8 | benim cennetim

3.7K 397 755
                                    

95 vote olduğunu gördüğümde hemen yazayım size de bayram hediyesi vereyim dedim, çünkü ben boş ve iyi bir insanım

kimse önceki bölüm yoongi jk'in geldiğini nereden bildi diye sormamış, püü

iyi bayramlar ♡♡

sizi seviyorum çok güzelsiniz

...

Min Yoongi bir gün cenneti birisinin ensesindeki küçük bir ben ile sınırlayacak kadar bir oğlanı sevmiş. Çok sevmiş, ölesiye sevmiş, sevip sevip sevilmemiş. O ensedeki küçücük ben Min Yoongi'nin gözünde cennet olduğundan mı bilinmez ama her zaman büyük olan oraya burnunu koyup soluklansa çiçeklerin kokusunu koklar, yüzüne bulaşmış birkaç polen ile de geri çekilirmiş. Çiçekmiş sevdiği, çiçek bahçesiymiş, daha fazlası cennetmiş sevdiği çocuk ama hiç ummazmış sonbaharın sevdiceğine uğrayacağını, inanmazmış güz rüzgârlarının tüm çiçeklerini soldurduğu gibi kendisini de solduracağını. Min Yoongi bilemezmiş ki o rüzgâr ile kendinin de savrulacağını.

Odadaki sonbahar kendini aniden kışa atarmış gibi, soğuk bakışların ağız edinip konuşması gibi veyahut denilen her şey rüzgârın kulağa basınçtan başka bir ses ulaştırmaması gibiyken Min Yoongi konuşmuştu yeniden. "Merak ediyorum." demişti. "Dün gece saat birken evime gelecek kadar önemli olan işin neydi?"

Jungkook havanın eksilerde hissettirdiği o anda, soğuk soğuk kristaller dökmüş, kirpikleri heyecanla sürekli açılıp kapanırken göz kapaklarını dövmüştü. Sonra en ince sese sahip olan konuşmuş, "Yoongi." demişti tavır alır gibi. "Sorguya çekiyorsun eşini ve en yakın arkadaşını."

Sesindeki asabilik oyunculuk kokuyordu, odadaki rüzgâr kokusunu bile indirgemişti. "Her şeyden önce bu bilgiye nasıl ulaşmış olabilirsin, inkâr etmeyeceğim çünkü Jungkook geldi. Geçen kendi isteğinle bu çocuğu buraya yollarken şimdi karşımıza geçmiş neden geldi diyorsun, anlamıyorum seni. Evet, dediğim gibi geldi Jungkook. Çünkü hatırlatıyım, altını çizerek söylüyorum sen beni sabaha yalnız bıraktığın günün öğleni bu çocuğa yanıma gönderdiğinde Jungkook yanında laptopını getirmişti ve birkaç oyununu göstermişti, film izlerken filan biz laptopı unuttuk ve unuttuğumuz gibi Jungkook da bizim evimizde unuttu. Onu aldı dün gece, senin şu güvensiz hissettirdiğin bu anından hiç hoşlanmadım, haberin olsun Min Yoongi."

Jungkook şaşkınlık ile Jimin'e bakarken nasıl bu kadar iyi yalan söyleyebildiğini düşünüyordu. Bir insan nasıl bu kadar yalan söyleyebilirdi, gaddar olabilirdi, acımasız yahut düşüncesiz olabiliyordu? Her cümlesinde kağıt kesiği kadar ince ama çok sızılı laflar edebiliyordu, o ince çizgiyi nasıl yalanları ile deşebiliyordu? Kağıt bile geri dönüşüm yapabilirken Jimin nasıl bu kadar yolundan dönemiyordu, Jungkook sadece şaşırıyordu.

Sadece ona uyuyor ve yasakların getirdiği albeniye kucak açıyordu, Adem ile Havva'nın bir elmaya yenildiği bu evrende o nasıl Park Jimin'in güzelliğine yenilemezdi ki, bu imkânsızdı.

"Jimin..." demişti gözleri Jimin'den ayrılmayan Yoongi. "Ben," demişti ama kendisi bile ne diyeceğini bilemiyordu, tek bildiği kalbinin bunu samimi bulmamasaydı ama sonuçta o eşiydi, evliliğiydi ve eviydi o adam. "Güvenlik." demişti en son. "Güvenlik bana Jungkook'un buraya geldiğini ve sinirli gözüktüğünü söyledi. Sonra kapı açılınca da kafasını koluna koyup yattığını belirtti, sinirle deyince korktum. Amacım sizi kötülemek değildi, tek amacım vardı o da merakımı gidermekti. Senden bana kızmanı değil, ben daha bu soruyu sormadan Jungkook'un geldiğini söylemeni isterdim."

"Her şeyimi sana anlatamam Yoongi. O kafanda neler kuruyorsun bilmiyorum ama sırf evliyiz diye aldığım nefesten bile haberdar olamazsın sen."

"Jimin evde yalnız değiliz, kavga çıkartma." demişti Yoongi de kendini zor tutarken. Kırmak değil, en ufak kırma düşüncesi bile Yoongi'ye kahrederken her seferinde Jimin'in büyük olanı delirtmesi belli bir noktada pes ettiriyordu.

marriage | myg'nin çaresizliği Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin