Logan'ın ailesinin hazırlandığı odaya Harry'i zorla tıktıktan sonra, düğün salonunun ortasında oluşturduğumuz kaos ortamını hatırladıkça kalbim hâlâ sıkışmaya devam ediyordu. Ellerim titriyordu, tüm gücümle Harry'i Will'in üzerinden çekmeye çalışırken Logan ve onların üniversiteden birkaç erkek arkadaşları daha kavgayı ayırmak için salonun dört bir yanından koşarak yanımıza ulaştılar.
Buna inanamıyordum.
Daha da doğrusunu söylemek gerekirse tamamen inanamadığım şey Will'i görmek değildi. Onun San Francisco'da olduğunu bilmiyordum. Üstelik Will'i, Londra'da öylesine bir yerde görmemiştim. Harry'nin en yakın arkadaşının düğününde görmüştüm ve Will ile Logan'ın kuzen olduklarını öğrenmiştim. Birinci dereceden hem de. Bu onların yakın olduklarını anlamamda çok daha etkili olmuştu. Çünkü Will ile bir ilişkimin olduğu zamanlarda, Logan diye birinin adının geçtiğini hatırlıyordum.
Fakat o Logan'ın bu Logan ile aynı kişi olduğunu ben nereden bilebilirdim ki?
Düğün henüz başlamadan mahvolmuştu. Gelin, bazı davetliler ve gelin ile damadın ailesi bu kaosun oluşmasına neden olan ana isimlere karşı son derece kindar ve öfkeli bakışlar atmışlardı. Onları suçlayamazdım. Bu gerçekten mümkün bile değildi. İnsanlar böyle düğünler için aylar, hatta yıllar yıllar öncesinden hazırlıklar yapıyorlardı. Her iki tarafın da çocuklarını en mutlu günlerini yaşarken görmek kadar daha doğal bulduğum bir istekleri olamazdı sanırım.
Ve biz bunu mahvetmiştik, teknik olarak.
Logan, papyonunu gevşetip durmaya çalışırken adının o kargaşa arasında Nathaniel olduğunu öğrendiğim adam - Harry'nin bir diğer yakın arkadaşıydı - Harry için mavi kumaşla kaplı bir buz torbası bulup getirmişti.
Harry'nin yumruk atmak için kullandığı elindeki eklemlerinin üzerinde bölge bölge kızarıklıklar, sıyrıklar ve hatta kesikler vardı. O arbedenin içerisinde Will'in yumruğu Harry'nin tam çenesinin köşesine isabet etmişti. Şimdiden morluğun kusursuz cildinde bir yer edinmeye başladığını görebiliyordum.
Öfkeli bir soluk dudaklarımın arasından serbest kaldığında Nathaniel'ın elinde kararsızca tuttuğu buz torbasını sinirle çekip aldım. Kızdığım şey kaba kuvvet göstermesi değildi, tamam belki biraz o da vardı. Fakat bu en yakın arkadaşının düğünüydü. Her zaman olgun ve kontrollü, hatta çoğunlukla soğukkanlı davranan bu adamın karşımda birden bire kontrolünü kaybedip tek derdinin karşısındakini öldüresiye dövmek olduğunu gördüğüme inanamıyordum. Hâlâ kötü bir kâbusun birkaç saniyelik parçasını yaşıyormuşuz gibi hissettiriyordu bütün bu olanlar.
Harry'nin yanına oturdum. Bu sırada o, boşta kalan elini kavga esnasında dağılan saçlarının arasından geçiriyordu.
Logan aniden bize döndü. Harry'i Will'den ayırmak için en çok çaba gösteren insanlardan birisi de oydu. Fakat bunun Harry'i mi yoksa Will'i mi savunmak için yaptığını bilmiyordum. Şu anda bize kızgın olduğuna emindim sadece.
"Lanet olası yumruğun bir gün sonrasını bekleyemedi mi?"
Harry sertçe başını kaldırıp, sesi azarlar tonlarda duyulan Logan'a baktı. "Ne söylememi isterdin?" dedi, olabildiğinin en sert haliyle. "Logan, düğününden sonra kuzenini bir güzel benzeteceğim. İzin veriyor musun? mu?"
Kendimi bir şeyler söylemek zorundaymışım gibi hissediyordum. Fakat kafamda bir karışıklık olmamasına rağmen, söyleyebileceğim kelimeleri seçmekte zorlanıyordum. Özür dileyebileceğimiz tek nokta, düğünlerinin mahvolmasına sebep olduğumuz için olurdu muhtemelen. Yoksa kavga eğer sokakta çıkmış olsaydı, bu kadar kızgın ve üzgün olmazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
From The Dining Table || styles
FanficBelki bir gün beni ararsın ve bana senin de üzgün olduğunu söylersin.