Uyan. Uyan. Uyan.
Gözlerimi kapatmış içimden uyanmam gerektiğini tekrar ediyordum. Bu heriften bir an önce kurtulmak istiyordum. Kolumu cimdirdim. Belki bu uyanmama yardımcı olurdu. Yol boyunca tek kelime etmemesine rağmen kolumu cimcirdiğimde göz ucuyla bana doğru baktı. Siyahları beni ürkütüyordu.
"Hareket etme." dedi sakince. Çok normal bir şey söylemiş gibi.
"Nefes de almayayım?" dedim ona doğru dönerek. Bunu az önce beni gebertmeye çalışan herife söylemem ne ironiydi ama.
"Mümkünse." dedi yüzüme bakmaya gerek duymadan.
Ağlamak üzereydim. Sinirden, korkudan, saç diplerimdeki acıdan ağlamak üzereydim. Uyanmak ve kurtulmak istiyordum.
Kurtulmaya hakkın yok, dedi içimden bir ses. Bu katili ben yaratmıştım. Kendi ellerimle, kendi katilimi yaratmıştım. Kurtulmaya, ağlamaya, kendime acımaya hakkım yoktu.
Bir süre sonra araba yavaşladı ve durdu. Arabadan indi. Her hareketini izliyordum. Tekrar saçlarımı yolmasını istemediğim için kendi isteğimle ben de indim arabadan. Ağaçlarla kaplı, ıssız bir yerdi burası. Tüm o ıssızlığın arasında köşk diyebileceğim kadar büyük ve ihtişamlı bir ev duruyordu.
Yanıma geldi. Parmaklarını saçlarım yerine koluma geçirdi bu sefer. Büyük elleriyle bileğimi kavramış sıkıca tutuyordu. Kapıya geldiğimizde bileğimi bir an olsun bırakmadan arka cebinden anahtarı çıparttı ve kapıyı açtı.
İçeriye girdiğimizde bana iğreniyormuş gibi bakarak kolumu bıraktı. Parmak izleriyle kaplanmış bileğimi ovuşturdum ve etrafı incelemeye başladım. Bu ev bana fazlasıyla tanıdık geliyordu. Geniş salonunun ortasında taşlarla kaplı büyük bir avize asılıydı. Eski tarz döşenmiş bir evdi. Salonda üst kata çıkan ve alt kata inen spiral şeklinde bir merdiven vardı. Duvarlarda zengin usulü tablolar asılıydı. Ve salonda televizyon yoktu.
Sanki daha önce burada bulunmuşum gibi garip bir his vardı içimde. Çok geçmeden o hissin ne olduğunu anladım.
Bu evi ben tasarlamıştım, ben betimlemiştim. Bu ev benim hayalgücümün ürünüydü. Tıpkı tam arkamda duran kalpsiz katil gibi.
"Yürü." dedi. Peşinden gideceğimden emin olduğundan olsa gerek saçlarımı veya kolumu çekiştirmedi.
Merdivenin olduğu tarafa ilerleyip omzunun üstünden bana doğru baktı. Gelip gelmediğimi kontrol ediyordu. İnat edecek veya kaçmaya çalışacak kadar aptal değildim. Bir hareketiyle boynumu kırabileceğini biliyordum.
Merdivenlerden aşağıya inmeye başladık. Sanırım beni bodrumundaki işkence odalarından birine götürüyordu. Siktir. Siktir. Siktir. Elimle alnıma vurdum. Yazdığın hikayeyi, yarattığın karakteri, elindeki kalemi sikeyim Açelya.
Bir anda durmasıyla sert bedeniyle buluştu bedenim. Sanırım alnıma vurma sesimi duymuştu. Bana doğru dönüp düş önüme der gibi bir baş hareketi yaptı. Önüne geçip merdivenlerden inmeye devam ettim. Ben indikçe merdiven sayısı daha da artıyordu sanki. Bakışlarını sırtımda hissedebiliyordum. Siyahlarıyla vücudumu delip geçiyordu. Birden ayaklarım birbirine dolandı ve tökezledim.
Tam arkamda duruyordu.
Beni tutabilirdi...
Ama yapmadı.
Merdivenin orta yerinde kıç üstü düştüm. Ve bunun tek sebebi çözülmüş ayakkabı bağcıklarımdı. Düşmeme engel olmayan birinin kalkmama yardım etmesini beklemeyerek kendim kalktım ayağa. Bir elimle acıyan popomu ovuşturuyordum. İkimiz de tek kelime etmedik.
Sonunda bodruma geldiğimizde tahmin ettiğim gibi beni işkence odalarından birine soktu. Ya da fırlattı. Artık normal geliyordu bu davranışları.
Onunla bulunduğum her yer gibi burası da karanlıktı. Odada sadece beş çekmeceli bir dolap vardı. Kapı demir parmaklıklardan oluşuyordu. İlk bakışta pek korkutucu göründüğü söylenemezdi. Ama o dolabın içinde ne sadistçe aletler olduğunu biliyordum. Çünkü her şeyi ben kurgulamıştım.
Dolaba doğru ilerleyip en üst çekmeceyi açtı. Kaşlarını çatıp geri kapattı. Sonra bir altındaki çekmeceyi açtı. Onu da sinirle kapattı.
"İp mi arıyorsun?" diye sordum. Ama cevap alamayacağımı bildiğim için devam ettim. "İkinci çekmecede."
Beni yok sayarak üçüncü çekmeceyi açtı. Orada da yoktu. Sonunda ikinci çekmeceyi açtığında kaşları daha da çatıldı. İpin orada olduğunu görmüştü. Ve onu yine sinirlendirmiştim.
Bana doğru döndü. "Sen..." dedi üstüme doğru gelerek. O yaklaştıkça ben geriye doğru gidiyordum.
"Nesin sen?" dedi suratındaki gizleyemediği şaşkınlık ifadesiyle. Bana doğru bir adım daha atmasıyla sırtım duvara yapıştı.
Neydim ben?
Açelyaydım.
Kokusu olmayan çiçek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Açelya Katili
FantasyBu bir yazarın hikayesi. Kendi yazdığı hikayeye hapsolan bir kızın hikayesi. Kurbanını öldüremeyen bir katilin hikayesi. Kendi elleriyle yarattığı katilin kurbanı olan bir kızın hikayesi.