Siyah güllerin sahibi
Önümde duran iki farklı renkte güle baktığımda, Lema'nın ellerinden kayıp yere düşen beyaz güller aklıma gelmişti. Beyaz güller onun masumiyetinin ve saflığının temsili gibiydi. Peki ya diğer gül, siyah güller ilk ne zaman soğuk taşları süslemişti. İlk ne zaman kimi çağrıştırmaya başlamıştı.
Siyah ölümün ve yasın rengi haline gelirken, siyah güller neden farklı bir anlam ifade etmişti. Belki de ölüm yeni bir başlangıç olduğu için eski düzenin bozulacağı ve yeni bir devrim olacağının bir işareti olabilir miydi?
Birbirine zıt iki renkte gülü iki küçük vazoya koymak için ayağa kalktığımda karşımda beliren ruhu görerek karanlığın ve ölümün temsili siyahı düşmüştü ellerimden. Yanıma yaklaşan ruh yerden gülü alarak köşede duran vazoların yanına gittiğinde "Beşinci ruh.." diye ona hitap etmiştim.
Beşinci ruh tatlı bir ses tonuyla "Bir zamanlar bu arazinin toprakları sahipti en güzel güllere, bir çok kişiyi kıskandırırdı renkleri.. Ama yavaş yavaş kayboldu renkleri.. Masumiyetin ve saflığın beyazı.. Karanlığın ve ölümün temsili siyahı dışında solup gittiler hepsi birer birer.. Ne yazık.." dediğinde siyah gülü vazonun içine bırakmıştı. Yanına giderek beyaz gülü bıraktığımda "Yaşanmışlıklar güçlendirir insanı ve yaşayacaklarından korkmaz insan daha fazla.." demişti. Avuçları arasında oluşan bir gül iki zıt rengin bir dalda buluşmasını sağlamıştı. Gülü bana doğru uzattığında elinden alarak kendimi geçmişin renkli çiçekleri arasında bulmuştum.
Gül fidanları arasında dolanan genç kız gözüne kestirdiği kırmızı bir gülü alarak eve doğru ilerlediğinde kapı da genç bir adama rastlayarak duraksamıştı. "Ne güzel bir gül, tıpkı al al olmuş yanaklarınızın rengi gibi.." demesiyle kız utanarak içeri kaçmıştı. Odasına koşarak çıktığında kırmızı gülü dudaklarına götürerek gözlerini yummuş ve o güzel kokuyu içine çekerek doldurmuştu ciğerlerini.. Yanına gelen annesi "Az önce çıkan genç adamın kim olduğunu anladığını umuyorum. Asıl karar senindir." dediğinde kız heyecanla annesine bakarak genç adamı ilk kez görmesine rağmen teklifinin kararını babasına bırakmıştı. Annesi kızına sıcak bir içtenlikle gülümsediğinde onunda bu evliliğe razı olduğunu anlayarak babasına haber vermek için yanından ayrılmıştı.
Zaman akıp gittiğinde kız ve adam bir yuva kurmuşlardı kendilerine ama lanet mutluluklarına bir gölge düşürerek soldurmuştu bu aşkı, kız hüzünlü bir şekilde güllerin arasında dolaşırken ona eşlik eden kişiyle konuşmaya başlamıştı. "Artık benim sıram geldi.." demesiyle kadın "Lütfen böyle söyleme." diyerek ellerini avuçları arasında sarmıştı.
"Bahçemizde solup giden güller gibi.. Artık yeşermeyen bir toprağa sahip gibiyim. Ailemizin laneti ellerimde kalan kara bir lekeden farklı değil. Geçmişin kabusları mutluluğumuzun üzerinde sadece bir gölgeye sahip, ben sadece mutlu olabilmeyi ummuştum. Benimle birlikte onunda mutsuz olabileceğini değil."
Kız meşe ağacının tam altında durduğunda görü son bulmuştu. Gözümden akan bir damla yaşı silerek "Siyah güllerin sahibi, aşık olduğun ve mutsuzluğa sürüklemek istemediğin kişi.." demiştim.
"Doğru olduğunu düşündüğüm için ona veda edemedim. Ama o hiçbir zaman bana veda etmedi. Her yeni başladığı güne siyah gülleriyle yanımda uyandı, son nefesine kadar. "
"Böylesi bir aşk kendi yaşamından bile vazgeçmeye değerse saygı duyulması gereken en değerli şeydir."
"Ellerinde olan gül gibi her ne kadar zıt renkte olasalar bile, ikisi de bir dalda olabilir. Azelya, bu savaşı durdurabilecek tek kişi sensin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
XIII Kayıp Ruh
FantasyBir lanet, ikiz kız kardeş ve yasak bir aşkın hikayesi.. Geçmişin izlerini taşıyan, ihanetin ve sırların yaşandığı meşe ağacının altında yaşamlar ölümle son bulmuşken, lanet herkes için yeni başlamıştı. Azelya'nın ailesinden geriye sahip olduğu tek...