Düzenlenerek tekrar yazılmıştır. Keyifli okumalarr
Sokakların duvarlarında yansıyan benden başka birisi vardı. Ne zaman sokağa adım atsam ismim harici her yüzüm değişirdi. Çiseleyen yağmurla birlikte yürürken ellerimi hırkamın cebine koydum. Sabahın güneşine uyup, montumu almamıştım. Sokağa girdiğimde beni karşılayan altı katlı, gri renkli apartmanın kenarlarında olan çatlaklara baktım. Ne zaman sokağa girsem ilk bu çatlaklara bakınırdım. Ardından giriş katına bakardım. Genelde orada annem benim yolumu gözler olurdu. Ama perdesi çekili ve camı kapalıydı. Demek ki endişelendirecek bir saatte gelmemiştim.
Dış kapının önünde durarak, zile bastım. Birkaç dakika geçmeden kapı açıldı. Papatya desenli demirliği tuttum ve içeri doğru iterek açtım. İçeri girdiğimde sarı renkli ışık otomatik olarak açıldı ve sarı renkli mermerlerle sarılı koridor daha da sarardı. Bu da sarı renginden nefret etmeme sebep olurdu. Evin kahverengi çelik kapısı aralanmıştı.
Kapının önünde ayakkabılarımı çıkartarak, kapıyı biraz daha açtım ve içeri girdim. Ev, patatesli sulu yemek kokuyordu. Kapıyı arkamdan kapatarak, "ne güzel koku bu," diye seslendim.
"Hoş geldin,"diyen annemin sesi mutfaktan geliyordu. Çantamı kapının eşiğine bırakarak mutfağa gittim. Annem, bana döndü. Bileğiyle gözüne düşen yazmasını yukarı çekti. "Nasıldı?" dedi.
Omuz silktim. "İyiydi," dedim ve doğrama tahtasındaki salatadan alarak ağzıma attım. Annem, başını yana eğdi. "Yaramaz yahu!"
Diğer sebzeleri keserken, "üstünü değiş de sofra kur, baban gelir şimdi," dedi. Başımı salladım ve odama geçmek için mutfaktan çıktım. Odaya geçtiğimde kapıyı ardımdan kapattım. Hırkamı çıkartarak siyah nevresimli yatağımın üstüne koydum. Dolaptan gri eşofman takımımı çıkardım ve giyindim. Saçımı topladıktan sonra lavaboya girdim. Elimi yüzümü yıkamak için musluğu açtım ve suyun sıcak olmasını beklemeden hızla yıkadım. Aynada alnımdaki sivilceler artmıştı. Koyu kahve gözlerim solgundu ve göz altlarım daha da morlaşmıştı. Daha fazla görmek istemediğim görüntüyle havluyu alarak çıktım. Annem masaya örtüyü sermişti. Yüzümü hızla kuruttum. Anneme yardım etmek için mutfağa geçtim.
Doldurduğu tabakları masaya koyarken, kapı çaldı. Masaya tabağı koyduktan sonra hızla kapıyı açtım. "Hoş geldin baba," diyerek, kapıyı biraz daha açtım. Babam, ayakkabıları içeride çıkarttığından hemen girdi. Kapıyı kapatırken, annem seslendi. "Hoş geldin Orhan."
Babam montunu asarken ben de mutfağa gittim. "Nida, Fatma geldi mi?" diye sorarken yemekleri doldurdu. Başımı iki yana salladım. "Gelmediler ama bu akşam burada olurlar."
Fatma, bu sokaktaki tek yakın arkadaşımdı. Ondan başka konuştuğum biri yoktu. Annesi ve babası boşanmıştı ve 9 yaşındayken buraya taşımışlardı. Babası Ankara'da yaşıyordu. Babasının rahatsızlığından dolayı 1 haftalığına Ankara'ya gitmişlerdi.
Sofraya oturduğumuzda konu bu yıl gireceğim sınava gelmişti. Neden bu konu açılıyordu, diye içimden geçirirken, annem bombayı patlattı. "Dershaneye yazılmak istemediğine emin misin?"
Kaşığımla oynarken, "eminim," dedim. "Denemeleri yeterli."
Annem başını salladı. "Sen biliyorsun en iyi," dedi. Babam, "tek başına olur mu ki?" diye sordu. Nefes verdim. "Oluyor, hem ben sevmem o ortamları."
Annem gülerek, "aman, sanki nasıl ortama sokuyorum seni, o nasıl laf?" dedi. Omuz silktim. "Öyle bir laf işte. Sevmiyorum."
Annem gözlerini kıstı. "Ne yapıyorsan yap, karışmıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
2630. Sokak
أدب المراهقينDört duvara sıkışmış hislerinin arasında kalan Nida, sokakların tozu ona değdiğinde kendisini hiç beklemediği bir durumun içinde bulur. Bu toz sadece ona bulaşmamıştır: Bir taraftan sarsıntıya uğrayan dostluğu ve yeni tanıştığı hisleriyle girdiği mü...