Uçaktan sonunda inmiştim. Günümün yarısından çoğunu alan aktarmalı uçuşlardan sonra kendimi oldukça bitkin hissediyordum. Aklıma eskiden yaptığım savaşlar geldi. O savaşlardaki o "artık serbest bırakın beni ve yatağıma uzanayım" düşüncesi aklıma geldi.
Evet, ben kahraman olarak yaratılmadığım halde gücüm ve aile bağlarım vardı. Yani ailem nesillerdir bir süper kahraman. Bu yüzden benim de kahraman olmam gerekiyordu. Ama dedim size ben kahraman olmak için yaratılmadım. Ne sevdiğim insanları koruyabildim ne de kötü adamları yakaladım. Bu yüzden artık dünyayı dolaşıyor ve beni arayan kişilerden kaçıyordum.
Neyse oldukça uzun süre konuştum en iyisi kaldığımız yerden devam edelim.
Japonya'nın başkenti Tokyo'da adını hatırlamadığım bir havaalanında bavulumun(aslında normal bir sırt çantasından biraz daha büyük bir çanta.) Gelmesini bekledim. Ama uçak bilmediğim sebeplerden dolayı geçikmişti ve bu çok sinirimi bozdu. Ama bir saat kadar bekledikten sonra(fazladan) bavuluma kavuştum ve artık beni alacak kişiyi aramaya başladım. Kendimi gizlenen gerekiyordu ve ailem bu konuda mükemmel bağlara sahipti. Sahte hayat hikayesi, sahte kimlik, sahte kimlik için banka hesabı. Baştan sona bir hayat yapmışlardı.
Ayrıca beni alacak kişi, uzaktan bir akrabamın arkadaşı. Yani bu kadar derin bağlarımız var.
Şimdi şeyi hatırladım. Hani olur ya, kapşonlu adamlar falan çok güçlü olur. İnsanları düşünmesede onları kurtarır. Onlar sadece kurgu sonucu ortaya çıkmış şahıslar. Gerçek kapşonlu kahramanlar kendi kahramanlarıdır. Sadece kendilerini korurlar.
Tüm bunları düşünürken artık kontrol noktasına gelmiştim. Oradaki memur benim siyah saçlarıma ve mavi gözlerime baktı. Fotoğraftaki benle aynıydı. Sonra adam birkaç belge çıkardı ve uzun uzun belgeleri okudu. Sonra bana tekrar baktı ve geçmemi söyledi. Muhtemelen o da ailemin tanıdıklarından birisiydi. Ama artık pek önemi kalmamıştı.
Havaalanının dışına çıktım ve beni bekleyen uzak akrabamın arkadaşını aramaya başladım. İnsan hiç tanımadığı insanları bulmakta zorlanır tabi.
Bir süre çevreye bakındıktan sonra benim yaşlarımda bir kız yaklaştı bana. Ailemden ayrılmadan önce arkadaşlarımla birlikte birkaç kez anime izlemiştim. Aynı oradaki kızlar gibi garip bir görünümü vardı. Yani saç rengi çok anormaldi. Hayatımda ilk kez mor saç görmüştüm. Ama sonra onun özel yeteneği olan birisi olabileceğini fark ettim ve onu görmezden geldim. Ama o benim için gelmişti.
İlk önce Japonca konuştu. Sonra ona aldırış etmedim. Sinirlenmemişti. Benimle dalga geçmeyi planlıyordu. Kız "Siz turistler gerçektende çok aptalsınız. Japonca bile öğrenmeden Japonya'ya gelmemeniz gerekirdi." Dedi.
Kız beni basit birisi sanıyordu ama benim gücüm sıradan bir güç değildi. Gücümün ismi "her şey" Tanrı gücü veriyor ama hala Tanrı olmuyorum. Kullanması kademe kademe zorlaşsa da bir dili anlamak için uğraşmam gerekmiyordu. Oldukça basit bir şekilde (10 saniye kadar bir sürede) Japonca'da kız kadar yetenekli olmuştum. Bu kısa süre zarfında kız ayrılmadan "Karşındaki kişi bir turist olsa da ona saygılı davranmak gerekir." Dedim. Kız hızla dönüp bana şaşkın şaşkın baktı. Çünkü dışarıdan geldiğim belliydi ama akıcı konuşmam bir çok japondan daha iyiydi. Sonra sözüme devam ettim."Benim annem bir japondur, o yüzden burayı biliyorum."
Aslında o zaman yalan söyledim. Japonya benim en az bildiğim ülkeler arasında yer alıyordu. Ama Japonya'yı öğrenmek zor değildi. Sadece her şey yeteneğimi kullanarak duyma kapasitemi arttırır ve bütün Japonya'yı dinlerim. Sonucunda ise Japonya'yı artık bir çok yönden öğrenmiş olurum.
Kız tsundere denilen kişilere benziyordu." Aman ne sende. Sıkıldım sizden tüm erkekler aynı hep." Bu çok saçma bir cümleydi. Çünkü ben o kızı hiç tanımıyordum, o da beni tanımıyordu. Kız kendinden emin bir şekilde yürümeye çalışıyordu ama başarısız dalga geçme planından utanmıştı ve bu yüzden arada küçük küçük sendeliyordu.
Kız gittikten sonra aklıma en küçük ablam geldi. Onunla bu kız çok benziyordu. Her zaman ciddi konuşur ama söz kavgalarında kaybettiği zamanlar aynen bu kız gibi sendeleyerek olay yerinden kaçardı. Ama bu kızı yakında tekrar bulacağım hissi içimden geçti. Aynı ablama benzediği için benim için o kadar zorlu olamazdı o zaman. Kız ayrıldıktan sonra beni alacak kişiyi aramaya devam ettim. Ama onu bulamadım. Sonra bana kargo ile gönderilen telefonu açtım. Japonya'dan gelmişti. Biraz bakınca birçok mesaj gelmişti ve cevapsız çağrılar üst üste sıralanmıştı. Arayan numarayı geri aradım. Açan kişi zarif bir bayan sesine sahipti. Muhtemelen bazı şey insanlar için ateşli denilen türdendi. Neyse konuşmayı anlatayım.
"Evet ben Fujishima Mei kiminle görüşüyorum?"
Ne olur ne olmaz diye sahte kimlikteki ismimi söyledim.
"İyi günler ben Shioya Takanori. Be-"
Sözümü kesmişti." Nerelerdesin sen? İki saattir seni arıyorum, neyse şimdi kuzey kanadından çıktıysan sağ tarafa doğru gitmen gerekiyor." Arkamı döndüm ve japonca yazan "Batı Kanadı" yazısını gördüm. Ben onun dediği yönde ilerlerken o da ailesi hakkında konuşuyordu. Kocası Bir süre Kyoto'da iş için gitmişken kızı Fujishima Rina ile yaşıyordu. Ben de Rina ile aynı okula gideceğimi söyledi ve onun rolünün teyze olduğunu hatırlattı. Bana "Mei teyze" demesini istedi. Oldukça konuşmayı seven ve heyecanlı birisiydi.
Bir kilometre kadar yürüdükten sonra neşeyle el sallayan orta yaşlı bir bayan vardı. Kahverengi, kısa saçlı ve orta boyluydu. Üstünde gri küçük bir hırka, yeşilimsi bir t-shirt,siyah bir ayakkabı ve yine gri bir pantolon vardı. Bir süre havadan sudan konuştuk. Aynı telefonda çıktığı gibi gerçekten de sesi çok ilgi çekiciydi. Bir süre sonra bir şeyi fark ettim. Bu kadar konuştuktan sonra bile hala havaalanında duruyorduk. "Çünkü kızımı bekliyoruz." dedi. Zihnimi okumuştu ve bu çok korkunç bir durumdu. Çünkü sesinin ne kadar ateşli olduğunu düşünmüştüm ve bunu duyduğuna şüphem hiç yok.
Ama daha fazla bavulumu sırtımda taşıyamazdım. Bu yüzden aracın bagajına birlikte koyduk. Mei teyzenin yanında olabildiğince az düşünerek durmam gerekiyordu. Yoksa işim biterdi. Hala Mei teyzenin kızı, yani benim sözde kuzenim gelmemişti, ama Mei teyze bana " Sakın ona süper gücünden ve yaptığın şeylerden bahsetme." dedi. Zaten temiz bir sayfa açıyordum ve gücüm herkesin bilmediği bir türdendi.
Evrende sadece 5 tane Tanrının verdiği özel güç var çünkü. Geri kalan süper güçleri ne verildiği kesin olarak bilinmese de benim gücüm bu 5 güçten yaratma ve değiştirme yeteneği olan her şey yeteneğim vardı. Şimdi düşünüyorsunuzdur madem yaratabiliyorsun o zaman tanrı sayılırsın. Hayır! Tanrı sayılmak için bu 5 efsanevi gücün sahibi olmak zorundasın. Çünkü yaratma ve değiştirme gücü bile her şeyi yapmamı sağlamıyor.
Neyse bir süre daha bekledikten sonra hava soğumuştu ve kararmaya başlamıştı. Bu yüzden arabanın içine girerek beklemeye başladık. Uzun arama çabaları sonucunda benim geldiğim yönden bir silüet görünmeye başladı. Sonra meleklerin sinyali(5 tanrısal gücü korumak için doğal olarak bende ve diğer 4 kişide olan güç)sinyal vermeye başladı. Bunun ilk başta kötü bir şey olduğunu düşündüm. Ama sonra gördüklerim karşısında beni iyi bir şey beklediğini anladım
Mei teyzenin kızı ve benim kuzenim olan Rina, bugün karşılaştığım ve benimle dalga geçmeye çalışan kızdı.
...Sonraki bölümde...
Artık hayatımın nasıl şekil alacağını küçük kablolar şeklinde görebiliyordum. Birçok sorun yaşayacaktım ama onlar için hala zaman vardı. Onun yerine iyi şeyler gerçekleşecekti. Gerçekten arkadaş edinebilecektim...(spoiler tehlikesi sebebiyle sansürlendi)
Sonraki bölüm Rina'nın Özel Gücü
ŞİMDİ OKUDUĞUN
En Güçsüz Süper Kahraman?
Fantasy"Herkes bir kahraman olabilir." Bu sözler o kişinin bana söylediği son sözlerdi. Öldüğünden değil, onu bir daha görmediğimden dolayı son sözleriydi. Ama yanılmıştı, çünkü ben bir kahraman olamadım.