BÖLÜM: 2

42 1 5
                                    

11 Mayıs 2016
Çarşamba 19.00 dolayları

Bir şöhrete sahip olan insanların bulunduğu bir partideydim. Janet Jackson'ın yeni şarkısı olan "Made For Now" etrafı çoşturmaktaydı. Herkes eğlenirken ben onları seyrediyordum. Oysaki benim onlardan daha da çok zevk almam gerekti bu partiden. Ünlüydüm, başarılıydım, gençtim ve yakışıklıydım. Bunu dememi "egoist" olmama bağlarsınız belki, ama aynaya geçince kendimi pek beğenmem. Bir zaman burnum garip gelir bana, bir zaman da gözlerim. Genel olarak her şeyin yerli yerinde olduğunu düşündüğüm hiçbir zamanı hatırlamıyorum. İnsanların, güzelliğim hakkında yaptığı yorumları okuduktan sonra aynadan yansımama baktığımda, yanıldıklarını düşünürdüm çoğu zaman. Her şeyi abartmaktan nedensiz bir şevk alıyorlardı.

Çılgınca dans eden topluluğu korkak gözlerimle izledim. Kalabalık bir caddede gezinen bir kedi gibi hissediyordum kendimi. Müzik beni dans etmeye çağırıyor, ama insanların tehlikesi beni korkutuyordu. Her ne kadar çok istesem de hareket edemiyordum. Elimdeki içki bardağıyla, duvarın dibinde hareketsiz bir şekilde duruyordum. İçkimden de bir yudum bile almamıştım.

İçimden otel odasına geri dönmek geldi, ama beynim ayaklarıma o emri vermeyi reddediyordu. Öylece takılıp kalmıştım, bütün gece insanları izleyecektim sadece.

Başımı eğip içki bardağıma baktım. Aslında içki içmeyi sevmezdim ve şu an da canım istemiyordu. Ama nedense gidip bar yerinden bir bardak almıştım. Tuhaftı, çünkü sadece ortama uyumlu görünmek için yapmıştım böyle şeyi. Aptalca bir şeydi doğrusu. Elimdeki içki bardağı, dans pistinde eğlenen insanlardan olduğumu göstermezdi.

Şöyle bir düşününce mantıklı geldi birden. İçki, bu partide insanların coşmasını sağlayan şeydi. Yoksa bu mahlukların böylesine çılgınlar gibi eğlenebileceğini mi sanıyorsun? Hay! Yanlış düşünüyorsun bana sorarsan. Onlar, kendilerinden çok diğer insanların ne düşündüğünü önemser. Şöhretlerinin kararması onlar için hayatın bir sonudur aslında.

Yine de benim böyle şeyleri önemsediğim yok. Şöhretim olsun ya da olmasın, sanatımı yapmak istiyorum. Ama önümde bir engel var: Sanatımı adayabileceğim hiçbir şey yok hayatımda. Bomboşum, bu yüzden kafamda hikayeler uyduruyorum. Ne zavallıyım ama! Bu cümleleri defalarca yazdım, haklısın, sıkılıyorsun. Özür dilerim, aynı şeyleri tekrar ederek sayfalarını heba etmemeye çalışacağım.

Ama şunu yeniden söylemek istiyorum ki, geçenlerde röportajımda kalbimin kırılmasını istediğimi tam da bu yüzden söylemiştim. Artık aklımda yarattığım o kıza değil, gerçek birine şarkı yazmak istiyordum. O kişiyi bulma umuduyla bu partiye gelmiştim tam da. Ya görüyorsunuz işte, korkak bir köpekten farksız bu halimle nasıl bulabilirim ki?

Sohbet edebileceğim birilerini aramaya başladı gözlerim. Çünkü içimde konuşma isteği büyümekteydi. Sanki konuşmazsam patlayacakmışım gibi hissediyordum. İki üç laf da olsa söyleyecektim bir şeyler.

Gözlerim, bir köşede kalabalığı soğuk gözlerle izleyen genç çocuğa takıldı. Siyah saç bukleleri gözünün önünü biraz kapatmıştı. Gözleri kısılmış bir vaziyette, dans edenleri seyrediyordu. Ne kadar iğrenç bir ortamda olduğunu düşündüğüne bahse girerim. Bariz belli oluyor ki, benimle aynı duyguları yaşamaktaydı. Şu durumda beni anlayan birilerini görmek içimi rahatlatmıştı.

Derin nefes alıp yavaş adımlarla yanına gidip oturdum. Dönüp bana bakmadı, sanki beni görmüyor gibiydi. Bu biraz bana tuhaf gelmişti. Bilirsin, ünlüydüm ve nereye gidersem gideyim herkesin gözleri bende oluyordu. Benimle tanışmak için yarıştıklarını hissederim, fakat tanımadığım bu çocuk beni umursamamıştı. Bu benim için yeniydi.

Beni daha rahat duyabilmesi için hafifçe yaklaştım. "Selam!" diye bağırdım. "Sen de mi partilerden nefret edersin?" 

Nihayet bana döndüğünde, sıkkınlıkla yanaklarını şişirdi ve "Evet, arkadaş zoruyla geldim. Yaşasın üçüncü tekerlek olmak!" deyip elindeki içki bardağını yukarı kaldırdı. "Şurada dans edenlere bakıyorum da, nasıl bu kadar eğlenebiliyorlar?" diye sordu. "Alkolün yaptığını söyleyeceksin, biliyorum. Elimdeki şu çılgın içecek bunu nasıl başarıyor sence?" 

Gerçekten bu çocuk farklıydı. Beni görünce çığlık atmamış, uzaydan gelen bir varlık gibi davranmamıştı. Demek böyleleri de varmış hayatta, görecekmişim bir de bunu! Vay, efendim, vay! Şaşkınlıktan dilim konuşmaya varamıyor, ama çocuk konuştukça konuşuyor. Kör olabilirdi, bunu beklerdim. 

"İnsanlar senin de garibine gitmiyor mu? Mutlu olmak istiyorlar, ama kendilerini mutlu edecek neden bulamıyorlar. Oysa görmeliler ki, mutlu olma nedeni sadece şudur; hayatta olmak. Nefes almak. Gülümsemek. Özellikle de gülümsemek. Ölüler asla gülümseyemez, ama nefes alabilirler. Neden bu kadar sessizsin?" 

Susuyordum, daha fazla konuşmasını istiyordum çünkü. Susuyordum, ağzından çıkan o kelimeler, hayatımda gördüğüm en değerli altından yapılmış kelimelerdi. Susuyordum, çünkü bunlara ihtiyacım vardı. Susuyordum, çünkü kör ise sesimden tanımasındı beni.

Sessizliğimin sürdüğünü görünce sözlerine devam etti. "Mutlu hissetmek için alkole başvurmaları daha da bir komik. Alkol, onları farklı hissettirmiyor. Alkol, kanımca şeytanın kendisi. Kendisini alanın ruhuna giriyor ve ruhu içerisindeyken türlü türlü kötülükler yapıyor. Bunu elimde içki bardağı varken söylemem komik geliyor mu sana da? Kendi kendime çelişiyorum, her zaman yaptığım gibi. Bu benim temel özelliğimdir, ama ne yaparsın, bir insanın temel özelliği asla değişmez." 

Sözlerini bitirdi ve beni süzdü öylece. "Konuşmayacak mısın sen? Dilini mi kestiler senin?" diye sordu dalga geçercesine. "Seni nasıl konuşturabilirim?"

Derin nefes aldım ve onu cevapladım; "Sana karşı çıkabileceğim bir şeyler söyle ki konuşayım! Dakikalardır konuşuyorsun, ağzından çıkan o kelimeler o kadar göz kamaştırıcı ki! Beni büyülüyorsun." 

"Genelde insanlar boş konuştuğumu düşünür."

"Asıl boş konuşanlar onlardır. Nerede susacaklarını bilmeyen, aklına gelen her harfi dışarı yansıtan insanlardan bahsediyoruz! Kimin umurunda onların ne düşündüğü!"

Başını salladı ve gülümsedi. "Çok iyi bir çocuksun. Dünyanın farkında olanlardansın, bu da benim hoşuma gitti doğrusu. Bana neden öyle şaşkınlıkla bakıyorsun? Çok mu garip konuşuyorum? Yoksa yanıma oturur oturmaz böylesine konuşmam garibine mi gitti?" 

"İkincisi. Genelde insanlar beni görünce kalp krizi geçirecek hale geliyorlar." diye yanıtladım. "İlk kez bana böyle davranılıyor. Normal biriymişim gibi." 

Güldü ve "İnsanları şaşırtmak bir hobimdir." dedi. 

Belki de kendimi en rahat ve en iyi hissettiğim akşamı yaşamaktaydım. Keşke hiç sona ermeseydi, keşke o anda kalsaydık beraber. Gülseydik durmuş saniyelerde sonsuza dek. Keşke o tatlı sevgililer gibi birbirimize dolansaydık, durmuş dakikalarda. Ama bunlar sadece bir hayal...




NEW OLD DAYS // SHAMERONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin