Derin bir nefes aldı genç çocuk. Ağlamak istemiyordu. Kendisine güveni tamdı, her şeyin üstesinden gelebileceğini biliyordu daha doğrusu sanıyordu. Zavallı. Asla gerçekleşmeyecek hayallerinin peşinden koşan bir zavallıydı sadece.
Dudakları ve yanakları aynı anda titremeye başlayınca dudaklarını sertçe birbirine bastırdı ve yaklaştığı evine daha hızlı yürümeye başladı.
Gözünden süzülen bir damlayı sert ve hızlı bir şekilde sildi ve koşmaya başladı.
Anahtarı kapının deliğine titreyen elleriyle zorda olsa taktı ve çevirdi. Ayakkabılarını arkalarına basarak çıkardı ve çantasını kenarı fırlatıp odasına koştu.
Bayan Seo gelen anahtar sesi ile zaten ayaklanmışsa da oğlu kapıyı kilitleyene kadar odaya ulaşamamıştı.
Hıçkırarak ağlayan oğlunu rahat bırakmanın daha doğru olduğuna karar vererek dolu gözleri ile mutfağa geri döndü.Jeongguk ise yatağına oturmuş, sırtını ve kafasını duvara yaslamış deli gibi ağlıyordu. Kalbi ve karın boşluğunun ortasındaki yer ağrıyordu. Cidden dayanılmaz bir ağrı idi ve bunu geçirebilecek şeyin birkaç ağrı kesici olmadığını da deli gibi biliyordu.
Ayağa zorlukla kalktı ve banyoya girdi. Üzerindeki kıyafetleri çıkardı. Küvetin dolmasını beklerken dolabtaki tıraş bıçağı çekti dikkatini. Kahretsin ki odaya girerken bıçak alacak vakti yoktu. Dolaba doğru yürüdü ve burnunu çektikten sonra tıraş bıçağını eline aldı. İçindeki jileti çıkarmaya çalıştı ancak gerçekten çok sağlam bir şekilde yerleştirilmişti.
Kenarındaki kısmı kırmaya çalışırken jilet parmağını kesmiş, kısa bir çizgi halinde kanamaya başlamıştı.
Birkaç küfür savurduktan sonra elini suya tuttu ancak daha fazla kanamaya başlamıştı ve parmağının ucu olduğu için tüm vücudunu bir sızlama kapladığını hissediyordu."Bu ne sikim!" Hiçbir şekilde yerinden kıpırdamayan jilet ile yüksek sesle bağırdı ve ağlamaya başladı.
Bir yandan ağlarken ağrıyan kalbini bir anlık yeniden hissetti. Derin bir nefes aldı, bir an kalbini hissettiğini düşündü, ancak tekrar aldığı bir nefes içine oksijen değil de acı bırakmış gibiydi. Bundan sonra aldığı nefeslerde de aynısını hissetmeye başladı.Göz yaşlarını silip jileti yere fırlattı. Odasına döndü ve dolabındaki takım elbisesini tamamlayan klasik ayakkabıların tekini aldı ve banyoya adımladı. Eline giydiği ayakkabıyı sertçe tıraş bıçağına vurdu.
Kırılmamıştı.
Tekrar, tekrar ve tekrar vurdu.
Ayakkabının içi kanamakta olan parmağının kanı ile dolmuştu.
Sinir krizi geçiriyordu ve kesinlikle yaşamak istemiyordu. İncinmişti, zorlanmıştı, mecbur bırakılmıştı ve gerçekten, artık fazla geliyordu bir şeyler ona.Bir anda vurmayı kesti ve gözünden bir damla düştü. Dudakları hala titremekteydi. Artık taşmakta olan küvete ilerledi ve suyu kapattı. Elinin sıcak su ile temas etmesi ile tısladı.
Her ne kadar intiharın eşiğinde olsa da, Jeon Jungkook her zaman düzenli ve titiz bir çocuktur.
Sıcaklığını umursamadan elini suyun dibine kadar soktu ve ufak bir inleme ile anında geri çıkardı.Su taşmıştı.
Her yer su olmuştu.
İşte bu son damla olmuştu.
Sinirle hala kaynar su ile dolu olan küvetin iç kısmına oldukça sert bir yumruk geçirdi. İşaret parmağı tam olarak çıt sesi ile kırılmıştı.
Acı ile tıpayı çekip küvete yaslandı ve ağlamasını şiddetlendirdi. İntihar etmek senin neyine diye düşündü.
Bir an vazgeçmeyi düşündü ta ki boğazında aynı yumruyu hissedene kadar. Bu öyle bir şeydi ki, onu hissettiğin zaman yok olmak isterdin, şu an tam olarak bu küçük olan çocuğunun hissettiği gibi.
Derin bir acı çekti ciğerlerine.
Hep sigara içmek istemişti ama korktuğu için asla içmemişti. Keşke içseydim dedi.Daha sonra yine o olayı hatırladı ve yine derin bir nefes aldı. Keşke Namjoon denen şerefsizin yüzünün tam ortasına yumruğumu geçirseydim. Hem bebeksi yüzünün bu küvetten kat be kat yumuşak olduğuna emindi. Ardından yüksek sesle konuştu.
"Bebeksi yüzünü siktiğim."
Evet 17 yaşındaydı ve tam anlamıyla bir ergendi. Ne düşünmesini bekliyordunuz ki, sonuçta yazarda 19. yüzyılda yaşamış bir romantik değildi.
Parmaklarını araladı ve parmak aralarına kanın doluşunu ve oradan atletine, çıplak bacaklarına ve bileğinden direğinin aşağısına doğru kayışını izledi.
Dirseğinde hissettiği ıslaklık ile sinirleri tekrar tavan yaptı. Bu en nefret ettiği şeylerden biriydi ve şu an intiharın eşiğinde olması önemli değildi, kolu boyunca süzülen şeyin kan olması da.
Sinirli bir çığlık attı ve küvetin içindeki suyu sağa sola savurdu. Resmen kavruluyordu öfkesinin ateşinde. Henüz dolmak üzere olan küvetin çoğu boşalmıştı. Hareketlerinden dolayı nefes nefese kalmış, dinlenme gereği duymuştu. Bir an sinirinin geçtiğini düşündü. Ancak saniyeler içinde dolan gözleriyle tekrar sinirlendi. Kafasını küvetin kenarına yasladı.
Tekrar doldu gözleri, tekrar aktı ailesi için altın değerinde olan gözyaşları.
Çekinmeden ağladı, şimdiye kadar ağlayamadığı her an için ağladı.O banyoda yarı çıplak bir şekilde, kanayan ve ortasından kırılmış işaret parmağıyla ağlarken, her şeyin sona erdiğini düşünüyordu. Oh be dedi kendi kendine gözleri kapanırken . Sonunda, kurtuluyorum. Ancak tabii, sinir krizi geçirdiği için yorgunluktan kapanan gözlerini, ölüm denizinin bir damlası olan hafif ağrılarıyla uykuya daldığını da anlayamayacak kadar kendini kaybetmişti.