Özel Bölüm

3.5K 201 0
                                    

Gaye'den

En büyük zaaflarımızdan biri; elimizin altında olan şeyleri ve yakınımızda bulunan insanları gereğince değerlendirip kıymetini bilmememizdir.
Bu belki alışkanlarımızın yarattığı vurdumduymazlıktır.  Bilmiyorum yada biliyorum ama bilmemezlikten gelmeyi tercih ediyorum. Hergün gördüğümüz ve görmekle bildiğimizi sandığımız şeyler üzerine düşünmek aklımıza bile gelmez.  Ne zaman ki kaybederiz o zaman gelir aklımıza düşünmek.

Ben Gaye Kozan sevdiğini gözlerinin önünde kaybeden bahtsız kişi. Bugün Selim şehadet şerbetini içeli 3 sene oldu. Dile kolay 3 koca yıl.  Acı etrafımı etten duvar gibi sarmış durumda şimdi. Aradıklarımız çok kere avuçlarımızın arasındayken uzaktaki hayallerin peşinden koşarız.

Hatalarımızın sonucu veya kaderin bir silisesiyle elimizdekini kaybettiğimizde, önce acı çırpınışlarla ağlar, yıkılır nefessiz kaldığımızı hissederiz. Tıpkı sudan çıkmış bir balık gibi ne yapacağımızı bilemeyiz. İşte bu noktada kaybedilen şey üzerinde düşünürken buluruz. Düşünmek, ne güzel oysaki. Sanırız ki, hayatımızın bütün anlamı, servetimiz, neşemiz, umudumuz bu kaybedilen şeydir. Kaybedilen şeyler insana olduğundan daha değerli görünür.
Elimizdekinin kıymetini zamanında doğru ve dürüst bir şekilde değerlendirsek! Daha mutlu olmaz mıyız?
Ölüm genelde bizi korkutur. Sevdiklerimizi bırakıp gitmek, yapmak istediklerimizi tamamlayamamak, ya da bilinmeyene doğru bir yolculuğa çıkmak bize biraz ürkütücü gelebilir. Düşünmüyoruz ki zaten topraktan geldik toprağa gideceğiz.
Bütün bunları düşünmeme rağmen kalbim öylesine kırgın,  öylesine acıyor ki diğer ağrılarımı hissetmiyorum bile.
Toprağı okşamaya başladım. Sanki Selim'in saçlarını okşar gibi.

Gözümün önüne Selim'in bana evlenme teklif ettiği gün geldi. Yani şehadet şerbetini içtiği hafızamdan silmek istediğim gün geldi.

3 Yıl Önce

Yoğun ateş altındaydık. Teröristler etrafımızı sarmış durumdaydı. Mühimmatlarımız kısıtlıydı. Sevdiğim adama baktım. Bir anda göz göze geldik.
"Bazı şeyler asla değişmez tıpkı seni ilk günkü gibi sevdiğim gibi. Gaye benimle evlesene," Böyle bir şey beklemediğim için ilk birkaç dakika öküzün trene baktığı gibi Selim'in yüzüne bakakaldım.

"Şu an sırası sence mermiler tepemizde uçakken bana evlenme mi teklif ediyorsun?" Buruk bir şekilde gülümsedi. Daha sonra her zaman olduğu gibi neşeli bir tavır takındı.

"Ne diyebilirim ki sonuçta ölümlü Dünya,"

Göğsüne vurdum ağzından bir inilti çıktı. Başta anlamadım daha sonra elimdeki kanı görünce çığlık attım.

"Selim vuruldun mu sen? Bu nasıl oldu?"

Korku etten bir duvar gibi etrafımı sarmıştı.

"Sakin ol iyiyim ben,"

Ne derse desin iyi olmadığını biliyordum.

Güneş yerini Ay'a bırakmıştı biz sıkıştığımız yerde gün sayıyorduk. Ölüm hiç bu kadar yakın olmamıştı. Selim artık nefes almakta zorlanıyordu.

"Uğraşma artık kaderimde bugün şehadet şerbetini içmek varmış. Hem biz askerler şehadet şerbetini içmek için yola çıkarız."

"Konuşma böyle,"

Selim elimi tuttu. Ve son nefesini verdi.

"Hayır hayır beni bırakıp gidemezsin,"

******

Ay yerini Güneş'e bırakırken çatışma devam ederken gözlerimi Selim'in cansız bedeninden ayırmıyordum.

"Yolun sonuna geldiniz asker teslim olun canınızı bağışlayayım,"

Yerimden ok gibi fırladım. Önce sol kolumda bir ağrı hissettim sonra sağ bacağımda daha sonra göğsümde hissettim.

"Komutanım," diye bir ses yankılandı. Kendimi karanlığa teslim etmeden önce gördüğüm son yüz Selim'in yüzüydü.

########

Şimdi

O gün kalbim durmuştu ama Doktorların müdahalesi ile tekrar hayata döndüm.

Yaşayan ölü gibiyim.

"Beni neden bu hayatta tek başına bıraktın?"

Avazım çıktığı kadar bağırdım.

"Kızım,"

Arkamı döndüm babam başımda dikiliyordu. O günden sonra babam ile yabancı gibi olmuştuk.

"Baba," dedim. Babam yanıma çömeldi.

"Kızım," deyip sımsıkı sarıldı. Daha çok ağlamaya başladım. Kalbim sıkışmaya başladı.

Vatan SağolsunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin