14: Final [1/2]; When all I speak is static screams

7.6K 764 296
                                    


-11 ay sonra-

Herkesin hayatını yöneten birileri elbette vardır. Kabul etmek istemediği şeyleri tek bir gülümsemesiyle, bir ricasıyla kabul ettirebilecek baskınlıkta, ağlarken veya gülerken yanında olmasını istediği, kimseyle paylaşmak istemediği birileri vardır mutlaka. Bunun bir 'arkadaş' olmasına gerek yok. Bu kişi, kişinin annesi de olabilir, kişinin kendisi de.

Benim hayatım -tahmin edilmesi çok kolay olduğu gibi- Jungkook üzerine kuruluydu. Nefret ettiğim şeyleri bana tek bir gülümsemesiyle yaptırmıştı. Ağlarken başımı yasladığım omuz onunkiydi. Masum gülümsemesiyle aklımı başımdan alıp beni muma çevirmişti.

O yanınca yanıyor, o sönünce yanmaya devam ediyordum çünkü unutmazdım ben hiçbir şeyi. Çektiğimiz acıları, ona gelen en ufak bir hakareti unutmazdım. Kin tutmaktan ve tutanlardan nefret eden ben, Jungkooka önceden en hafifinden de olsa hakaret eden birini gördüğümde parmağımla onu işaret edip söylediklerini yüzüne vurmak istiyordum. Ama tabi ki bunu yapmıyordum. Çünkü melek gibi bir sevgilim varken şeytana uymak salaklık olurdu.

Canının yandığını gördüğümde içimde kopan fırtınaların haddi hesabı olmazdı. Gözlerini kapattığında dünyam kararan çocuğun canı acıdığında bana sığınması, canımı daha çok yakıyordu. Çünkü genelde onu üzen, canını yakan kişi ben oluyordum.

Yıllardır süregelen bir ilişkimiz vardı sonuçta. Elbette kavgalarımız, kırgınlıklarımız oluyordu fakat aşıyorduk biz. Birlikte olduğumuz sürece her türlü sorunun üstesinden geliyorduk. Hayatımızın problemli bir şekilde geçtiğini de varsayarsak bunlara alışmamızın normal olduğunu söylemek yalan olmazdı sanırım.

Hayatım bataklıktan farksızdı. Boynuma kadar batmıştım, batmaya da devam ediyordum. Devam ederken bir gün tanımadığım eller bir anda kavramıştı ellerimi. Beni yavaş yavaş çıkarmıştı çukurdan. O gülümseyince hissetmeye başlamıştım uzuvlarımı. Kahkaha atınca midem kasılmıştı. Gözlerime baktığında kapanması ve bir daha açılmaması için dua ettiğim gözlerimi kırpmak bile istememiştim.

Hayatımda düzenin herhangi bir harfine dahi yer yokken, onunla tanıştıktan sonra hayatımda düzensiz hiçbir şey kalmamıştı. Yemek yemekten tutun, onu izlemeye kadar her şey düzenliydi. Ve ben bu düzen içinde nefes aldığımı hissetmiştim. Bana nefes aldırttığını hissetmiştim.

Ama fark etmediğim şeyler de vardı.

Beni kurtarmaya çalışırken, o batıyordu. Beni ne kadar kurtardıysa o da o kadar batmıştı. Bunu geç fark etmiştim ve ben onun gibi güçlü değildim. Onu çıkarmak yerine ben de yine onunla birlikte batmayı seçmiştim.

O, batarken bile gülümsüyordu. Tıpkı bacaklarını kaybettikten sonra yaptığı gibi.

Şu an pantolonunun içine girmeye çalışırken, onu ayakta tutmak için bedenine sardığım kollarımın arasında bir güvercin çırpınıyormuş gibi hissediyordum.

"Ah, sikeceğim" demişti pes ederek pantolonunun belini bırakırken. "Beni yatağa bırak. Olmuyor."

"Diyorum sana, ayı gibi oldun. Hala o küçücük pantolona girmeye çalışıyorsun"

Kıkırdayarak pantolonunu tamamen çıkartıp ona yavaş yavaş adım attırmış ve yatağa oturtmuştum. Jungkook artık birinden destek aldığı süre boyunca ayakta durabiliyordu. Tamam, ağırlığının çoğunu onu tutan kişiye verse de sonuç olarak ayakta durabiliyordu. Dizlerini zor da olsa hareket ettirebiliyor, yardım alarak küçük adımlar atabiliyordu. Tek başına çok uzun süre ayakta kalamıyordu tabi ama olsun. Bu bizim için mucize değerinde olan çok büyük bir gelişmeydi.

skyrocket; taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin