"Nereye gidiyoruz?"
"Yaklaşık ellinci ve son kez söylüyorum Ri: Gidince görürsün."
Calum'ın bana bakışına karşılık gözlerimi devirdim ve pencereden dışarı bakmaya devam ettim.
"Nasıl olsa yoldan anlayabilirim."
Kafasını iki yana salladı. "Sokak aralarından geçiyorum Ri, buraları biliyor olman imkansız."
Ofladım ve koltuğa gömüldüm. Gerçekten de nerede olduğumuzu bilmiyordum. Normal şartlara göre meraklı bir insan olmam ile birlikte, düşünmeden edebilmem imkansızdı.
Yaklaşık yarım saat önce Calum beni gösteriden kaçırmıştı. Aslında ona kalsa daha erken yapacaktı ama şarkımı söylemeden gidersem beni öldüreceklerini söyleyerek onu ikna etmiştim.
Şarkıdan sonra kaldığı takdirde babamla tanışması gerekecekti. Ona bunu söylediğimde gözlerini kısmış, "Bugün babana iyi bir izlem bırakamayacak kadar sarhoş ve gerzek hissediyorum. Böyle hissetmediğim bir gün yapsak?" demişti.
"Görünüşe göre seni babamla asla tanıştıramayacağım." dediğimde ise şakayla karışık gözlerini devirmiş ve beni arabasına götürmüştü.
Bugüne özel olarak giydiği takımın onu ne kadar iyi gösterdiğini göz ardı etmek imkansızdı. Onu bu denli olgun ve erkeksi görmek beni hep etkilerdi. Ona arada kaçamak bakışlar atmadan duramıyordum. Arabaya biner binmez kravatını çıkarıp atmıştı ve gömleğinin düğmelerinin birkaçını açmıştı. Ciddi bir kıyafetle karakteri uyuşmuyordu ama onu tanımayan bir insan durumu hiç çelişkili bulmaz, önemli bir iş adamının çocuğu falan sanardı. Yine de benim için ne giyerse giysin, ortaokulda tutkalın tadına bakan Calum'dan başka biri değildi.
"Calum?"
"Efendim, Riley?"
"Nereye gidiyoruz?"
Gözlerini devirip arabayı durdurdu. Derin bir iç geçirdi. Ellerini direksiyondan çektiğinde ne yaptığını anlamak için ona baktım. Bana doğru yaklaşıp dudaklarını dudağıma kapattığında önce şaşkınlık duysam da bir süre sonra kollarımı boynuna doladım. Öpüşünü hissetmemi, bastırmamı engellemeyecek şekilde ona karşılık vermeye başladım. Dudaklarının yumuşaklığını seviyordum. Beni öpme şeklinin nefesimi benden almasına rağmen, nefes alma ihtiyacı hissettirmemesini de. Ellerinden biriyle saçlarımı nazikçe okşarken diğerini de sırtımda gezdiriyordu. Her geçen saniye bana biraz daha yaklaşıyordu ve benim kalbim de gitgide hızlanıyordu. Saçlarımdaki elini yanağıma koydu ve arkamızda beklemek zorunda kalmış, korna çalıp duran birkaç arabaya orta parmağını kaldırdı. Arabalardan birinden yaratıcı bir küfür duyulduğunda gülmeye başladım. Calum da gülümseyerek geri çekildi ve arabayı hareket ettirirken konuştu. "Bu seni bir süre sessizleştirir."
*
"Calum, düşmek üzereyim!"
Birkaç dakikadır Calum'ın ısrarları üzerine gözümde siyah bir kumaş parçasıyla yürümeye çalışıyordum. Geldiğimiz yeri artık anlayacağımı, o yüzden içeri girene kadar gözümü bağlaması gerektiğini söylemişti. Bana güvenmediği için de sadece gözlerimi kapatmama izin vermemişti.
Haklıydı, eğer bu bant olmasa çoktan açıp bakmıştım.
"Tamam," dedi bir süre sonra Calum, kolumdan desteğini çekerek. "Açabilirsin. Geldik"
Yüz ifademi görmemesine rağmen ona döndüm ve gözlerimi devirdim. "Bence göz bandını sen çıkarabilirsin," dediğimde elini kafamın arkasına uzattı ve bandı çözdü. Siyah kumaş parçasının yere düşmesiyle ağrıdığını fark bile etmediğim gözlerimi sıkıca kapatıp açtım. Bulunduğumuz ortamı gözlerimin yakaladığı ilk kareyle anlamıştım. Şaşkınlıkla etrafa bakındım. Neredeyse her şey hatırladığım gibiydi ama bir o kadar da çok değişiklik vardı. Etraftaki en küçük değişikliğe kızarken, eskisinin daha iyi olduğunu düşünürken buldum kendimi. Bir şeylerin yok olmasının anılarımı yok etmeyeceği gerçeği aklımdan çıkıvermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
In the Blink of An Eye || Hood
Fiksi Penggemar"Hakkında alay ettiğim tüm o şeyler, aslında sana aşık olma nedenlerim." *text