Limon Kasası

774 96 134
                                    

Sabahtan akşama kadar oturduk bu bankta seninle. Montlarımıza sarıldık.

Yanakların elma kırmızısı. Sen yine güzelsin.

Dudakların çatlamış. Çatlamış, bazen ince ince kan sızdırıyor.

Dudaklarının canı gidiyor. Gel gör ki o canı ben alamıyorum. Sert rüzgarlar alıyor, dudaklarının canını.

Bazen de benim canımı.

Eğilip yanağımı öpüyorsun. Belli belirsiz öptüğün yeri siliyorsun. Ben ise dizlerinde, seni öpmemek için, neyi bekliyorum, bilmiyorum.

Saçların aklımı karıştırıyor belki de, kirpiklerin de olabilir, emin olamıyorum.

Orada oturduk ellerimiz buz kesene kadar. Ben, ellerimi sen ısıtırsın diye bahane ettim. Sen, ellerin üşümesine rağmen, ellerimi ısıtmaya çalıştın.

Ellerin yapılı.

En sonunda dayanamadın burnumun ucunun kızarmasına.

Bilirim ben, kıyamazsın bana.

Okşadın yavaşça saçlarımı.

'Hadi,' dedin, 'evimize gidelim.'

Tamam dedim, evimize gidelim. Bizim evimiz.

Yolda gidiyoruz. Sen bazen ellerimi sıkıyorsun. Üşüdün diyor, bana kızıyorsun. Ben ise, kaldırım taşlarından zıplarken gülüyorum sana.

Bilirim ben, gülümsediğimde doyamazsın bana.

Sonra karşımıza çıkıyor. Küçük bir kız. Paltosuna sarılmış, burnunu kırmızı atkısıyla örtmüş. Elleri gözüküyor, parmak boğumları yanakların gibi, elma elma.

Üşümüş.

Oturuyor yerde. Altında yeşil bir minder. Önünde limon kasası. Senin kokundan bir kasa.

Kasanın üzeri parıltılı. Aynı gözlerin.

Taşlı bilezikler, kolyeler, sahte inciden küpeler. Daha kim bilir neler.

Sana sesleniyor.

'Bayım,' diyor.

'Arkadaşınızla aynı bileklikten takmak istemez misiniz?'

İstemez mi?

Bilirim ben, ver deseler bileklerini verir bana.

'İsterim,' dedin. Gülümsedin. Limon çiçekleri açtı dudaklarında.

Sonra bir bir meyvelerini peydahladılar. Gitmedi suratından, hep gülümsediğinde gitmedikleri gibi, ne dudak yanındaki kırışıklıkların ne limonların.

Elinde tuttuğun ipten bileklikle, dudaklarında ki limonlarla döndün bana.

'İster misin?' Dedin.

İster miyim?

Bilir o, ben, onun kölesi olmaya dünden razıyım.

İsterim. Seninle ne olursa.

Getirdin bileğime bağladın.

Siyah, mor, sarı.

İplikler bir bir, iç içe geçirilmiş. Soğukta, parmaklarını üşütmüş kızın. Belli. Özel bir emek var.

Bileğimden çektin ellerini. Zarif parmakların, kendin için olana ilerledi.

Elime tutuşturdun.

'Sıra sende,' dedin.

Sıra bende. Ben seveceğim bileğini.

Açtın bileğini. Tenin göz alıyor.

Yárn'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin