kısılan gözlerini, en çokta çukurlaşan yanaklarına dokunmayı özlemişti. Onunla olan temasları ve onunla geçen her bir saniyeyi özlemişti, Park Jimin.

Fakat şimdi ne o gülüyordu ne de büyüğü.

"Hyung..."diye mırıldandı Jimin pürüzlü çıkan sesiyle. "Canım neden bu kadar yanıyor?"

Namjoon ise küçüğe kısa da olsa bakış attıktan sonra hafiften doğruldu ve kenarda duran sigara paketini iri parmaklarıyla kavradı. Yavaşça açtığı paketten bir dal çıkartıp dolgun dudaklarına yerleştirirken paketi küçüğüne doğru uzattı ve küçük parmakların zehir dolu sigarayı kavrayışını izledi.

Minik parmaklarına sigara hiç yakışmıyordu.

Namjoon kendi sigarasını yaktı ve derin bir nefes aldı; çok geçmeden gri dumanı beyaz-soluk fayanslara doğru üfledi, "Neden buradasın, Jimin?"diye konuşurken.

Joon'un aksine Jimin yaktığı sigarayı içmek bile istememişti. Dalgın dalgın sigarasını izledi bir süre; yavaşça yanan sigaranın oluşturduğu külleri ve ufak bir parmak hareketiyle tüm külün gül yapraklarıyla dolu küvetle buluşmasını gözlerini bile kırpmadan izliyordu, üstelik fazlasıyla sessizdi. Bir derdi vardı ama ne dili izin veriyordu anlatımasına ne de gözleri izin veriyordu ağlamasına.

Aslında oldukça sinirliydi büyüğüne, çok sinirliydi hem de çünkü Joon iri büyük parmaklarını sonradan pişman olsa bile yanaklarıyla sert bir şekilde temas ettirmişti. Bilmez miydi ki canı fazla yanar? Elbette bilirdi, elbette pişman oldu ama özür dilemedi; Jimin ile konuşmadı, Joon.

Çünkü Park Jimin öyle bir hata yapmıştı ki özürler utanmıştı işlevlerinden.

Jimin derin bir nefes alırken başını kaldırdı ve ona yaklaşıp sigarasını yanı başında söndüren büyüğüne baktı. Biliyordu, affetmeyecekti onu ve yine biliyordu ki bir daha affedemeyecekti.

Namjoon söndürdüğü sigarayı bir kenara atıp yerine yenisini yakınca içine çektiği dumanı küçüğüne doğru üfledi ve küçüğü farketmese bile onun buruşan yüzünü gülümseyerek izledi, şirin buluyordu çünkü.

Sarı saçlı limon çocuk sahibi sayesinde büyüdü ve gelişti, ona dersler öğretti ve birlikte güzelleştirip olgunlaştılar. Korktu adam, ya gübre biterse de büyütemezse limon çocuğu? Ya su tükenirse de solarsa limon çocuğu? Ya fırtınalar koparsa da kırılsa minik dalları limon çocuğun? Nasıl dayanırdı? Dayanamazdı değil mi? Dayanamazdı.

"Hyung..."diye mırıldandı bu sefer Jimin uslanmaz bir şekilde, "Sarılabilir misin bana?"

Namjoon ses etmedi, Jimin yorgun bir şekilde gülümsedi sigarasını yerdeki su birikintisinde döndürürken.

Kıyafetlerini çıkartmadan yavaşça sıcak suyla dolu küvete girdi ve büyüğünün iri bedenindeki yerini aldı yavaş hareketlerle; başını göğsüne yaslamış, kollarını başının altına koymuş ve ayakları büyüğünün ayaklarının çok üstünde kalmıştı.

Büyüğü ise sağ elini küçüğünün sırtına koyarken diğer eliyle de sigarasını içmeye devam etti.

Nefret ederdi aslında sigaradan, ihanetten ettiği kadar.

Jimin derin bir nefes aldığı sırada Joon'un sigara dumanlarının ciğerini yakışını hissetti bir süre, midesi bulanıyordu ve sigara kokusu yüzünden her an kusabilirdi ama Park Jimin zihniyle öyle meşguldü ki içinde olan bitenler ile uğraşmak bile istemiyordu.

Sonra zaten Namjoon sigarasını söndürdü, yerine yenisini yakmadı. Onun yerine iri parmakları küçüğünün sarı saçlarına gitti ve kıvırcık her bir tutamla oynarken  hiçbir şekilde konuşmasa bile hareketleriyle belli etti onu sevdiğini ama Jimin bunu ne hissetmişti ne de anlamıştı...

"Bahçede duran minik limon ağacı solmuştu Hyung..." diye konuştu Jimin sesi hafiften boğuk çıksa ve su dudaklarını ıslatsa ve hatta dudakları bulunduğu pozisyondan dolayı hafiften şişmiş olsa bile... ve devam da etti, "ölmüş ağacı nazikçe sök yerinden, olur mu? Onun yerine güzel bir kiraz fidanı dik, hyung. Her bahar açsınlar senin için, renklendirsinler bu karanlık dünyanı!"

Derin bir sessizlik çökmüştü soluk banyoya, rengarenk tavana sahip banyo sanki bu gün tüm renklerinden arınmış ve oldukça dolgun gözüküyordu ya da sadece onlar öyle görmek istedikleri için böyleydi bu.

Sonra ise Namjoon sıkı sıkı sardı kucağında yatan minik bedeni; kokusunu çekti iyice çünkü biliyordu, bu bir vedaydı ve yine biliyordu ki bunun sebebi ta kendisiydi.

Af dileyemedi,

Affedilmedi.

Dargın ayrıldılar birbirlerinden ve bir daha asla karşılaşmadı ruhları bedenleriyle beraber.

——-

Sanki doğum günümmüş de ben herkesinkini kutlamış olsam bile kimse benimkini kutlamamış gibi'

Yüzde-İki ℘ NamMinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin