13. Bölüm
Her şey bomboştu. Dikilmiş olduğum yoğun bakımın önünde kapının arkasını görebilecekmişim gibi bakmamdan tutun orada yatanların Taehyung ve ailesi olması kadar boştu her şey. Sinirlenip aceleyle kapattığım telefondan büyük bir pişmanlık duyuyordum. Belki konuşmayı uzatsaydım sesimi her duyuşunda yaptığı gibi arabayı biraz daha yavaş kullanabilirdi. Dikkatini dağıtan sesim onun hayatını kurtarabilirdi. Ameliyattan çıkalı iki gün olmuştu. Taehyung'un telefonundan arandığımda geç kaldığı için kızmak üzereyken hastaneye çağırılalı iki gün olmuştu. Yoongi hyung yerde oturup boş gözlerle karşısına bakalı, Jimin onun yanında sessizce gözyaşlarını dökmeye başlayalı iki gün olmuştu. Taehyung oraya gireli iki gün olmuştu.
Jin hyung bana elindeki suyu uzattığında kantine gittiklerini bile fark etmediğimi anladım. Zaten şu anda Taehyung'dan başka bir şeye odaklanmam olanaksızdı. Gülümsemeye çalıştığım yüzümde mimik oynamadığını anlayınca Jin hyungu daha fazla bekletmemek adına elindeki suya uzandım. Boğazlarım fazlaca kurumuştu. Aynı zamanda uzun süredir de konuşmuyordum. Aynı yavaşlıkla suyun kapağını açtım. Kendimi yıllardır hareket etmiyormuş gibi hissetmem normal miydi? Suyu içmeden önce boğazımı temizleme gereksinimi duydum. Jin hyung da zaten Namjoon hyungun yanına yerleşmişti.
Daha Taehyung ile Jin hyungun kafesinin altını üstüne getirecektik ve bunu defalarca yapmaya devam edecektik. Hem-hem daha Taehyung bana evlenme bile teklif etmemişti! O yüzden kesinlikle gidemezdi bir yere. Onu bırakmazdım. O da beni bırakmamak zorundaydı. Lunaparktaki her türlü oyuncağa binip herkesi rahatsız edecektik. Daha köpek almak için Taehyung'u ikna bile edememiştim. Birden atmaya başladığım kahkahalar koridorda bulunan insanların bana bakmasına neden oldu. Engel olamıyordum. Elimdeki suyun yere düşmesine, boşta kalan ellerimin saçlarımı çekiştirmesine ve kahkahalarıma engel olamıyordum. En yakınımda bulunan Jimin'in hafif tutuşlarını hissettim. Ellerimi çekmeye çalışıyordu. Krizde gibiydim. Yüzümün ıslanması da ağladığımı gösterirken benim yaptığım hiçbir şey yoktu.
Bağırmalar duydum. Zihnim boşalıyordu ama tutuşumu gevşetemiyordum. Koşarak bana doğru gelen insanlar gördüm. Üzerlerindeki önlüklere bakılırsa hemşire olmalıydılar? Bu halimle nasıl bunları ayırt edebildiğime şaşarken sonrasında gelen karanlıkla yığılmıştım. Kolumdan iğnenin çıkışını hissettim. Ne ara derimden içeri girmişti ki? Ayağa kalkmaya çalıştım son kalan güç kırıntımla. Dengemi sağlayamadan öne doğru savruldum. Zaten sonrası da bomboştu. Şu iki günde hissettiğim gibi.
***
"Sence onu uyandırmalı mıyız?" Kulağıma ulaşan fısıltı şeklindeki konuşmayla kendime gelmeye çalıştım.
"Jimin, doktor kendisi uyanmadığı sürece biz ne yaparsak yapalım uyanmayacağını söyledi ya. Niye bu kadar ısrar ediyorsun?" Gittikçe yükselen sesle orantılı olarak kendini gösteren baş ağrım da artmaya başladı. En son ne olmuştu?
"Ama hyung... Sen de biliyorsun Taehyung-" Taehyung? Taehyung! Tabi ya! Yerimde doğrulmaya çalıştım. Daha gözlerimi bile açamazken bu yaptığım koca bir hatadan başka bir şey değildi. Ağzımdan kaçan acı dolu inlemeyle azıcık uzaklaştığım yatağa sert bir şekilde düştüm. Duyduğum ayak seslerine kapının aceleyle açılıp kapanması eklendiğinde gözlerimi açmayı akıl edebildim.
Jimin'in yanı başımda elimi tutmak istiyormuş da zarar vereceğinden korkuyormuş gibi bir ifadeye bürünmesinden dolayı eline uzandım. Hemen arkasından da yüzüne yayılan tebessümü izledim. Sol tarafımda bulunan hemşire de dikkatimi çekebilmiş olmanın verdiği rahatlamayla önce gözlerime ışık tutup geri kalan değerlerimi kontrol etmeye başladı. O bana vücuduma uyguladığı şeyleri hissedip hissetmediğimi sorarken onu umursamadan içimde bulduğum güç kırıntılarıyla fısıldadım.
"Taehyung?" Jimin dudaklarını birbirine bastırıp susmayı tercih ederken Jimin'in omzuna elini koymuş Yoongi hyung derin bir nefes bıraktı. Bu konuşmayı onun yapacağının belirtisiydi. Tam ağzını açıp bir şey söyleyecekken hemşirenin konuşması buna engel oldu.
"Dört gün önce trafik kazası geçirip gelen aileden mi bahsediyorsunuz?" Dört gün mü? Ben iki gündür bu boktan odada ne halt ediyordum? Kendime kızmayı sonraya erteleyip sakin kalmaya çalışarak kadını onayladım.
"Ah, onlara çok üzülüyorum. Resmen bir aile yok oldu. Neyse diğer hastalarıma bakmalıyım. Lütfen dinlenmeye devam edin. Görüşmek üzere." deyip yanında getirdikleriyle odadan çıktı.
Jimin bir şey söylemek ister gibi ağzını açıp kapatıyor ama tek bir kelime bile edemiyordu. Gözlerinin dolmaya başladığını fark ettim. En kötüsü de benim şu an tepkisiz kalmamdı. Belki de bir şeyleri kırıp dökmem gerekiyordu? Yoongi Jimin'i arkasına alırken yutkundu. Sanırım nasıl açıklayacağını bilemediğindendi. Boğazını temizledi. Kendini hazır hissetmeye çalışıyor olmalıydı.
"Jungkook... Sen uyurken bazı gelişmeler oldu." Gözlerini Yoongi hyungdan beklenmeyecek şekilde etrafta gezdirip duruyordu. Oysaki o hep gözlerinizin içine bakarak konuşurdu.
"Taehyung ve ailesi yoğun bakımdan çıktılar." Ne zaman tuttuğumu bilmediğim nefesimi yavaşça verdim. Ama hemşire o aileye üzüldüğünü söylemişti? Kuruyan boğazımla yutkunmak zorunda kaldım.
"Hyung, peki neredeler?" Benim yatakta doğrulmamı sağladı. Sanırım onu görmek istediğimi biliyordu. İki gündür burada yeterince boşa zaman kaybetmiştim zaten.
"Taehyung normal odaya alındı. Gel benimle." Hemşirenin çıkardığı serum sayesinde bir de onun için vakit kaybetmemiştim. Ayaklarımın üzerine bastığımda sağlayamadığım dengem Jimin'in aceleyle diğer koluma girmesine neden oldu. Sanki trafik kazasını geçiren benmişim gibi davranmaları da ayrı bir ironiydi.
"Min Hye teyze ve-" Gelen farkındalıkla duraksadım. Olamazdı değil mi? "Neden sadece Taehyung'dan bahsediyorsunuz? Onlara ne oldu?" Ses tonum kırılırken sakin kalmak elde değildi. Peki ya Taehyung? Öğrenince ne yapacaktı?
"Taehyung seni sorup duruyordu Jungkook. İstersen önce onun yanına gidelim?" Her zamanki gibi bu durumlarda konuşan Yoongi hyungtu.
"Tae uyandı mı?! O zaman niye burada duruyoruz. Onu görmem lazım hadi." Kollarından kurtuldum ve bir o yana bir bu yana nasıl hızlı gidiliyorsa koridorlarda dolaşmaya başladım. Ama bir şeyi unutmuştum. Arkamdan ağır adımlarla gelen ikiliye dönüp bağırdım. O an hastanede olmam pek de umurumda değildi.
"Hyung hangi oda?" Ona gideceğim için içimde oluşan heyecanla yerimde duramıyordum.
"209."
Yine onları beklemeden ilerlemeye başladım. Aynı katta olduğumuza sevinerek tabiri caizse odaya daldım. Namjoon hyung ve Seokjin hyungun arasına girmeye çalışan Hoseok hyung ve yüzünde tebessümle onları izleyen benim yakışıklı sevgilim. Manzara tam olarak böyleydi. Bu mutlu tabloya gözleri anında dolan ben de eklenince tam olmuştu. Hepsi şaşkın bir şekilde bana bakarken Taehyung yavaşça kollarını açtı. Ağrısından olsa gerek buruşan yüzü pek de açmasına izin vermemişti anlaşılan. Ağlayarak koştum ona. Canını acıtmamaya çalışarak sarıldım. Hastane kokusu sinmiş olsa da doya doya çektim kokusunu ciğerlerime. Öptüm hasret kaldığım yüzünün her bir yerini. Geri çekildiğimde karşımda küçük bir çocuk buldum. Tüm acısıyla bana bakan küçücük bir çocuk...
Yanına kıvrılıp canını acıtmayacak şekilde sarıldığımda ise fısıldadım.
"Artık ben senin ailenim. Hem sevgilin, hemgelecekteki eşin, hem annen, hem babanım. Sen benim nasıl her şeyimsen ben desenin her şeyin olacağım Kim Taehyung."
Jungkook vlive yayınında "I purple you" yazdığımı gördü ve okudu sdgvbfhsdnf ölüyordum arkadaşlar ss falan aldım hep dsbhfdsf sanırım o sırada düz yazıların arasındaki mor kalplerle dikkatini çektim. OF ÇOK GÜZELDİ AĞAĞAĞAĞ
Hikayeye gelirsek de yakın zamanda final yapmaya çalışacağım. Kendinize iyi bakın. Taekook'la kalın ♥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Miss You/TaeKook
Fanfic"Sen benim kırmızı saçlarımı çok severdin. Uyan. Bu sefer senin boyamana izin vereceğim." Bitkisel hayattaydı ve doktorlar bir yıldan uzun sürerse normal hayata dönmesinin zor olacağını söylüyorlardı.