10.08.3018
Petra, sevgilim... Bir kaç gündür boşladım. Affeder misin beni? Yazdıklarımı okuyormuşsun gibi hissediyorum. Okuyor musun Petra? Bu berbat haldeki ben, hala senle yanıyorum; sen bunları okuyup acıyır musun bana?
Öğle arası ve herkes yemek yemek için aşağıdaki geniş salonda. Koridorlar, ayak seslerinin özlemini çekiyor. Senin özlemini ise ben çekiyorum Petra.
Telefonum çalmıştı o zaman. Tam da işten farklı şeyler düşünerek ekrana bakıyordum, biliyor musun? Ne düşündüğümü hatırlamıyorum fakat... iyi bir şey değildi sevgilim.
"Alo, Bay Levi?"
Alt çalışanlarımdan biri, Eren aramıştı. Genelde öğle aralarında arardı ve işle ilgili küçük şeyler aktarırdı.
"Efendim, şirketin bu ay gireceği ihaleyle ilgili birkaç dosya var. İncelemeniz, yararımıza olacaktır. Eğer isterseniz ben inceleyip size bir rapor sunabilirim."
Her zamanki gib kaşlarımı çatmıştım. Bilgisyar ekranı biraz yoruyordu gözlerimi. Kravatımı gevşetikkten sonra ilgimi telefona vermiştim.
"Sorun değil Eren, e-mail'ime at. Yarım saat sonra bakacağım."
Onaylayan bir ses geldikten sonra telefon kapanmıştı. Ben de gözlerimi kırpıştırıp baş ve işaret parmağımla başımı ovmuştum. O sırada kapı usulca çalınmıştı. Açıkçası şaşırmıştım. Kimse, kimse öğle arasında kapımı çalmazdı. Hanji bile.
"Evet?"
Kapıyı utandığını belirten bir sakinlikle açıp içeri girmiştin. Elinde ise dışarıda yediğim tek restaurantın poşetleri vardı. Koltukların arasına simetrik bir şekilde yerleştirilmiş sehpanın üzerine koydun poşetleri. İki elini de birleştirdin ve eteğinin önünde yavaşça sallamaya başladın.
"B-Bay Ackerman... sizin kendi şirketinizde yemek yemediğinizi öğrendim ve umm... Aç kalmamanız için bunları getirdim!"
Kafanı utançla öne eğmen... Sevgilim, o kadar iyi kalpliydin ki... Seni hak etmediğimi düşünmeye başlatacak kadar mükemmeldin. O güzel kalbi yok ettiğim için özür dilerim Petra.
"Neden?"
Kafanı heyecanla kaldırıp kaşlarını şaşırdığını belirten bir ifadeye sokmuştun. Bir kaç saniye düşünüp sabun kokan saçlarının uçlarıyla oynamaya başlamıştın.
"B-Ben... Sonuçta burası sizin şirketiniz ve en çok sizin çalışmanızla buranın harika döngüsü devam ediyor! Siz bizim için çok çalışırken biz böyle bir konuda bir şey yapmazsak..."
Dediklerinle yüzün hüzünlü bir hal alırken ellerini kaldırıp iki yana sallamıştın. Hafif bir gülümsemeyle bakıyordun.
"Y-Yani, demek istediğim!.. Afiyet olsun."
Ah, gerçekten... O an neler hissetiğimi açıklayan tek kelime 'tuhaf'tı. Şaşırmıştım ama garip bir duyguyu daha yaşıyordum. Sevinmiş miydim yani? Güleceksin bana ama bunu hala kabul edemiyorum. Senin bana bir 'iyilik' yaptığını, bunun beni mutlu ettiğini kabul edemiyorum. Aşk insanı değiştirir derler, doğru mu?
"Sen de katılır mısın?"
Ağzını açacak kadar şaşırmıştın. Benden beklenmeyen bir davranıştı, ama iyiliğini karşılıksız bırakmak istemediğim içindi.
"Rahatsız etmek istemem."
Cenetten düşmüş gibiydin. Dokunulamayacak kadar güzel bir kalbin vardı.
"Sorun değil, benim için hazırlayabilirsin."
Benim sözlerimle kafanı sallayıp poşetleri açmaya koyulmuştun. Bense bilgisayarıma bakıyordum. Bakmaya çalışıyordum demeliyim. Bu beklenmeyen yemek yüzünden şaşkındım.
Önümdeki ekrana odaklanmıştım. Tam kafamdan hesaplama yapmaya başlamıştım ki senin kısık sesini duymuştum.
"My universe will never be the same."
"I'm glad you came."
"I'm glad you came."Sesinin sıcaklığı içime kadar yayılmıştı. Fakat ben bundan korkmuştum, hiç yaşamadığım bu duygunun damarlarımda gezinmesi ürkütmüştü.
"Susacak mısın?"
Kabaydım, senin güzelliğine hayran bırakan kalbini paramparça edecek kadar. Ama sen bunu benden daha iyi biliyorsun değil mi sevgilim?
"Ö-Özür dilerim, buyrun."
Rahat gözükse de tüylerimi diken diken eden koltuklara oturmuştum. Önümdeki iki çubuğu kırıp açmıştım ve tam tabaktan bir şeyler yiyecekken ayakta dikilen seni görmüştüm. Bir kaşımı yukarı doğru kaldırmıştım ama şaşkınlıktan değildi. Sormak istemiştim.
"Oturmuyorsun?"
Beni süzerken gülümseyen yüzün aniden sönmüştü. Hatırlıyorum, eğer şimdiki bana göstermiş olsaydın o ifadeyi gülerdim. Ama kaşlarımı çatmıştım. Her zamanki ben, değil mi?
"Tabii, kusura bakmayın."
Oturup 'Afiyet olsun.' dedikten sonra çubuklarla yemeye başlamıştın. Benim lokmalarımı takip ediyordun. Saygın sonsuzdu, benim de sana saygı duymamı sağlayacak kadar.
Yemeğimi(zi) bitirdikten sonra önümdeki boş tabaklara bakmıştım. Seni gördüğümde, yanağımı süzüyordun. Ne olduğunu anlamak için elimi götürecektim ki, senin elin yanağımla buluşmuştu. Avcun yanağımı kavramıştı ve baş parmağını hissetmiştim.
Yanağında hafif bir pembelikle gülümsüyordun. Sonra paniklemiştin. Elini hızla çektiğinde yanağımın bomboş olduğu hissine kapılmıştım.
"Ah, a-afedersiniz... Prinç kalmıştı ve...."
Kafamı sağa solla salladıktan sonra bilgisayardan gelen sesle kalkmıştım ve işime devam etmiştim. Sen ise biraz beni izledikten sonra ortalığı toplayıp gitmiştin.
Sevgilim... Hiç bu kadar sıcak hissetmemiştim. Dokunuşunla büyülemiştin beni. Nezaketinle, duyarlılığınla hapsetmiştin beni kendine. Hala o solmuş kalpteki hapsolmuş insanım ben. Çürüttüğüm kalbindeki, çürüttüğüm zindanında...
Levi Ackerman
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just Say "Love"
ФанфикYaptıklarımı görememen ne senin suçun, ne de benim ızdırapım... Kalbimdekilerden dolayı beni suçlamadan önce, sadece dinle... Just Say "Love" | Rivetra Fanfic