11.BÖLÜM

502 28 10
                                    

Herkese merhaba!

Yeni bölümle karşınızdayım. Umarım beğenirsiniz. Yorumlarınızı bekliyorum!

Keyifli okumalar!

Bölüm şarkısı, The Pretty Reckless – Make Me Wanna Die

Zaman durmuştu. Ne yakınlardaki ormandan ne de aşağıda kalan hırçın denizden ses geliyordu. Her şey durmuş, korkunun ve dehşetin karanlık kolları arasına hapsolmuştu. Aynı kız kardeşim Nilüfer'in, zalimliği şeytanlarla yarışabilecek olan Kılıç'ın kollarında hapsolması gibi.

Kılıç'ı tanımıyor, şu ana kadar da umursamıyordum. Bana bir şey yapacak olması bile gözümü korkutmamıştı ama o, zarar vermek için Nilüfer'i seçmiş gibiydi. Ve bana yapacağı en büyük kötülük de bu olurdu.

Fakat işin acı bir yanı daha vardı. Bu korkunç tuzağın içinde Ateş de vardı. Hatta beni bu tuzağa hiç düşünmeden iten kişi oydu. Şimdi daha iyi anlıyordum yerine geçtiğim kızın ne kadar korkunç biri olduğunu. Biz kesinlikle birbirimize zıttık ve ben onun kötülüğe bulanmış hayatını kaldıramayacak kadar güçsüzdüm.

Şaşkın ve hayal kırıklığına uğramış bakışlarım odayı taradığında odada yedi kişinin daha bulunduğunu gördüm. Parti gecesi önümü kesen çocuklar da buradalardı.

"Derin'cim? Bir şey söylemeyecek misin? Yoksa sürprizimi beğenmedin mi? Lütfen beğendiğini söyle yoksa çok kırılırım." Kılıç'ın alay ve küçümseme dolu sesi kulaklarıma ulaştığında yüzümü buruşturdum.

"Bu ne şimdi? Senin derdin benimle, Nilüfer'le değil. Bırak onu, gitsin. Bana istediğini yapabilirsin." dediğimde Kılıç hafifçe güldü. Nilüfer'in omzundaki elini biraz sıktığında Nilüfer yüzünü buruşturdu ama sesini çıkarmadı. Bu, sinirlenmeme neden olurken istemsizce bir adım attım fakat adımım silahların bana çekilmesiyle son buldu.

Kılıç onaylamayan bir ses çıkardıktan sonra "Hayır Derin. Biliyorsun, biz oyunu kurallarına göre oynarız. Kurallara uymazsan cezasını çekersin." dediğinde sinirle dişlerimi sıktım.

"Dünyanın adaletsiz bir yer olduğunu söylerler. Ama ben tam tersine inanıyorum. Bence herkes ölmeden önce yaptıklarının karşılığını bulur. Birazdan yaşayacağın şey de bu olacak. Ateş'in küçük ve masum kardeşini öldürdüğün günü hatırlıyor musun?" diye sorduğunda içimi kaplayan hüzünle Ateş'e baktım.

Ateş'in yüzü ifadesiz olsa da gözleri büyük bir isyana ve acıya ev sahipliği yapıyordu. Bu bakışları, benim evrenimdeki Tuna'yı kaybettiğimizde Ateş'te de görmüştüm. Tamamen aynıydı. Hayatın adaletsizliğine ve kardeşini ondan koparan acımasızlığına karşı isyan doluydu.

İşlemediğim bir cinayetin altında eziliyordum. Ve bunu hiç kimse görmüyordu.

"Şimdi sana birazdan neler yaşanacağını anlatayım: Her şey aynı o günkü gibi olacak. Bir silah ve namlunun ucunda masum bir kardeş. Değişen tek şey silahı tutan kişi olacak. Ateş sonunda beklediği intikamı alabilecek." Kılıç'ın sonumu getireceğine emin olduğum cümlelerini duyar duymaz korku dolu bakışlarımı hızla Ateş'e çevirdim.

Ona tam da şu an kim olduğumu söylemek istiyordum. Ama inanmazdı ki.

Ateş'in yüzünde heyecan ya da sevinç görmeyi beklesem de o daha çok kararsız gibiydi. Sanki onu engelleyen bir şeyler varmış gibi. Yine de elinde tuttuğu silahı Nilüfer'e kaldırdığında dehşetle "Hayır!" diye çığlık attım. Hayatımda böyle bir ses çıkardığımı hatırlamıyordum.

PARALELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin