-2- Pişmanlık

612 44 14
                                    

Genç adam, sıkıldığını belli edercesine nefesini dışarıya verirken koyu kahve gözleri tekrar kol saatini bulmuştu. Yapmak üzere olduğu şeyi düşünmekten uyuyamadığını ima eden yorgun bedenine; kahvesinden son yudumunu alarak tekrar kafein aşılıyordu.

Elindeki boş karton bardağı buruşturdu ve bir poşette biriktirdiği çöplerin yanına yerleştirdi. Koca bir hiçlik içinde büyüyen yaralı ruhu, bir kaç gün önce sırlarla dolu bir dünyaya açmıştı gözlerini. İçinden çıkamadığı bu karmaşanın bir şekilde etrafını sardığını ve bir duman misali onu boğduğunun farkındaydı. Derin düşüncelerini ayağıyla kenara itelerken sürücü koltuğuna biraz daha yayılmıştı.

Başını, yasladığı yerden doğrultmadan bakışlarını tekrar çıkış kapısında sabitlemiş, üç gün öncesi aklında bir senaryo gibi akıp gitmişti. Kısaca çalıp kapanan telefonu bütün ilgiyi kendinde topladığında endişe ellerini titretecek boyuta ulaşıyordu. Genç adam için bir mesaj niteliği taşıyor olmalıydı ki; pantolonunun cebinde aydınlanan telefona aldırmamıştı bile. Yalnızca yan koltuktaki ceketini eline alıp seri hareketlerle arabasından inmişti.

Gözlerini havaalanının çıkışından ayırmazken sertçe kapıyı kapattı. İlk önce bir adamı belirdi, eliyle işaret yaptığında karşılaştığı görüntü, tüm bedeninin kasılmasına yetmişti. Dudakları belli belirsiz aralanırken önündeki genç kızı inceliyordu.
Siyah dar bir kot, siyah bir mont giymiş, uzun kahve saçlarını salmıştı. Beyaz cildindeki izlerin bir çoğu yok olmuşa benziyordu, zaten neredeyse yüzünün yarısı koca gözlüğünün ardına saklanmış olduğundan pek de fark edilecek gibi değildi.

Bir elinde beyaz bir sopa ve diğer elinde bavulu ile kalabalıktan uzak bir yere atmıştı adımlarını. Elindeki sopanın sesi havaalanının onca gürültüsüne rağmen genç adamın kulaklarında yankılandı, pişmanlığı hiç bu denli yüksek dozda duymamıştı. Gözlerini kırpmadan kıza bakmaya devam ediyordu.

Mutsuzdu, her ne kadar gözlüğü sayesinde yüzünün bir çoğu görünmese bile bunu pekala soluk yüzünden ve düz bir çizgi halinde duran dudaklarından anlamak kolaydı. Yalandan bir öksürme sesi işittiğinde bakışlarını nihayet kızın üzerinden çekip adamına çevirmişti.

"Efendim," çekingen bir ses tonuyla söze başladı önce adamı. "Adresi aldım." Elindeki kâğıt parçasını uzattı ve genç adam kaşlarını çatarak kâğıdı incelerken devam etti. "Bade Hanım'ın şoförüne ne söylememi istersiniz?"
Bu soruya karşılık omuz silktiğinde aynı zamanda adresin yazılı olduğu kâğıt parçasını cebine sıkıştırmıştı.

"Bir yalan uydur işte," hafifçe elini salladı. "Karışıklık olmuş de, ne bileyim ben. Sorun çıkarırsa haber verirsin."
Adamı gerginliğini anlarcasına "Bade Hanım'ın uçağının bir kaç saat önce indiğini, geç kaldığını söylerim efendim." demişti.

Genç adam başıyla onayladı ve ağır adımlarla şoförünü bekleyen kızın yanına ulaştı. Siyah deri bavulunu kenara çekmiş, sırtını uzunca duvara yaslamış vaziyette buldu onu. Yakından inceleme fırsatı bulduğu yüzü gerçekleri bir bir seriyordu önüne.
Sol yanağında, çenesinin altında ve alnında, saç çizgisinin hemen dibindeki kapatılmaya çalışılmış dikiş izleri; genç adamın kenarında durduğu uçuruma atlaması için yeni nedenler doğuruyordu.

Dikkat edilmediğinde göze çarpmayacak izlerdi bunlar, ancak genç adam canını yakmak ister gibi kızın yüzünde kusur aranıyordu sanki.
Ağzının kuruduğunu hissetti, giderek çöken kişiliği yabancı geliyordu artık ona.

Kıza söylemesi gereken cümleleri son kez aklından geçirirken duyduğu homurtular ve iç geçirmeler onda belli belirsiz bir gülümseme yaratmıştı.
"Nerede kaldı bu araba," üşüyen ellerini ceplerine yerleştirdi. "Dondum resmen ya."

Artık tam olarak gülümsüyor denebilecek hale gelen dudaklarının arasından "Beklettim sanırım." demişti.
Genç kız neye uğradığını şaşırarak afalladı. Hızlıca sırtını doğrulttu ve sesin geldiği yöne döndü. Yanında biri olduğunu fark etmemiş, duyulmaması gereken cümleler sarf etmişti. Pek nazik olduğu söylenemeyen bu cümleler onda büyük bir utanç uyandırmıştı.

"Ben..." Başını öne eğdi. Kızardığını biliyor, zihnini kurcalıyordu. "Ben, üşüdüm biraz. Kusura bakmayın." diyebilmişti zar zor.
Genç adam kızardığını fark etmiş, gülümsemeden edemiyordu.
"Önemli değil Bade Hanım. Siz kusura bakmayın asıl." dedi.
Arabanın yanında bekleyen adamına bavulu göstererek yanına çağırdı. Hızlı hızlı yanlarına gelerek bavulu eline alırken genç adamın bakışları tekrar kızı hedef almıştı. Ellerini ceplerinden çıkarmış, siyah gözlüğünü düzeltiyordu.

"İzin verin size arabaya kadar yardım edeyim." derken bir kaç adım daha atarak yardım etmeye kalkışmıştı.
"Hayır."
Genç adamın kaşları çatıldı. "Anlamadım."
Geri çekilerek beyaz sopayı yavaşça kaldırdı. "Hayır, yardıma ihtiyacım yok. Kendim halledebilirim." dedi soğuk ve sert bir şekilde.
Çatık kaşların yerini bu sefer şaşırdığını ortaya koyan gözler almıştı. Bir anda ciddileşip adamına baktı kısaca. Bavulu bagaja yerleştirmiş bekliyordu. Sıkıntıyla nefesini dışarıya verdi.
"Peki siz bilirsiniz. Araba sağ tarafta."

Genç kız saçlarını yavaşça arkaya atarak sopasını yere vurdu ve sağa doğru adımlarını attı.
Etrafındaki insanların bakışlarını her ne kadar göremese de fısıltıyla söylenmiş sözlerden rahatlıkla çıkarabiliyordu. Hissetmemeye, duymamaya çalışarak sağ tarafa doğru ilerlerken şoförü sandığı kişinin yanında olup olmadığını yokladı. Yanında birinin varlığını hissettiğinde sopayı bir sağa bir sola hareket ederek devam etmişti.

Ağır ağır arabaya kadar yürümüş, yaklaştıklarında adamından anahtarı almıştı. Eliyle burada bekle dercesine işaret yaptı ve yeniden bakışlarını kıza döndürdü.
"Durabiliriz," diye kıza seslendi arabanın kapısını açarken.
Gözlerini kıstı. "Bu sefer yardıma ihtiyacınız olacak gibi."
Genç kız beyaz sopasını katlayıp başını salladı. Az önce de yardıma ihtiyacı vardı ama bunu kabullenmek zor geliyordu henüz ona.
İnce kolundan tutarak eğilmesini sağladı genç adam yavaşça. Her an kırılabilecekmiş gibi davranıyor, başını çarpmaması için dikkat ediyordu. Kızı oturtabildiğinde kapıyı kapattı ve adamının yanına gitti.

"Bir sorun yok değil mi?" diye sordu sakin bir şekilde.
"Hayır efendim, şoförü hallettim."
Genç adam çenesini sıvazlayarak "Güzel," dedi. Cebinde buruşturduğu kağıt parçasını çıkardı. "Bu değil mi adres?" Adamı başıyla onayladı.

"Bak eminsin?" diye yeniledi sorusunu tek kaşını kaldırarak.
"Evet, eminim merak etmeyin."

Derin bir nefes aldı tekrar ve çevresini sarmalamış olan endişeyi bir kenara bırakmayı deneyerek arabanın kapısını açtı.

Kalbimden SüzülerekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin