Yılmaz eski sevgilisine doğru bir adım attı, silah ile kafası arasında birkaç santim kalmıştı... Yılmaz Ceren'in elini tuttu ve silahı kafasına yapıştırdı ve "Ben kardeşim saydığım adama ihanet etmem!" dedi. Ceren silahın arkasındaki demiri çekti ve "çık" diye bir ses geldi. Artık ateş etmeye hazırdı ve "Ne yani alt tarafı bir arkadaş için ölecek misin? Sen kendini düşünemeyen bir aptalsın!" dedi. Yılmaz "Sıkacak isen sık! Zaten bu beni ilk öldürmen olmaz..." Dedi. Ceren şok olmuş bir suratla eski sevgiline bakıyordu. Ağlamaya başladı ve sesi titreyerek "Testi geçtin "dedi. Yılmaz kızın elinden silahı aldı ve içeriye doğru koşmaya başladı. Kendi kendine "Bugün ölmezsen bir daha ölmem herhalde" diyordu. Ardından sahne kapısına tekme atarak içeri daldı...
On dakika önce:
Kaplan gösterişli sandalyenin üzerindeki şarapnel parçalarını temizledi ve oturdu. Patlayan kapının parçaları her yere dağılmış ve birkaç kişiyi yaralamıştı. Albertino düzgün bir sandalye aldı ve Kaplan'ın karşısına oturdu. İkisi de silahlarını masanın üstüne koydu. Kaplan
- Adamlarını alıp gidersen bu işi kapatırız
- O ihtiyar köpek ölmeden hiçbir yere gitmeyeceğim!
- Baba'yı öldürmen sana bir şey kazandırmaz hatta kaybettirir
- Neyi kaybettirecekmiş?
- Sayayım o halde! Adamlarını, paranı, malını, mülkünü ve son olarak da canını...
- Daha dün ki yeni yetme çocuk! Bana ne yapmam gerektiğini söyleyemezsin!
- Senin teklifin nedir?
- Baba'yı ver ve Yılmazla birlikte ülkenize dönün. Ya da sevgilin gibi hepinizi mezara gönderirim!
Kaplan sustu ve düşünmeye başladı. Bir yandan da etrafını inceliyordu. Gümüş rengi saatine baktı ve arkasında bir gölge gördü. Albertino'nun bir eli masanın altında duruyordu. Saatini ayna gibi kullanarak masanın altına baktı. Albertino bacağına gizlediği silahını yavaşça çıkarıyordu. Kaplan "Önce sevdiğim kadını bıçaklattın sonra mekanımı bastın ve şimdi de..." dedi ve ayağıyla rakibinin masanın altında ki eline vurdu ve silahı düşürdü. Masanın üstünde duran iki silahı da alarak arkasını döndü ve yaklaşık kırk metre uzaklıktaki gizlenmiş adamı tek atışta vurdu. Vurulan adamın acıyla inleyip yere düşerken silahları rakibine doğrulttu ve masaya bir tekme atarak adamın üstüne devirdi. Albertino yere düştü ve ağır masanın altında kaldı. Kaplan silahları Albertino'ya doğrulttu ve " Kıpırdarsan seni süzgece çeviririm!" dedi. Albertino ağır masayı inleyerek üstünden attı ve ayağa kalktı. Gözlerinin içi kızarmış yüzüne ve ellerine bir sürü tahta kıymık batmıştı. İki adamda nefes nefese kalmıştı ve birbirlerine tehditkarca bakıyorlardı. Tam o esnada sahne kapısından bir gümbürtü geldi. Kırılan kapıdan içeriye adeta uçarcasına bir adam gelmiş sonra da yere kapaklanmıştı. Öksürerek ayağa kalktı, bir eliyle yüzünü temizliyor diğer elindeki silahı ise Albertino' ya doğru tutuyordu. Albertino " Bu seferlik siz kazandınız. Size tavsiyem ise en yakın zamanda vasiyetinizi yazıp kendinize güzel bir mezar bulun!" dedi. O anda parçalanmış ana kapıdan iki gurubun adamları geldi. Bu sefer kimse silah çekmemişti fakat herkesin eli belindeydi. Albertino adamlarını ve ölü suikastçisini de alıp çıkarken cebinden küçük bir bıçak çıkartarak Yılmaz'a fırlattı ve " Bu da benden küçük bir hediye!" dedi ve arabasına bindi. Yılmaz kulağında bir yanma hissetti ve eliyle dokundu. Kulağında küçük bir çizik oluşmuştu ve yeşil bir sıvı akıyordu. Kapı da bekleyen korumadan, uzun namlulu bir silah aldı ve koşarak ateş etmeye baladı. Albertino son sürat kaçarken Yılmaz bir yandan "Etinden korkanın kemiğini..!" diye bağırıyor diğer yandan ise kaçan arabaların üstüne mermi yağdırıyordu. Her atışta Yılmaz'ın yüzü aydınlanıyor ve kulakları sağır eden bir ses geliyordu. Yılmaz silahın mermisi bitince duvara bir tekme attı. Silahı adama teslim ederken bir masa dikkatini çekti. Masanın üstünde mavi bir örtü ve onun üstünde ise iki düzine limon, bir sürü marul ve kocaman bir metal kabın içinde çiğ köfte vardı. Elinde beyaz eldivenlerle çiğköfte kabının başında duran adamı yakasından tuttu ve duvara yapıştırdı. Yılmaz " Biz içerde can derdindeyken siz burada çiğköfte partisi mi veriyorsunuz lan!" diye bağırdı. Adam nefes alamadığı için kıpkırmızı olmuştu ve eliyle Kaplan'ı işaret etti. Kaplan ilkyardım çantasını masaya koydu ve Yılmazı çağırdı. Yılmaz " Sen gene ne haltlar karıştırıyorsun bakalım?" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamanda Kaybolan Gölgeler
AçãoBeladan uzaklaşıp, sakin bir okul hayatı bekleyen iki Türk için aslında her şey yeni başlamıştır...Kendilerini belanın en derin kuyuların da bulurlar... Işık için yaşayanlar ve Gölgeler de saklananları savaşına onlar da katılır... Zorlukların üstesi...