Uzun bir bölüm oldu. Umarım beğenirsiniz. İyi okumalar...
Akşam Çağrı ile buluşacaktık ancak saat sekiz olmuştu hala bir haber yoktu. Tereddüt ederek aramaya karar verdim, umarım önemli birşey yoktur diye düşünürken Çağrı'nın telefonu açıldı.
"Napıyosun hayatım? Akşam için sözleşmiştik"
Hattın diğer ucunda duyduğum ses sevdiğim adamın sesi değildi. Şuh bir kadın sesi geldi kulağıma. "Üzgünüm ama Çağrı şu an telefona bakamaz"
Bir anlık şaşkınlıktan sonra konuşabildim.
"Pardon ama neden? Telefonu ona verirmisiniz?
"Dedim ya gelemez diye" sesi sinir bozucuydu.
Daha fazla kendime hakim olamacaktım, içimdeki canavar çıkmak üzereydi ve çıkarsa karşı taraf için hiç iyi olmazdı.
"Şimdi telefonu hemen Çağrıya ver yoksa oraya gelirsem çok fena olacak."
Telefondaki homurdanan sesten sonra Çağrı'nın sesini duyunca sinirlensem mi merakımı mı gidersem bilemedim.
"Çağrı kim o telefona bakan kadın?"
"Hastanedeyim canım. Kan verirken küçük bir baygınlık geçirmişim, o arada da telefona Hale bakmış. Şakacı bir arkadaştır. Umarım ters birşey söylememiştir sana."
Tuttuğum nefesimi geri bıraktım. Bir an beni aldattığını düşünmüştüm. Çok aptalca değil mi? Dün beni delice sevdiğini söylüyordu, şimdi aldatması tezat olurdu.
"Sen niye kan veriyorsun? Birine birşey mi oldu?"
"Bir arkadaş küçük bir kaza geçirmiş de benimde kan grubum uyuyordu kana acil ihtiyacı olunca vermek istedim."
"Anladım. Çok geçmiş olsun. Peki akşam için yaptığımız plan hala geçerli mi?"
"Evet canım, yarım saate orda olurum"Çağrıyı beklerken, önce bir duş aldım sonra uzun elbiselerimden mavi olanını üzerime geçirdim. Hafif makyaj ve takıyla artık hazırdım. Aynada kendimi süzerken telefonuma mesaj geldi.
"Aşağıdayım :)"
Cama çıkarak aşağı ineceğimi ima ettiğim hareketler sergiledim. Onu nasılda özlemişim. Kokusunu duymak için bir kuş misali süzüldüm yanına. Hani insanın kendini güvenli hissettiği bir yer vardır ya işte benim ki bu adamın kollarının arası. Yüzümü boyun boşluğuna gömüp kokusunu içime çektim. Mutluydum bu adamla. Bir ömür geçer miydi? Geçerdi valla.Özlediğim dudaklarıyla yanaklarıma ve burnuma tatlı öpücükler kondurdu. Yürümeye başladığımızda ellerimiz birbirine kenetlenmiş, adımlarımız farkında olmadan birbirine uyum sağlamıştı. Önce güzel bir yemek yiyip ardından Çağrı'nın seçeceği bir filme gidecektik. Film seçme sırası ondaydı çünkü.
Sahil kenarında çok şirin, küçük bir lokantaya girdik. Lokanta anne sıcaklığını hissettiriyordu insana. Keza sahibi ve aynı zamanda aşçısı, ton ton diyebileceğimiz tatlı bir kadındı. İçeri giren müşterileri sıcak bir şekilde içeriye buyur ediyor, kendinizi evinizdeymiş gibi hissetmenizi sağlıyordu. Kendi elleri ile yaptığı lezzetli meze ve çeşitli ev yemekleri ile masayı donatıyordu.
Bir yandan ağzımızı lezzetli yemeklerle doldururken diğer yandan keyifli bir sohbete başlamıştık. Çağrı kız kardeşleri ile ilgili birşeyler anlatıyordu. Kah onu dinliyor kah dudaklarının ahenkle dans edişine hayranlıkla bakıyordum. Aşktı bu adam, candı. Ona nasıl bağlandığımı bilse aklı şaşardı.
"Öyle değil mi?" Dedi. Silkelendim onu izlemeye dalmışım meğer son söylediklerini kaçırmışım.
Çaktırmadan "Öyle" dedim. Ancak Çağrı anlamıştı onu dinlemediğimi. Suçlu bir çocuk gibi başımı eğdim.
"Neyin var Bade? İyimisin?"
"İyiyim sadece bugün seni çok merak ettim. Kötü birşey oldu diye korktum. Bir de telefonu açan kadın olunca merakım kızgınlığa karıştı."
"Haklısın canım. Ama emin ol kötü birşey yapmadım. Sadece bir arkadaşa kan verdim"
"Tamam problem değil, yalnız o Hale midir nedir hiç sevmedim o kızı."
Gülümsemesi yüzüne yayıldı. Gereksiz kıskançlık mı yapıyorum acaba diye düşünürken sevdiğim adam burnumu sıkarak "kıskanınca çok tatlı oluyorsun" dedi. İtiraz etmeye kalmadan yanıma geldi ve beni kollarının arasına hapsetti. Alnımda hissettiğim sıcacık öpücük bana güven verdi. Gereksiz kıskançlıklar yaparak huzurumuzu kaçırmak hiç bana göre değildi. Anın tadını çıkartmak adına beni sıkıca saran adama kollarını doladım. Bir süre hiç konuşmayarak öylece bekledik. Sonra Çağrı kollarını gevşeterek dudağıma tüy hafifliğinde bir öpücük bırakarak hesap için garsonu çağırdı.Güzel geçen yemek sonrasında sinemanın önünde kendimizi içecek ve mısır sırasının önünde bulmuştuk. Çağrı'nın yine duygusal ve romantik bir film seçtiğini filmin ilerleyen dakikalarında daha iyi anlayacaktım. Filmin genel özeti şöyleydi:
'16 yaşında Hazel adındaki genç kız üç yıldır tiroit kanseri ile boğuşmaktadır, kanser ciğerlerine sıçrayınca oksijen tüpüne bağlı olarak yaşamını sürdürmeye çalışır. Bu süre zarfında annesinin şikayetleri sonucu, kanserle mücadele eden gençlerin oluşturduğu destek grubunun terapilerine katılmaya başlar ve orada Beyin kanseri sonucu bir bacağını kaybetmiş Augutus ile tanışır. Film Çılgın Augustus ile yaşama heyecanını kaybetmiş Hazel'in muhteşem aşklarını konu almıştır.'
İçim titreyerek ve bazen de gözyaşlarımı tutamaya çalışarak izlediğim filmin sonunda yaşam mücadelesini kaybeden Augustus için daha fazla gözyaşlarıma engel olamamıştım. Giden için mi daha acıydı kalan için mi? Son günlerini unutulmaz kıldığı için Hazel Agustus'a çok teşekkür etmişti. Fakat unuttukları bir şey vardı, ölüm sırası Hazel de olmasına rağmen, Augustus'un kanseri yendiğini düşünmüşlerdi, aslında kanser tüm vücudunu sarmış ve önce onun ölümüne davetiye çıkartmıştı.
Sevdiğim adam büyük elleri ile yüzümdeki gözyaşlarını sildi ve göz kapaklarıma birer öpücük bırakarak kulağıma fısıldadı "Ben hiç gitmeyeceğim. Seni bırakmayacağım, söz veriyorum. Lütfen artık ağlama. Ağlamana dayanamıyorum çünkü." Karşımdaki adama sevgiyle baktım. Son göz yaşımı da silerek, "Tamam ağlamıyorum. Ama sende beni böyle üzücü filmlere getirme bir daha." Tamam anlamında başını salladı. Alışveriş merkezinde biraz dolaşarak vakit geçirdik. Çağrı yorulduğunu söyleyince (sanırım kan verdiğinden dolayı yorgun hissediyordu) bir taksiye atlayarak evimin yolunu tuttuk. Çağrıya bende kalması için teklifte bulundum. O da dünden razıymış, hemen kabul etti.
Yorgun olan Çağrı beyimizin nedense eve girince enerjisi tavan yaptı. Saklayamadığı arzusu dudaklarının dudaklarıma kapanmasından belli oluyordu. Duvara yasladığı bedenimi bedenine daha çok yaklaştırırken gizleyemediği arzusunu kasıklarımda hissediyordum. Uzun bir süre tutkuyla öpüşmeye devam ettik. Sıcak dudakları dudaklarıma veda ederken "biraz daha öpüşmeye devam edersek kendime engel olamayacığım, en iyisi ben soğuk bir duş alayım" diyerek yatak odasına yöneldi. Yanaklarımdaki kırmızılıkları görmesemde hissedebiliyordum. Peki ya kadınlığımdaki ıslaklığa ve hareketlenmeye ne demeli? Kendimi tanıyamıyordum gerçekten. Aşkın ihtirasla buluşmasına tanık olmak böyle birşeymiş anlaşılan.
Çağrının duşa girdiğini su sesinden anlayabiliyordum. Üzerimi değiştirmek üzere odaya girdim. Çağrı eşyalarını yatağın üzerine bırakmıştı. Beyaz zeminin üzerinde ben burdayım diyen siyah bir zarf gördüm.
ÇAĞRI'YA Yazan zarfın kapağını açmamam gerektiğini biliyordum aslında. Bu zarfın renginden belliydi içinin hüzünle dolu olduğu.
İlk satırları okumaya başlayınca mektubun Gizemden Çağrı'ya yazıldığını anlamıştım zaten. Gözyaşları ile bir çırpıda okuduğum mektubu kabullenmek istemez gibi tekrar tekrar okudum. Evet bu mektup vardı şu an elimdeydi ve bu rüya değildi. Sevdiğim adam bu mektubu cebinde taşımıştı ve bundan benim hiç haberim olmamıştı. Kendimi kandırılmış hissettim elindeki kağıdın zemine süzülmesini izlerken.
Kırılmıştım, binbir parçaya bölünmüştüm sanki. Bu hayal kırıklığı değildi. Bu hayat kırıklığıydı. Sevdiğim adam tarafından kandırılmanın tarifiydi bu. Hayatımı tek bir anda binbir parçaya bölmüştü işte.
Duştan gülümseyerek çıkan adam, gözyaşları ile ıslanmış yüzümü görünce, şaşkınlığını gizleyemedi. Bu an tüm şehir susmuşta biraz sonra konuşulacak ve belki de edilcek ilk kavgamıza tanık olmak için kulak kabartmıştı.
Kirli geçmiş geleceğimize bulaşmıştı.
Peki masum duygularımı kurban eden bu mektup beraberinde bizim için ne getirecekti?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADER ÇIKMAZI
JugendliteraturKIRIK BİR KALP, ÇAĞRI; HAYATI HEP ÇABALAMAKLA GEÇMİŞ GENÇ BİR PARAMEDİK... YALNIZ BİR KALP, BADE; ANNE VE BABASINI TRAFİK KAZASINDA KAYBETMİŞ, DOKUZ YAŞINDAN BERİ PORFİRİA HASTALIĞI İLE BAŞ ETMEYE ÇALIŞAN GENÇ VE GÜZEL İÇ MİMAR... PEKİ TALİHSİZ BİR...