Kim?Yara bandı yapıştırdığım parmağımla kanı çoktan kurumuş olan kağıdın kenarında parmağımı gezdirirken düşündüğüm tek şey buydu.
Öyle alelade biri değildi. Hissediyordum.
Hiç tanımadığım birinin diğerleri gibi öylesine biri olamayacağını adeta ön görüyordum.
Onda bir şey vardı. Ve, bunu bildiğim kadar emindim ki o, beni tekrar bulacaktı.
Onu en son görüşüm arasından üç gün geçmesine rağmen bundan emindim. Çünkü onda beni tanıdığına dair hissettiğim bir şey vardı. Suratıma yeni birini görüyor gibi bakmıyordu çünkü, suratıma bildiği birini arar gibi bakıyordu.
"Tamamdır gençler, eğer bir daha yapmak istersem içinizden biri bana blok dersin iğrenç olduğunu hatırlatsın."
Amfinin en sonuna yakın oturduğum için ancak insanlar toplanmış giderken dersin bittiğini anlamıştım.
Çantamın içine defter ve kalemimi fırlattığımda beynim kazan gibiydi. Neyse ki bugünkü derslerim bitmişti.
Kütüphaneye gidebilir veya yurda dönüp uyuyabilirdim ama ben zaten çoktan karar vermiştim.
Derslerinden çıkan insan selinden kulaklıklarımı kulaklarıma takarak sıyrılmış, fakülteden dışarı çıkmıştım.
Adımlarım yavaş fakat yerini bilen türdendi. Otobüs durağına kadar gelip beni kütüphanenin yakınlarına götürecek olan otobüsü beklemeye başladığımda şarkının sesini biraz daha arttırdım ve bugün için yanıma aldığım kitabı çantamdan çıkarıp okumaya başladım.
Satırlar yavaş yavaş akıp giderken bileğimdeki saate göz ucuyla baktığımda durağa doğru yaklaşan mor renkli arabanın da gövdesini görmüştüm.
Kitabımı parmağımın arasına sıkıştırıp duraktaki birkaç insanla birlikte ayaklandığımda kulaklıklarımı çıkartmıştım. Hemen sonra önümüze yaklaşan arabaya binip boş bir yere çöktüm ve kütüphaneye gidene kadar kitaptan birkaç sayfa daha okudum.
Yine kalabalıklaşmaya başlayan otobüsten kendime ve başıma dikkat ederek iyi bir zamanlamayla indiğimde caddeden karşıya geçip alt kısmı alışveriş merkezi, üstüyse kütüphane olan eski, büyük binaya girdim.
Yarım saat kadar sonra kütüphanede kitapların arasında dolaşıp Alice'in Harikalar Diyarı'ndaymış gibi hissederken ellerimle kitapların gövdesini okşuyordum.
Bana göre kitap en insancıl olan varlıktı ve okunmanın yanında şefkate de ihtiyacı vardı.
"Gerçekten seviyorsun."
Tam önümden gelen sesle birlikte sıçrarken ağzımdan garip bir ses çıktı ve iri iri açılan gözlerim önümde dikilen bedene çevrildi.
Tarık'ın dağınık saçlarının kapattığı koyu renk gözlerine bakarken korkmama yavaşça tebessüm etmişti. Şokla adeta sarsılmıştım. Gülümsemesi göz alıcıydı.
"Ben..." Amaçsızca söyleyecek bir şeyler ararken aniden durdum. "Ne?"
"Kitapları." Bakışları elimin hâlâ üzerinde olduğu kalın kapaklı bir kitaba kaydı. "Gerçekten söylediğin gibiymiş."
Şaşırmış bir şekilde ona baktım. "Benim bunu sana söylemiş olmam imkansız."
Gözlerini kırpıştıra kırpıştıra beni izlerken, "Hem sen," dedim şüpheli şüpheli. "Takip mi ettin beni?"
"Hayır ve evet."
"Anlamadım?"
"Aslında ilk başta evime doğru yürüyordum. Tek amacım evime gidip biraz olsun uyku çekmekti. Sonra otobüsten inen seni gördüm ve nedense birdenbire kitap okumak, eve gidip uyumaktan daha cazip geldi."
"Bak," diye mırıldandım bu tarafa doğru dönen gözleri fark ettiğimde onlara kaçamak bir bakış atıp. "Seni tanımıyorum. Ve şu an sadece biraz kitap okumak istiyorum."
"Tamam," diye fısıldadı o da benim gibi. Ama tek bir farkla. O, bana sesini duyurmak hafifçe üzerime eğilmişti. "Seni tutmuyorum."
Ciddi cümlesine gözlerimi kırpıştırarak karşılık verdiğimde elimdeki kitabı sıkarak bir adım sola doğru çekildim ve yanındaki boşluktan onun koluna değerek geçtim.
Suratım kabanının şapka kısmına sürtündüğünde kokusu genzimi adeta yakmıştı. Derin derin nefesler almaya çalışarak eşyalarımı bıraktığım masaya oturduğumda bir insanın garip ve güzel kokusundan bu kadar etkilenmemem gerektiğini kendime defalarca hatırlatmıştım.
Kimliksiz olan ve birdenbire karşıma çıkan bir insana karşı olan bu his de neyin nesiydi?
Kendime kızarak masaya koyduğum kitabın kaldığım sayfasını açtım ve ayracı masanın üzerine bıraktım. Geçtiğim bölümden okumaya devam etmeye başladım.
Fakat beni duraksattıran şey, karşımdaki tek sandalyenin çekilmesi olmuştu. Ses kütüphaneye yayılmıştı, buraya bakan birkaç kişi olduğunu hissedebiliyordum fakat karşıma oturan genç adam onları hiç de umusuyormuş gibi değildi.
Montunu çıkarıp oturduğu sandalyenin arkasına astığında çantayı da onun üzerine astı ve içinden cuma akşamında kafede gördüğüm defteri çıkardı.
Defteri araladıktan sonra bakışları bana değdiğinde beni ona bakarken yakaladı ve ben daha gözlerimi çekmeye fırsat bulamadan, "Yanında kalem varsa ödünç alabilir miyim?" diye fısıldadı.
Satırların altını çizmek için kullandığım siyah mürekkepli kalemi masanın üzerinden alıp ona uzattım.
Kalemi ucundan kavradığında, iki ucunu da birlikte tutmuş olduk. Tarık'ın gözleri önce kaleme ardından da gözlerime döndüğünde birbirine bastırdığı dudaklarını araladı:
"Aslında yanımda daima kalem taşırım ama bir şiiri birkaç kalemle yazmak lazımdır geliyor bana," dedi yavaşça.
"Muhsin Ünlü," dedim yavaşça.
Gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Papatyalar Bahçesi
Teen Fiction(Tamamlandı.) "Seni soldurduklarını sananlar aslında senin, yapraklarının arasına sakladığın güzelliğini göremiyorlar." Derin bir nefes aldığını göğsünün şişip alçalmasından anladım. Koyu kırmızı tonlarında iri dudaklarını araladı. Alt dudağının köş...