Merhabalar, iyi akşamlar nasılsınız bakalım?
Yeni bölüm geldi aslında dün atacaktım ama yetiştiremedim ve hazır sizi bekleyişler uzun bir bölüm yazayım dedim. Umarım beğenirsiniz.
Desteklerinizi eksik etmeyin, oy ve yorumlarınızı bekliyorum düşüncelerinizi benimle paylaşın çünkü benim için önemli.
Yorumlarda görüşmek dileğiyle ❤️
Medya: Buğlem
***Keyifli Okumalar Dilerim Canlarım Benim***
Heyecanım Nirvana’ya ulaşmış bir şekilde okulun girişinde bekledim bir süre. Kolumda çantam elimde notlarım, aklımda bir soru bilgilerim yeterli olur mu?
Sekizde ders başlayacak ve dersin başlamasına on dört dakika kaldı, elimdeki ders programını belki de yüzüncü kez kontrol edip derin bir nefes aldım. Dokuzuncu sınıflar ve tüm sayısal ağırlıklı sınıfların öğretmeni olacağım, kim bilir kaç öğrenciyle tanışacağım?
Tüm bunlar yetmezmiş gibi birde 12/C sınıfının sorumlu öğretmeni de oldum. Tüm bunları düşündükçe kalbim ağzımda atıyor.
Sakin ol!
Yapabilirsin...
Karahan’ın arabadan inmeden önce söylediklerini aklıma getirdim, bana sımsıkı sarılıp, “Her şey mükemmel olacak ve sen mutlu bir şekilde eve döneceksin, sana güveniyorum,” dedi. Sözlerine sığınıp her şeyin iyi olacağına inandıktan sonra okulun bahçesinden içeriye girdim.
Bismillah!
Okul binasından içeri girdikten sonra kısa bir araştırmayla öğretmeler odasını buldum ve heyecanımı yenmek adına derin bir nefes alıp içeri girdim.
Yeni bir yüz gördüklerinden dolayı içerde bulunan öğretmenlerin bakışları beni buldu, çok değil beş dakika sonra herkesle tanışmıştım. Sosyal öğretmeni Aşkım hanımın ricasıyla ders zili çalana kadar birer bardak çay içtik.
Heyecandan olacak her halde kadının adının Aşkım olmasına bile şaşıracak zamanı bulamadım. Daha ilk dakikadan telefon numaralarımızı aldık.
Beklenen ders zili çalınca terleyen ellerimi çaktırmadan silip notlarımı aldığım gibi 12/C sınıfının yolunu tuttum. Hem biyoloji öğretmeni, hem de sorumlu öğretmen olacağım için bu sınıfla fazladan görüşecektik.
Sınıf kapısının önüne geldiğimde içerden gelen sesler ve uğultuları işittim. Biraz despot biraz da soğuk bir tavırla içeri girdim. En arkada oturan iki kişi dışında tüm sınıf ayağa kalktı, “Günaydın,” dedim hızlıca.
Aldığım karşılıktan sonra oturmalarını istedim. Elimdeki notları ve çantayı masaya bırakıp meraklı bakışlarla beni süzen öğrencilerime baktım.
“Ben yeni Biyoloji öğretmeninizim ayrıca sizin sınıfa özgü olarak sizden sorumlu öğretmenim. Bu demek oluyor ki sadece biyoloji değil, rehberlik derslerinde de birlikte olacağız. Gelelim asıl konumuza ne zaman isterseniz gelip derdiniz benimle paylaşan bilirsiniz. İsmim ‘Buğlem Eroğlu,’ bu sene ismimi ziyadesiyle duyacaksınız. Evet sorusu olan var mı?” Allah beni davul etmesin ilk dakikanın gestapoya bağladım...
En sevilmeyen öğretmen tipi, daha fazla batırmasam bari.
Ön sırada oturan kızlardan biri parmak kaldırınca söz verdim.
“Hocam, sınav sorularını hangi tipte sorarsınız?”
“Klasik, başka sorusu olan?”
Sınıfa girdiğimde ayağa kalmayan ve en arkada cam kenarında oturan çocuk el kaldırınca söz hakkı tanıdım.
“Hocam, neden öğretmenlikle uğraşıyorsunuz ki? Kendinizi yorduğunuza değmez, siz kısa yoldan manken olun fizik müsait,” dediğinde sınıfta bir uğultu koptu.
“Paşama bak sen, bu sene ki eğlencemizi sen sağlayacaksın anlaşılan, bana uyar. Ha bu arada mankenlik ajansını birlikte arayalım, sende bu çene varken menajerim olursun,” dedim alayla. Bakışları sertleşse de hiç umursamadan öğretmen masasına oturdum.
Sınıf listesini elime aldım, “İsmini okuduğum ayağa kalkıp kendini tanıtsın,” dedim klasik öğretmen edasıyla.
“Akif Boz”
“İsmim Akif Boz, 18 yaşındayım, biyolojiyi hiç sevmem,” dedikten sonra yerine oturdu. Kendini sadece bir kaç kelimeyle tanımlamıştı.
Sınıf tanıma işlemi az önceki artise kadar sakin bir şekilde devam etti. “Ulaş Ekin,” dediğimde bey efendi ayağa kalkmaya bile zahmet etmedi. “Adımı bilmeniz yeterli,” dedi benden tarafa bile bakmadan. Hasbinallah!
Sert olduğunu düşündüğüm bakışlarımı atıp derin bir nefes aldım.
Ulaşın yanında oturan kız, neydi adı Ela, çocuğu dürtüyor bir yandan da ayağa kalkması için işaret veriyordu ama Ulaş bir tarafına bile takmadı.
Ulaş’ı görmezden gelmek yerin üzerine gitmeye karar verdim, “Ulaş neden arkadaşının tavsiyesine uymuyorsun?” dedim inatla ona bakarken.
“Arkadaşım değil sevdiğim,” dedi yüksek ve vurgu bir tonla. Sınıfta yine bir uğultu...
“Öyle olsun bakalım, başka sorusu olan?” dedim gözlerimi sınıfta gezdirirken.
Klasik tipte sorularını sordular, kaç yaşındasınız? Evli misiniz? Hangi okuldan mezun oldunuz? Gibi uzayıp giden sorulardan sonra bir ders bitmişti bile. Teneffüs ziliyle birlikte pek çok öğrenci hızla dışarı çıktı bende zaten dağıtmadığım notlarımı alıp öğretmenler odasının yolunu tuttum.
On dakikalık molamda Karahan’a mesaj atmaya karar verdim ama telefonumu elime aldığımda çoktan bir cevapsız aramam olduğunu gördüm.
Canım benim hiç yalnız bırakmıyor, bir yandan Karahan’ı ararken diğer yandan da bahçeye çıktım.
“Kıymetlim,” diyerek açtı telefonu.
“Beni aramışsın görür görmez geri döndüm. İlk iş günün nasıl?”
“Daha ilk dakikadan toplantıya girdim, sence nasıl olabilir? Ayrıca sen beni boş ver, ilk dersin nasıldı?”
“Öğrencilerin sevmeyeceği o despot öğretmenler gibi konuştum,” diyerek ofladım.
“Sana öyle gelmiştir, bak gör seni sevecekler, ben eminim.”
“İnşallah dediğin gibi olur. Bir aksilik olmazsa öğle yemeğini birlikte yiyelim mi?”
“Buğlem başka türlüsü mümkün bile değil.”
Tam ağzımı açıp bir şey diyecektim ki zil çaldı, “Duydun zilin sesini, birilerinin derse girmesi gerekiyor,” dedim hızla.
“Duydum kıymetlim, hadi sana iyi dersler, sakin ol her şeyin üstesinden gelebilirsin,” dedi güven veren sesiyle.
“Teşekkür ederim Karahan, iyi ki yanımdasın,” dedim içtenlikle. İkinci zilin çalmasıyla telefonları kapattık ve sınıfın yolunu tuttum.
İçeri girdiğimde yine Ulaş ve Ela dışındaki öğrenciler kalktı, benim Ulaş’tan çekeceğim var! Sırf bana gıcıklık olsun diye kıymetlisini kaldırmıyor ama yemezler...
“Evet çocuklar, öğrendiğime göre biyolojide hayli gerideymişsiniz, konular başlamış ama pek ilerleme olmamış ayrıca çoğu dersinizde boş geçmiş. Daha fazla zaman kaybetmeye gerek yok,” dediğim anda sınıfa bir koku yayıldı ama akıllara zarar.
Sırf ders işlenmesin diye koku bombası atmak ne kadar akıllıca ama?
Koku sınıfa yayıldıkça tüm öğrenciler ayaklanmaya başladı ve yüksek miktarda gürültüde peşinden geldi.
“Herkes yerine otursun! Camları açın, sınıfında patlatsanız bu ders işlenecek işte o kadar!” dedim yüksek sesle. Anlaşılan bu sınıf beni pek sevmedi. Daha ilk günden dersi sabote etmeye çalıştılar ama ben yılmam! Kokudan burnumun direği de sızlasa midem de bulansa bu dersi anlatacağım!
Elime aldığım tahta kalemiyle büyük harflerle ilk konuyu yazdım.
“Genden Proteine, ilk konumuz. Biraz işlemişsiniz fakat konuyu baştan almakta fayda var. Şimdi herkes defterini çıkarıp not tutmaya başlasın,” dediğimde itiraz nidaları yükseldi ama biliyorum ki biyoloji not tutmadan öğrenilmez.
Önemli noktaları tahtaya yazarak bir yandan da konunun ince ayrıntılarıyla birlikte anlatmaya başladım. Neyse ki koku bombasından sonra bir atraksiyon yaşanmadı güzelce dersimi anlattım. Ama fark ettim ki ara vermeden anlatmak bende etkiye sebep olmasa da, çocukları uyku moduna sürüklemişti. Bir daha ki derste bu ayrıntıyı göz önünde bulunduracağım.
Ders sonunda eşyalarını toparlayıp öğretmenler odasına gittim.
Aşkım hanımla oturup karşılıklı çaylarımızı içtik, “Buğlem hanım, ilk sınıfınızla dersiniz nasıl geçti?”
“Çok şükür iyiydi,” demekle yetindim.
“Bu okulun en yaramaz öğrencileri orada aileleri çok şımartmış, birde çocukların aileleri, okul aile birliğinde olunca şımarıklıkta sınır tanımıyorlar, duydum koku bombası atmışlar,” dedi hafif tebessümle.
“Evet oldu öyle bir aksilik.”
“Valla o kokuda yılmadan dersini anlatmıştım diye duydum,” derken meraklı bakışlarını üzerime dikti.
“Öyle yaptım.”
“O kokuya nasıl dayandı?”
“Görmezden geldim, sadece ben değil tüm sınıf kokuya katlanmak zorunda kaldı. Eğer bir kez müsamaha gösterip dersten çıkmalarına izin verseydim sık sık yapıp dersi sabote edeceklerdi ama şimdi aynısını yapmaları sıkar,” dedim kendimden emin bir vaziyette.
Hafif bir öksürür gibi oldu sonradan anladım 12/C sınıfı bu koku bombası olayını sadece benim için değil tüm dersler için yapıyorlarmış. Haliyle doğru dürüst ders işleyememişler. Kısaca kadını fena bozmuşum ama fark etmedim.
Üçüncü ders saati geldiğinde 11/B’nin yolunu tuttum, derse girmeden önce notlarımı hazırlamak çok iyi oldu. İlk sınıfında olan gibi tanışma evresi geçirip derse geçtik. Öğle molasına kadar da her şey olması gerektiği gibiydi.
Öğle molası geldiğinde notlarımı bana verilen dolaba bırakıp kilitledim tam öğretmenler odasından çıkmıştım ki birine tosladım. Çarptığım kişi düşmeyim diye belimden tuttuğunda kalbim ağzıma geldi.
Daha kafamı kaldırıp kim olduğuna bakmamıştım ama kimin geldiğini çok rahat anladım.
“Karahan?” dedim şaşkınlıkla kafamı kaldırırken.
“Kıymetlim,” dedi yumuşacık sesiyle.
“Bende tam seni arayacaktım.”
“Biraz erken geleyim dedim, hem şu saatlerce çalışmayı kabul ettiğin okulu görmek istedim.”
“İyi yaptın, gidelim mi kurt gibi acıktım,” derken çoktan toparlanmıştım. Karahan sağ elimi tutup bir adım atmıştı ki öğretmenler odasının kapısı açıldı.
Fizik öğretmeni Mete bey, “Buğlem hanım, gittiniz sandım,” dedi biraz panikle. Önce bana sonra Karahan’a baktı, “Öğretmen arkadaşlarla kararlaştırdık öğle yemeğine birlikte gideceğiz sizin de bize katılmanızdan onur duyarız,” dediğinde Karahan farkında olmadan tuttuğu elimi sıktı. Bu durum hoşuna gitmedi anlaşılan.
“Sağ olun Mete bey ama benim nişanlımla planlarım var, başka sefere bakarız artık, size şimdiden afiyet olsun,” dedikten sonra şaşkın bakışlar atan delime döndüm, “Gidelim mi çok açıktım,” dedim tebessümle.
Karahan yanımda yürüyerek bana eşlik etse de okul bahçesinden çıkıp kafelerden birine oturana kadar tek kelime etmedi.
Karşılıklı oturduğumuz da bakışlarımı gözlerine çevirip cevap vermesini bekledim.
“Sen,” dedi sustu.
“Ben?”
“Az önce o herife ne dedin?”
“Seninle planım olduğunu ve onlara katılamayacağımı söyledim.”
“Yok yok, sen orada başka bir şey söyledin,” derken beklentiyle yüzüme bakıyordu.
Neyi duymak istediğini bilsem de bozuntuya vermedim, “Allah Allah ne dedim ki?”
“Nişanlım dedin.”
“Diyemez miyim?”
“Dersin demesine de nereden çıktı?”
Karahan’a ikinci bir ağzı çıkmış gibi baktım, “El alemin adamıyla ne demeye aynı evde kalıyorum? Yada neden benim ihtiyaçlarını karşılamasına izin veriyorum? Babamın hayrına değil herhalde. Valla ben bilmem ciddi düşünmüyorsan şimdiden kendi yolumuza bakalım,” dedim ama öyle ciddi konuştum ki bu tavrıma ben bile şaşırdım.
Yüzü önce sinirden kasıldı sonra tam tersi yumuşadı ve kocaman sırıttı.
“Ben önce sevgili oluruz diye düşünüyordum,” dedi ama derken bile keyifle gülüyordu.
“Valla ben sevgilimle aynı evde kalmam, sevgili olmak istiyorsan en baştaki planımı devreye sokayım, sana yakın bir yerden ev tutayım bana fark etmez,” dedim rahat bir tavırla arkama yaslanırken.
“Buğlem, unut bu saçma fikri, başka ev falan yok, hem tanımadığın bir yerde tek başına nasıl kalacaksın?”
“İnsan zamanla pek çok şey alışıyor,” demekle yetindim.
Karahan’ın konuşmasına fırsat kalmadan garson geldi ve siparişlerimizi aldı. Garson gider gitmez konuşmaya başladı.
“Böyle kuru kuru nişanlım mı diyeceksin?” diye sordu.
İlk başta ne demek istediğini anlamadım, “Nasıl yani?”
“Ben böyle hayal etmedim, nişanımız daha özel olmalı.”
“Orası öyle ama çevreye de bir şey söylememiz gerekiyor Karahan, millet kim bilir arkamızdan neler söyler?”
“Kimin umurunda ki? Sen el alemi boş ver biz huzurlu mutlu olalım da gerisi fasa fiso.”
“Öyle olsun bakalım,” dedim sadece.
Ondan nişanlım olarak söz etmem hoşuna gitmişti ama yine de bize özel olacak bir şeyi oldu bittiyse getirmek istemediği açık.
Gelen yemeklerimizi sükunet içinde yedik gelen kahvelerimizi içerken yan masada oturan muhtemelen üniversite öğrencisi olan bir kaç kız dikkatimi çekti.
Sanki halt varmış gibi Karahan’a bakıp bakıp kıkırdıyorlar. Sonra gel de kıskanma!
“Karahan, senden nişanlım olarak söz etmemden rahatsız mı oldun?”
Hemen masadaki elimi tutup tebessümle baktı, ama ben senin yanağındaki gamzeye ölürüm ki...
“Duymayı hayal edemeyeceğim kadar muhteşem bir andı. Sen böyle devam et, nişanımızı ben özel kılarım,” dedi kendinden emin bir tavırla.
Bileğime taktığı bilekliği okşadı, “Formayı ne zaman giyineceksin?” diye sordu hevesle.
“Bilemiyorum artık,” dedim imalı bir sesle.
Tek kaşını havaya kaldırıp, “Bugün giyer misin?” diye sordu.
“Sanmıyorum,” dedim. Anında suratı düştü ama ben yapacağımı biliyorum.
Eh onun planları varsa benimde planlarım var. Pazar akşamı yani iki gün sonra Trabzon’un maçı var eh o zaman giymem gayet iyi olacak. Üstelik maç Galatasaray ile olacak, ona daha büyük bir hediye veremem sanırım. Kendi tuttuğum takımın değil onun tuttuğu takımın formasını giyeceğim.
Kafeden çıktıktan sonra yanaklarını sulu sulu öpüp, “Ben buradan okula geçerim sen geç kalma,” dedim. Cuma namazını gideceğini söylediği içi onu fazla oyalanmadan gönderdim.
Okulun gerin kalan kısmı gayet normal geçmişti, son iki saatim boş olduğu için gerekli belgeleri teslim edip önümüzdeki haftanın konularını hazırlayıp okuldan çıktım.
Öğlen Karahan’ı hem mutlu edip hem de biraz da olsa canını sıktığım için kendimi suçlu hissettim.
Ve sürpriz yapmaya karar verdim önce beyaz eşya dükkanına gidip bir fırın aldım akşam altı gibi eve teslim edeceklerini söylediler. Bende onlar gelene kadar market alışverişi yapmaya karar verdim. Karahan gün içinde ihtiyacımız olacak her şeyi aldığı için çok bir şey almama gerek yok. Sadece pasta malzemeleri alsam yeter.
Markete girdikten sonra bir araba çekip aklıma ne geldiyse aldım, marketten çıkarken elim kolum doluydu sözde çok bir şey almayacaktım.
Eve geldim de elimdeki poşetleri mutfağa bırakıp soluğu odamda aldım, hızlıca üzerimi değiştirip elimi yüzümü yıkadım. Saçlarımı da toplayınca mutfağa girmem için bir engel kalmadı.
Akşam yemeği için mönümü kafamda netleştirdikten sonra hızlıca yemeği yapmaya koyuldum. Domates çorbası, salata, et sote ve pilav. Bence gayet güzel bir akşam yemeği olacak.
Akşam yemeği bittikten sonra ki yapımı nereden baksan üç saatimi almıştı, soluklanmadan pasta kreması hazırladım geriye sadece keki yapmak kalsın biraz daha işim kolaylaşır dedim. Öylede oldu. Oturup dinlenmeye vakit bulamadan fırını aldığım yerden geldiler, fırının nasıl çalışacağını anlatıp gittiler. Bende hızlıca kek hamurunu çırpıp fırına verdim. Şöyle bol çikolatalı pasta kimse hayır diyemez...
Pasta bittiğinde çalan telefonumu almak için odama döndüm.
Karahan’dan başka kim arayabilir ki oy benim bir tanecik delim...
“Efendim canım?”
“Neredesin?” dedi biraz tavırlı bir şekilde.
“Eve geldim ne oldu ki?”
“Salonun ışığı yanmıyor da onun için sordum, iki dakikaya evdeyim istediğin bir şey var mı?”
“Mutfaktaydım ondan salonun ışğı yanmıyor, bir şey istemiyorum canım gel bekliyorum.”
Telefonu kapatınca hızla masayı kurdum, ben masayı kurana kadar da Karahan geldi.
Kapıyı açıp, “Hoş geldin,” dedim kocaman gülümserken.
“Hoş buldum kıymetlim, ben elimi yüzümü yıkayıp geliyorum.”
Karahan banyoya gittiğinde bende son kez masaya baktım bende gayet iyi iş çıkardım.
“Kıymetlim, döktürmüşsün,” derken arkamdan gelip sıkıca belime sarıldı. İşte o an tabiri caizse kalbim ağzıma attı. Heyecan yüzünden yakanlarım kızarırken, “Yemekler soğumadan oturalım mı?” diyebildim.
Boynumun kenarından usulca öpüp derin bir soluk aldığında daha önce hissetmediğim bir hisse kapıldım. Karnıma kelebek mi tırtıl mı bilmem ama her neyse fena halde kıpraşıyordu. Karahan masadaki yerini alınca kokusundan ve kollarından kurtulmanın verdiği rahatlıkla nefes alıp çorbaları doldurdum ve karşısına oturdum.
“Okulda canını sıkacak bir şey oldu mu?” derken bir yandan da çorbasını içiyordu. Biraz tuzsuz olmuş ama halledilemeyecek bir sorun değil.
“Eğlendim bile diyebilirim, ilk dersim sorumlu olduğum sınıftı öğrencilerden biri öğretmenlikle zaman kaybetmem gerektiğini söyledi. Benim için önerdiği meslek mankenlik,” dediğimde garibim içtiği çorbayı boğazına aldırdı. Tabi başladı öksürmeye. Hızla kalkıp bir bardak su verdim.
“Fesuphanallah! Ona neymiş? Densiz velet işte!”
“Ay canım sanki ona uyup manken olacağım?”
“Ol bir de istersen!” dedi sert bakışlarını üzerime dikerken.
“Ay ne var çok güzel manken olur benden.”
“Buğlem!” dedi yüksek bir sesle.
“Ay aman demedim bir şey.”
“Şu densiz velet dışında neler yaptın?”
Karahan tam çorbasını içiyordu ki, “Sınıfa bomba attılar,” deyince çorba tekrar boğazına kaçtı. Bu sefer öksürük biraz daha zor geçti.
“Buğlem ne diyorsun sen Allah aşkına derdin beni kalpten götürmek mi?”
“Ay yok vallahi öyle bir derdim, çocuklardan biri ders kaynasın diye koku bombası atmış ama gerçek bomba atsaydı bu kadar kötü olmazdı herhalde.”
Karahan arkasına yaslanıp, “Allah’ın sen bana sabır ver. Güzel gözlüm bak bari alıştıra alıştıra şöyle, valla kalbime inecek. Daha ilk günden bu kadar olay normal değil bak gel yol yakınken dön,” dedi yumuşak bir tonla.
“Yok olmaz okula alıştım hatta arkadaş bile edindim.”
“Buglem güzelim, ya başına bir gelirse?”
Biten çorba kaselerini alıp et sote ve pilavı servis ettikten sonra yerime geçtim.
“Allah aşkına sende öğrenciydin şöyle kaç tane öğretmenine zarar vermek istedin? Onların derdi ders işlenmesin, lak lak yapalım, gezelim, eğlenelim, sınavlara çalışmadan sınıfı geçelim derdindeler. Onlardan bana fiziksel bir zarar gelmez, merak etme, ben çok eğlendim. Ha burnunun direği sızladı o ayrı,” derken yemeğimizi bitirdik. Savunmadan sonra bir şey diyemedi. Yemeğimizin geri kalanını sakince yedik.
Ben mutfağı toplarken Karahan’da çayı demledi. “Bir film izleriz değil mi?”
“İzleriz tabi ama sen seç. Benim seçtiklerimi beğenmezsin yok romantik, yok dram yok o yok bu... En iyisi kendi sevdiğini seç ben her türlü film izlerim,” dedikten sonra çay bardaklarını hazırladım.
“Tamam güzelim ikimizin izleyeceği türde bir film seçerim,” dedikten sonra salona geçti.
Bende dolapları talan emip patlatmalık mısır buldum ve elime geçen bir tencerede patlatmaya başladım bir yandan da pastayı kesip tabaklara servis ettim.
Mutfaktaki tüm işim bittiğinde elimdeki tepsiyle salona geçtim, tepsiyi orta sehpaya bıraktım.
“Sen pastayı ne ara aldın?” diye sordu meraklı bakışlar atarken.
“Almadım canım yaptım,” dedim gururla.
“İyide evde fırın yok ki?”
“Onu da aldım, hatta mutfakta ama sen yemek yerken fark etmedim bile.”
“E deseydin ben alırdım ne diye kendini zorladın ki?” dedi biraz tavırlı bir şekilde.
“Kendimi zorlamadım, hem senin eve gelmeni bekleseydim pastayı yapamazdım.”
“Buğlem o fırını eve nasıl taşıdın?” diye sorduğunda durumu başka yere çekmesin diye yanına oturup başımı göğsüne yasladım.
“Hadi filmi başlat,” dedim. Zira konuyu değiştirmesem ve gelen görevliler yüzünden sağlam bir kavgaya başlayacakmışız gibi hissediyorum.
Ben taşıdım desem yalan olacak, taşımadım görevliler getirdiler desem olay olacak, en iyisi fazla kurcalamadan konuyu kapatmak.
“Buğlem,” dedi az öncekinden daha yumuşak bir sesle.
“Efendim?”
“Ölümüm senin elinden olacak,” dedi başımın üzerine bir öpücük kondururken.
“Tövbe de Allah korusun!”
Cevap olarak sadece kollarını bedenime sıkıca dolayıp filmi başlattı, başımın altında atan kalbini sesine öyle odaklandım ki, kokusu başımı öyle döndürdü ki filmden zerre kadar bir şey anlamadım.
Bir ara mısırı kucağıma alıp Karahan’ın ağzına tıkmaya başlamıştım ki, bu benim için daha keyifliydi.
“Çaylar buz gibi oldu,” diye dert yanarken Karahan kucağından kalkıp çayları tazelememe bile müsaade etmedi. Sadece pasta tabaklarından birini zor aldım.
İlk çatalı alıp Karahan’ın ağzına tutup, ilk lokmadan sonra başını bana çevirip, “Hatun, sen bu okul işini falan boş ver gel biz sana kafe açalım valla köşeyi döneriz,” dediğinde keyifle sırıttım.
“O kadar güzel mi olmuş yani?”
“Enfes,” dedi ama yüzünde muzur bir sırıtış vardı.
Karahan’ın çatalıyla bir parça alıp ağzıma attım o an Karahan’ın kollarından nasıl çıkıp banyoya koştum hatırlamıyorum.
Solona döndüğümde yüzümde oldukça sinirli bir ifade vardı.
“Aşk olsun Karahan!” dedim sitemle.
“Valla bence de aşk olsun,” derken keyifle sırıtıyordu.
“Şeker kavanozunun içine neden tuz koydun? Tuzlu bir o kadar da çikolatalı pasta yemek zorunda kaldık.”
Yüzünde kocaman bir sırıtışla, “Valla ben dolaylı yoldan tuzlu kahve içerim umuduyla kavanozlarda ki şeker ve tuzun yerlerini değiştirdim, kısmet tuzlu pastayaymış,” demez mi?
****
Yeni bölüm Perşembe günü gelecek canlarım benim.
Bölüm nasıldı?
Sizce gelecek bölümde neler olacak?
Gelecek bölümde neler olsun istersiniz?
Nasıl bir çift okumak istersiniz?
Sizi seviyorum.
Elif Diril
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PEK KIYMETLİM
Romance(Pek Kıymetlim adı ve konusu bakımından ilk kitaptır.) Aşkın en "Deli" hali... O akşama kadar gerçekten çok mutluydum, okulumu bitirip evime dönmüştüm ve düşünmemi gerektirecek hiç bir derdim yoktu. Şey demişti Ercan amca, "Senin kızın olmasaydı, be...