Hüso, İbo'yu yere çakılmadan önce yakalamak için ayaklarından ve ellerinden kızıl ve mavi alevler ateşleyerek ona doğru fırladı. İbo kahkaha attı.
-Muhuha, rüyamda böyle yapmıyordun hiç! Ben de, ben de!
Hüso korkmuştu.
-Hayır, dur! Yere çakılacaksın!
İbo ellerinden ve ayaklarından aynı Hüso gibi alevler püskürttü. Fakat kontrol edemedi. Hem kendini yakmıştı hem de jetpackli bir keçi gibi rastgele yerlere fırlamıştı. Hüso için onun nereye gideceğini anlamak imkansız gibiydi. Zaten İbo iyice uzaklaşmıştı. Hüso bir anlığına aşağı baktı. Yerle arasında sadece beş metre kalmıştı! Hüso sağ elini hızla sola doğru savurdu. Kızıl alevler Hüso'yu döndürerek yavaşlatmışlardı. Dönüş momentumun yayılmasını sağlamıştı. Yine de Hüso yumuşak bir şekilde yere düşmesine rağmen hemen toparlanıp yerden kalkamamıştı. Bulundukları yer o koca mantar başları tarafından gölgelenmişti ve bu yüzden loş ışıklıydı. Yerler tozlu kuru topraktı. Hüso gözlerini açtığında karşısında onlarca yapılı kadın gördü. Kadınlar bir seksen boylarında, kalın bacaklı, geniş omuzlu, büyük göğüslü ve ciddi bakışlıydılar. Göğüslerini ve bellerinin altını kalın hayvan derisinden yapılmış kıyafetlerle kapatmışlardı. Sağ gözlerinin altında mavi renkte melek kanadı dövmeleri vardı. Kafalarında kulaklarının üstüne gelen kısımda melek kanadı tüylerinden yapılmış minyatür kanatlar olan bir taç vardı. Hepsinin elinde uzun ve kalın kılıçlar vardı. O kadar uzunlardı ki mızrak da olabilirlerdi. Kadınlar Hüso'ya silahlarıyla saldırdılar.
-Ne yaptım ki?!
-Seni kazığa oturtmalıyız. Emirler böyle.
Hüso, İbo'yu bulmalıydı. Onu biraz geç bulursa ölebilirdi çünkü. Kadınların sırtlarının üstünde havada uçan beyaz renkli robotik yapılar vardı. Bunlar roket ateşleyicisi gibi çalışıyorlardı. Kadınların hızla uçmalarını sağlıyorlardı. Hüso'yu hızla yakalayabilmişlerdi. Mızraklarıyla Hüso'nun kolları, bacakları ve belinde sıyrıklar oluşturmuşlardı. Dört kadın gelip Hüso'yu kollarından ve bacaklarından sıkıca tutmuşlardı. Karşısındaki kadın da hızla Hüso'nun göğsünü delmek için ona mızrağıyla hücum etmişti. Hüso tam o anda özel saldırılarından birini kullanmaya karar verdi. İçinde aniden çok fazla tai topladı. Bedeni kızıl kor haline gelmişti. Kızıl kıvılcımlar çıkarıyordu. Belki kollarını ve bacaklarını tutan kadınların sıcak yüzünden yanıp onu bırakacaklarını düşünmüştü. Fakat kadınlar birbirlerine bırakmamaları için bağırdılar. Hüso özel saldırısını kullanmak zorunda kalmıştı.
-İbo'yu kurtarmaya gitmek zorundayım. INFERNO BLASTER!
Hüso geniş çaplı bir kızıl alev patlaması yaratmıştı. Yerdeki toprak Hüso'nun bulunduğu yerde lava dönüşmüştü. Bazı yerler kızıl alevlerle yanıyordu. Fakat kızıl alevler bilerek artırılmadığı sürece yayılmayacağı için orman yangınına yol açmayacaktı. Kadınlar şimdilik etkisiz hale gelmişlerdi. Hüso bacaklarındaki kesikler yüzünden yavaş yürüyordu. İlerdeki sis yüzünden sadece iki metre ilerisini görebiliyordu. Sisin arasında bir silüet gördü. İbo'yu andırıyordu. Ibo'nun yanında bir silüet daha vardı.
-Yume? Hayır, o kadınlardan birisi mi?!
Hüso bir koku almaya başlamıştı. Koku yavaşça duyularını kapatıyordu ve Hüso'yu mayıştırıyordu. Hüso bayılmamak için ne kadar çok çabaladıysa hepsi anlamsızdı. Uyumadan önceki son sözlerini söyledi.
-İbo, benim gibi sakın uykuya dalma. Seninle daha çifte Pandemonium Ateşleyicisi yapacağız.
Hüso zamanında uyanıp savaş meydanına ulaşabilecek miydi? Yoksa o yapılı kadınlar tarafından tekrar saldırıya mı uğrayacaktı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Battland Maceraları Vol. 2
AventuraBattland Maceraları'nı okumak için: https://www.wattpad.com/story/76321977-battland-maceralar%C4%B1 Her bölüm ortalama 300 kelimedir. Bu yer beklediklerinden çok daha farklıydı. Hem her yer, hem de hiçbir yere benziyordu. Büyük güçler ve tehlikeler...