(23.41)
Papatya: Sormadın.
İki gün sonra attığım mesajın saçmalığına bakarak telefonumu pencerenin kenarına koydum. Karanlık oda sessizdi. Derya iki gün önce kalp krizi geçiren annesinin yanına gitmişti bugün. Neyse ki annesine vaktinde müdahale edilmişti. Kadın iyiydi.
Çiyaklayan çekirgelerin sesini dinlerken kendimi çok boş hissediyordum. Ayan kaydını dondurduktan sonra bir gün önce kliniğe yatmıştı.
Bir ay boyunca ziyaretçi alımı onun için yasaktı. Ancak gelişme gösterirse daha erken ziyaretçi kabulüne başlayabilecekti. Derin ve sıkıntılı bir nefes aldım. Ali amca bana gelişmeleri sürekli söyleyecekti.
Telefon betonda garip bir ses çıkararak titrediğinde onu elime aldım.
Tarık: Söylemedin.
Derin bir nefes verdim. Artık birilerine anlatmak istiyordum.
Papatya: Ayan dün kliniğe yattı.
Tarık: Ve sen de üzülüyorsun.
Tarık'ın gözlerini devirdiğini görür gibi olmam beni neredeyse güldürecekti. Telefon elimde titredi.
Tarık: Papatya senin asıl sevinmen gerekir. Sonuçta bırakmaya çalıştığı şey sigara değil.
Derin bir nefes aldım. Haklıydı.
Papatya: İçiyorsun sen de?
Aslında onu sigara içerken görmüştüm birkaç kez. İnsanların neden sigara içtiğini pek bilmezdim fakat babamın da içtiğini hatırlıyordum. Bir gece balkonda annemle otururlarken duymuştum onları. Babam, askerlerinin gözleri önünde öldüğünü ve hiçbir şey yapamadığını söylerdi.
Ağlamazdı ama dudaklarından çıkan duman sanki gözyaşı gibiydi o an. Annem bilirdi. Babama sarılırdı bu yüzden.
Onları düşünmek gözyaşlarının gözlerime doluşmasına neden olduğunda derin bir soluk alıp telefona eğdim başımı.
Tarık: Evet.
Papatya: Neden?
Tarık: Babam içerdi. O zaman ben de bunu saçma bulurdum ama bir zaman sonra, anlatacağın hiç kimsenin anlamayacağı kadar anlamlı gelmeye başladı.
Mutluluktan olmayan bir gülümseme takıldı dudaklarıma.
Papatya: Sanırım ben anlıyorum, Tarık.
Tarık: Anladığını biliyorum asker kızı. Ben de asker oğluyum.
Bir an kalbimin durduğunu sandığım o bir an sadece ekrana bakakaldım.
Sürekli bana bir şeyleri hatırlatmaya çalışıyordu. Bana bir şeyler anlatıyordu.
Anlamamı istiyordu.
Anlamamı ve onu hatırlamamı.
Unutmamamı."Papatya için papatyalardan taç." İki çocuğun kıkırtısı.
Öylece durdum, sesler kulaklarımda yankılandı ve zaman adeta gözlerimin önünde geriye doğru aktı.
İki çocuk vardı. Babaları dost iki çocuk. Yedi sekiz yaşlarındaydılar. Lojmanın taşlık yollarında koşar, papatya toplardılar.
Çocuk taç örerdi. Annesi öğretmişti. Kız, çocuğun gülümsemesini severdi. Babası hep gülümsemesini söylemişti.
Ayrıldıkları gün araya ölüm girmişti. Bir şehit. Kızın babası.
Bombalı saldırı sonucu kırsalda vefat etmişti.
İki çocuğun elleri o bombayla birlikte bir daha asla birleşememişti.
İrileşen gözlerim yanaklarıma damla damla gözyaşı damlatırken hıçkırığım odada yankılandı.
Ben...
Ben sanırım onu...Sanırım onu hatırlıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Papatyalar Bahçesi
Novela Juvenil(Tamamlandı.) "Seni soldurduklarını sananlar aslında senin, yapraklarının arasına sakladığın güzelliğini göremiyorlar." Derin bir nefes aldığını göğsünün şişip alçalmasından anladım. Koyu kırmızı tonlarında iri dudaklarını araladı. Alt dudağının köş...