Bölüm 40 : Olivia olmasa ölmüştük, yaşadığıma şüpheliyim ama neyse

894 54 20
                                    

Adam yolun tümünü "Öyle yaparım, böyle yaparım" tarzı tehditler savurarak geçirdikten sonra en sonunda Olivia'yı yıkık bir binanın olduğu ıssız bir yere getirdi. İlk bakışta sıradan bir bina olduğunu sanmıştım ama daha dikkatli bakınca bir kilise olduğunu anladım. Üst tarafı tamamen yıkılmıştı. Duvarları ise parçalar halinde duruyordu. Hani şu savaş türü oyunlarda sürekli olur ya, siper olarak kullanılır, işte o tarz bir yerdi. Buraya getirmekte akıllılık yapmıştı aslında.

Olivia arabayı durdurunca adam hala silahı ona doğrultuyordu. Olivia arabanın anahtarını alıp cebine koydu. Adam ya bunu görmemişti ya da bunu umursamamıştı.

"Dışarı!" diye bağırdı adam. Önden Olivia çıktı, sonra da ben çıktım. Tepemizde bir silahla birlikte binanın içine girdik. Adam gülerek konuşmaya başladı. "Bizim kim olduğumuzu biliyor musunuz?" diye sordu.

"Korkaklar mı?" diye soruyla karşılık verdi Olivia.

"Seni küçük ukala..." dedi adam sinirle. "Bizim geçmişimiz 19. yüzyıldan bile eskiye kadar dayanır. Kartel diye bir şebeke duydunuz mu?"

"Oh evet duydum." dedi Olivia ukalaca gülerek. "Ama şebekeye değil, ben aslında direk olarak sana hakaret etmiştim."

"Ne?" dedi adam şaşırarak.

"Ah şu patronlar ve yeni ekonomi sistemi..." dedi Olivia bir iç geçirerek. "En başınızdaki adamı düşün. Şimdi bu en baştaki adam tam olarak ne yapıyor? Ayaklarını uzatarak paralarını sayıyor ve emirler yağdırıyor. Ve en çok parayı da o alıyor değil mi? Yani bu da sana aptalca gelmiyor mu, hiç haksızlığa uğradığını düşünmedin mi? Adam hiçbir şey yapmadan milyonlar, hatta milyarlar kazanıyor! Sen bizi buraya kadar sürükleyip o kadar uğraşıyorsun, bunun için sana ne kadar veriyorlar? Binlerce dolar bile olsa o adamın aldığı paranın yanında sadaka gibi kalırdı."

"Başımızdaki adama hakaret etmeye kalkma sakın, o kutsal biri bizim için." diye karşılık verdi adam.

"Ona istediğim kadar hakaret edebilirim, nasıl olsa beş dakika sonra öleceğim değil mi?" dedi Olivia yine sinsi bir bakışla. "Birkaç dakikaya öleceğini bilen insan neden çılgın bir şeyler yapmasın ki söyle bana? Tabi sen bunu düşünemezsin doğru. Senin düşünüp şüphelenme sistemini aldılar. Aldılar değil de daha çok... Satın aldılar. Sen tüm ayak işlerini yapıp adamlara milyonlar kazandırıyorsun, senin payına ne düşüyor?"

"Beni manipüle etmeyi kes!" diye bağırdı adam silahı Olivia'nın başına dayayarak. "Ne yaptığımı iyi biliyorum, başımızdaki adam o mevkiye ulaşmak için yıllarını verdi. Ben ise ancak bir amatörüm."

"Amatör olduğunu biliyorum canım, bunu söylemene gerek yok." dedi Olivia gülerek.

"Ne... Neyden bahsediyorsun sen?" dedi adam daha da şaşırmaya başlayarak.

"Amatör değil de kandırması kolay, etrafında olup bitenlerin farkında olmayan diyelim." dedi Olivia. "Hatta o kadar safsın ki, silahının şarjörünün içini tamamen boşalttığımızı bile fark edemedin."

Garip bir ifadeyle Olivia'ya baktım, delice bir planı var gibi görünüyordu. Ama tam olarak da bu içinde bulunduğumuz durumda böyle bir plana ihtiyacımız vardı. Planı hala anlayamadıysam da buna rağmen başka bir kaçış yolumuz yoktu. Onun planına uymalıydım. Ben de adama ona acır gibi baktım.

Adam ikimize de baktı, ardından gözünün ucuyla silahına baktı. Elini silahın şarjörün üstünde duran düğmeye götürdü, şarjörü eline düşürüp içine baktı. Tam o sırada Olivia elini cebinden çıkartarak, daha önceden cebine soktuğu anahtarı parmaklarının arasına sıkıştırdı ve adamın silahsız olmasından - daha doğrusu şarjörsüz bir silahı olmasından, yararlanarak suratına vurdu. Adam yere düştü, ona baktığımda yüzünün halinin benden daha berbat olduğunu gördüm. Anahtar en az 3-4 santim derisine işlemiş gibiydi. Kanlar akıyordu, şanslıyız ki bayılmıştı. Hemen yere düşen silahı aldım, ne olur ne olmaz diye. Olivia'ya baktım. Bir şey demedi.

"Şimdi ne yapacağız?" diye sordum.

Bir şey söylemeden eliyle "ver" işareti yaptı, telefonumu çıkartıp ona verdim. Rehbere girip birini aradı ve telefonu kulağına dayadı.

"Silah hazır mı?" diye sordu. Bay Hopkins'i aramıştı muhtemelen, "Hoparlöre al." dedim, dediğimi yaptı.

"Hayır hazır değil henüz, ne oldu?" diye sordu Hopkins.

"Hazır olmak zorunda Hopkins, demin hayatımızın en zor anlarını yaşadık." dedi Olivia. "Adam bizi kaçırıp ıssız bir binanın yanına getirdi. Savunmasız bir anında ona vurmak için şansım vardı ve bunu değerlendirdim. Şuan ölü değil ama baygın. Ne halt yiyeceğiz şimdi biz?"

"Ne... Bir dakika, ne oldu dedin?" dedi Hopkins sesini yükselterek.

"Bizim için gelecek olan adam geldi, adamı bayılttım etrafta kimseler yok ve silahın şimdi hazır olması lazım anlıyor musun?" diye karşılık verdi aynı ses tonuyla.

"Ha... Hayır silahın en az bir güne daha ihtiyacı var, hemen olacak iş değil ki bu." dedi Hopkins aynı ses tonunu sürdürerek.

"Ya öyle mi, ne halt yiyeceğiz peki?" dedi Olivia da aynı ses tonuyla. Sanki birbirlerine bağırma yarışması içindeydiler.

"Ne bileyim ben!?" diye bağırdı daha da sert bir ses tonuyla. Araya girmek zorunda gibi hissettim kendimi.

"Bir sakin olun ya!" diye bağırdım. "Benim bir planım var, dinlemek isteyen varsa anlatabilirim."

"Söyle." dedi Olivia.

"Başlıyorum, biraz çılgınca gelebilir ama önce bir dinleyin." dedim. "Öncelikle bu adamı vuracağız, sonra biri polise isimsiz ihbar verecek. Tabi bu ihbar yeri tespit edilemeyen bir telefondan yapılmalı, neyse anladınız işte. Sonra da polis buraya gelip adamı inceleyecek. İz bulamayacak, ki bunu biz sağlamalıyız. Anladınız mı? Hiçbir parmak izi olmayacak. Sonra Hopkins, sen silahı hazır hale getireceksin. Gelip silahı tam bu olayın olduğu yere gömeceğiz, sonra bir isimsiz ihbar daha yapıp gömülmüş bir silah olduğunu söyleyeceğiz."

Şaşırmış bir ifadesi vardı Olivia'nın. "Mantıklı düşünüyorsun, haklısın." dedi. "Sen de bazen iyi planlar kurabiliyormuşsun demek. Hopkins, sen ne düşünüyorsun?"

"Eh şey..." dedi biraz geveleyerek. "Polis elbet şüphelenecek ama elimiz kolumuz bağlı sonuçta, başka ne yapabiliriz ki? Elimizdeki en iyi plan bu sonuçta. Siz parmak izlerinden kurtulun. Ben de şu parmak izlerini kopyalamaya devam edeyim, ne kadar çabuk biterse o kadar iyi sonuçta."

Hayalperest (Dreamer) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin